Hırsızlıktan defalarca kez hapse girip, çıkmış Rıza’nın gaflet uykusundan uyanamayıp, bir yaprak gibi pervasızca savruluşunu konu alan eşsiz bir yapıt; “Yedinci Günün Sabahı”…
Sinan uslanmayan bir hırsız, hayatını kolay yollardan kazanmaya alışmış, kanaatkâr olmayı beceremeyen bir insandır. Hapisten çıktığı ilk gün onu karşılamaya ne karısı Leyla ne de oğlu gelmiştir. Sinan Leyla’yı arayıp neden gelmediğini sorar; Leyla kararlı bir şekilde boşanmak istediğini; oğlunun bile babasından utandığını, arkadaşlarının okulda dalga geçtiğini söyler.
Abartılı bir beğeniden kaçınmaya çalışsam da yönetmen ve oyuncuların performansları görülmeye değer; karakterlerin üstlendiği roller gerçek yaşamın içinden kesitler sunuyor.
Şahsi fikrime göre “Yedinci Günün Sabahı”; yaşamın içinden, saf duyguların yoğun olduğu bir film…
Filmde ajitasyon; gerektiği kadar olmuş ve yer yer güldüren sahnelerin olmasıyla filmde denge kurulmuş; filmin akışı boyunca konu bütünlüğünün korunmuş olması, konudan konuya atlamayıp “bir bundan bir şundan bahsedeyim” dememiş olması filmi daha etkileyici kılıyor. Film, hayatın gerçeklerini, doğrularını insanın suratına tokat gibi çarpıyor. Benliğine işliyor adeta, gülerken dahi bir hüzün oluşuyor…
Bu filmde kahramanımız Sinan’ın umutsuzluklar ve geri dönüşü olmayan suçları yüzünden pişmanlıklarını, düzgün yaşamak için çırpınışlarını gördüm, kafamda birçok cevaplanmayı bekleyen soru oluştu, filmden, içeriğinden daha çok bahsetmek istiyorum, çünkü belki benim sayemde bu güzel filmi izleyip, eğlenmek, ders çıkarmak, hoş zaman geçirmek isteyen birileri olabilir, vesile olmak isterim..
Sinan bir umut evine gitmiş, karısı onu eve almayınca bir pansiyona yerleşmiş; Mansur ve Cihangir adında iki kişiyle aynı odayı paylaşmıştır. Mansur eski bir at terbiyecisidir, yaptığı bir hata sonucu mesleğini bırakmış, pansiyonda yaşayarak kendini insanlardan soyutlamıştır.
Sinan’ın hayatında garip giden olaylar cereyan eder, pansiyona geldiği gün ne yaşadıysa sonraki günlerde o günün bir tekrarı olarak karşısına çıkar; ilk günler bu durumun farkında olmasa da sonradan kafasına dank eder; bir sonraki gün bir öncekinin aynısıdır. Pansiyona geldiği günün sabahında; uyuyup uyanmış elini yüzünü yıkadıktan sonra Mansur Bey’le kahvaltı yapmıştır, kahvaltı bittikten sonra dışarı çıkmak için merdivenlere yönelmiş basamakların başında Hacı Amca’yla karşılaşmıştır; Hacı Amca merdivenlerden inmek için Sinan’dan yardım istemiş, Sinan da yardım etmeden hızlıca merdivenden inmeye başlamıştır son üç basamakta ayağı takılmış ve düşmüştü; bu olaylar ard arda gelen günlerde aynı şekilde devam edince Sinan durumdan şikâyet etmeye başladı; ama bu durumu değiştirmek için hiçbir şey yapmıyor, hırsızlığa devam etmeye çalışıyordu, her gece pansiyonun kapısına geldiğinde oda arkadaşı Cihangir’in birini öldürerek tutuklandığını görüyor, tam uyurken kapısı çalıyor ve Hacı Amca “ Kur’an’ımı sizin odada unutmuşum” sanırım diyerek kitabını istiyordu ve Sinan veriyor, Sinan kapıyı kapattıktan sonra Hacı amca kalp krizinden ölüyordu..
Rıza bu olaylara üzülmeye başlamıştır; bir sabah Cihangir’e rüyasında bir adamın cinayet işleyeceğini, anne babasının üzüntüye dayanamadığını gördüğünü söylemiş ve Cihangir’i bir hata işlemekten kurtarmıştır, merdivenlerden inerken Hacı Amcaya yardım etmiş onu camiye götürmüştür ve camiye gittiklerinde çaresiz bir şekilde yere oturmuş ağlayarak Allah’tan yardım istemiştir, sonra Hacı Amca’yı doktora göstermiş ve kitabını unuttuğunu söyleyerek Kur‘an’ı getirmiştir, yaşlı adam Kur’an’ı alıp Sinan’a vermiş ve onun olmasını okumasını söylemişti; yedinci günün sabahında Sinan kurtuluşu takva da bulduğunu anlamış ve hırsızlığı bırakıp tövbe etmiştir; eskiden hırsızlık yaptığı lokantada işe başlamış ve helal para kazanmış ve karısının kapısını tekrar çalmıştır; kadın Sinan’ı affetmiş Sinan da evine dönmüştür.
Memnuniyetimi anlatacak bir kelime olduğunu düşünmesem de “mükemmel” kelimesi bu film için duygularımı anlatacak en uygun kelimedir. Mükemmel bir senaryonun eseri olan bu film beni derinden etkilemeyi başarmıştır… Gerçekten insanın sıkıntılarla baş etme yöntemi, olaylara karşı duruşu ve sıkıntılar karşısında kaçmadan, yanlışa düşmeden meşru yollarla çare aramamız gerektiğini öğreten, insanın sürekli bir imtihana tabii tutulduğunu hatırlatan izlenilmesi gereken bir film.
Yine yazımı filmden bir kesitle bitirmek isterim. “Ölüm de yaşam da Allah’ın elindedir ama insan hayatta olduğu sürece kaderini değiştirebilir.”
Elif Sena