“Fotoğraf gerçektir, sinema ise saniyede yirmi dört kere gerçektir.”
Sinema, tarihinin çok geçmişe dayanmamasına karşın bir kültürel olgu olabilmeyi başarabilmiş bir kavramdır. Jean-luc Godard’ın yukarıda ki sözü ise bunun sebebini çarpıcı bir şekilde bizlere sunuyor. Ancak bu filim sinema hakkındaki düşüncelerinizi, sözlerin ve hikayelerin çok ötesine götürecek.
Eşref Han karakterini canlandıran, İran sinemasının ünlü aktörlerinden Mesut Rayigan büyük bir oyunculuk başarısına imza atarak bizlerin, hüzünü, mutluluğu ve umudu dolu dizgin yaşamamıza vesile olacak. Birçok yönden çökmüş Afganistan sosyal hayatının sinema aracılığıyla bir nebzede olsa yeniden canlandırılmaya çalışılmasını konu ediniyor film.
Eşref Han’ın dedesinden kendisine kalan “Gülçehre” adındaki sinema salonunu yeniden inşa etmeye çalışırken ki umudu, aslında Afgan halkının yeniden tebessüm edebildikleri günlere dönebilmesini de içinde barındırıyor. Bu filmde savaşın ve belirsizliğin ortasında yeşeren masumane aşklara ve ayrılıklara şahit olacağız. Ancak kuşkusuz sizleri en çok saniyede yirmi dört kere gerçeklik manasına gelen ‘’sinema’’ etkileyecektir.
Vahit Musaiyan’ın yönetmen koltuğunda oturduğu filmde Afgan halkının sosyal yaşantısına misafir olacağız. Hep bir hikaye gibi birilerinin kulağımıza fısıldadığı Afganistan’da ki silahlı mücadelenin halk üzerinde oluşturduğu sosyal çöküşüne şahitlik edeceğiz.
Hiç şüphesiz filmin daha ortasına bile gelmeden Afganistan da yaşananlara ve bölge halkına olan ilginiz kat be kat artacak. Aslında sadece bu bile başlı başına filmin başarısını anlamamız açısından yeterli olacaktır. Yönetmen bizleri o topraklara ve o topraklarda yeşeren ümit tomurcuklarına yakından bakmaya çağırmış ve şüphe yok ki çokta başarılı olmuş.
Bu filmde sinema gösterimi sırasında çıkan “namahrem” görüntüleri elleri ile kapatan insanların istediklerinin sadece biran olsun mutlu olabilmek olduğuna şahitlik edeceğiz. Üstelik Eşref Han’ın esas ümidi, gencecik insanların ölmeden önce bir an olsun mutlu olabilmeleridir. Elbette ki gönlündeki mutluluk kaynağı olan Ruhsare (Laden Mustofi)‘yi umudunun en baş köşesinden hiçbir zaman ayırmadan.
Filmin sonlarına doğru geldiğinizde hayal ettiğiniz den çok daha fazla düğüm çözülecek. Ekran da çözülen bu düğümlerin boğazınıza bir bir yerleşecek olması uzunca bir süre sizi bu filmi anmaya yönlendirecektir.
Sevdiği kadınların isimlerini duvarlara değil tuğla tuğla ördüğü umut salonlarına koyan adamların dünyasına misafir olmanızı şiddetle tavsiye ediyorum.
“- Bu çocuğun adı ne ?
– Bu benim kızım, Gülçehre… “
İyi seyirler dilerim.
Yeşil Kalem