İran filmi; Sükût (1998)
Gözleri görmeyen küçük Hurşid, Tacikistan’da küçük bir kasabada ailesiyle birlikte yaşamaktadır. Durumları iyi olmayan bu çekirdek ailenin babası Rusya’ya çalışmaya gitmiş, anne ise balıkçılık yapmaktadır. Annesi ile yaşayan Hurşid, kiralarını bile ödeyemeyecek durumda olmalarından dolayı çalışmaya başlar. Görme duyusunun yerini keskin bir kulak almıştır ve müziğe tutkuyla bağlıdır. Bu sebeple gözleri görmemesine rağmen her gün türlü zorluklar ile gidip gelmekte olduğu bir müzik aletleri yapım evi vardır. Burada çırak olarak çalışmaktadır ve kendisine eşlik eden bir de arkadaşı (Nadire) vardır. Bu arkadaşı sayesinde filmin içerisinde Tacikistan’da yaşayan küçük bir kızın özendiği hayatı da gözlemleme fırsatı buluyoruz. Gerçek yaşam içerisinden en detay motiflerle süslü filmde insanı içine çeken bir yapı var. Sanki siz de orada yaşıyor, o hayata ortak oluyorsunuz…
Bir gün işe otobüsle giden Hurşid; aşk öyküleri seslendiren bir müzisyeni dinler ve hayran kalır. Bu arada işe geç kalmaya başlayan Hurşid’i patronu işten kovar. Bir yandan annesi her gün kirayı sorsa da o, tutkusunu aramaya karar vermiştir. Gözleri görmese de sahip olduğu bütün duyuları kullanarak müzisyenin peşine düşer ve elbette kaybolur.
Filmdeki en dikkat çekici repliklerden biri;
“Gözler, insanın dikkatini dağıtır. Eğer gözlerini kapatırsan daha iyi öğrenirsin.”
Aslında ne kadar haklı olduğunu, müzisyeni bulmasıyla beraber anlıyorsunuz. Tutkunun önünde hiçbir şeyin duramayacağı, öyle doğal öyle gerçek bir biçimde işleniyor ki, bir saniye olsun ilginiz azalmıyor. Aksiyon aramayan sanatsal filmlere şans verenlerin mutlaka izlemesi gereken bir film.