Altın ve Bakır

Altın ve Bakır filmi tüm Müslümanların izlemesi gereken, İslamı çok güzel yorumlamış filmlerden birisi. Film çok güçlü, insanı derinden etkileyen bir senaryo ile karşımıza çıkıyor.

Tahran’a medresede eğitimi alıp kendini yetiştirmek için ailesiyle gelen Seyyid Rıza günlük hayatına alışmaya çalışır. Medrese ve ev arasında mekik dokumaya başlar. Evde olduğu süre boyunca da eşi Zehra’ya ev işleri ve çocuk bakımında yardımcı olmaya çalışır fakat pek beceremez.

Zehra ise iki çocuğu için çırpınan, günlük ev işlerini yaparken eve fazladan gelir sağlamak için halı dokuyan müşvik bir eştir. Tertemiz bir kalbi vardır Zehra’nın. Karşı komşusunun down sendromlu diye dışlanan torunuyla bile elinden geldiğince ilgilenmeye çalışır.

Fakat Zehra’nın sağlığında yolunda gitmeyen bir şeyler vardır. Ellerinde ve ayaklarında uyuşmalar başlar, gözleri yeterince göremez olur. Bir gece ansızın yürümekte güçlük çekmesiyle Seyyid eşini hastahaneye götürür. Maalesef burada acı gerçekle karşılaşacaklardır. Zehra MS (multipl skleroz) hastası olmuştur. Seyyid’e bu nörolojik hastalığın Zehra’nın felç olmasına yol açabileceği söylenir. Bir anda dünyası başına yıkılan Seyyid ne yapacağını şaşırır fakat ilgilenmesi gereken çocukları vardır. Böylece tüm ev işleri ve çocuk bakımı Seyyid’in üzerine kalır. Bir yandan hastahaneye koşan bir yandan evde çocuklara yemek pişiren vefakar bir babaya dönüşecektir.

Filmde Seyyid’in haline üzülürken bir yandan da günlük hayatla verdiği kavgaya gülmeden geçemeyeceksiniz. Seyyid üzerine düşen vazifeyi yapmaya çalışırken para sıkıntısı sebebiyle Zehra’nın yarım bıraktığı halıyı dokumaya başlar. Arkadaşı Hamid halıyı satması için ona bir müşteri bulur. Zor günlerde arkadaş desteği ona iyi gelecektir.

Karı koca arasında olması gereken saygıyı sevgiyi anlayışı Altın ve Bakır filminde fazlasıyla buluyoruz. Günümüzde unutulmaya yüz tutmuş değerleri bu film bize tekrar hatırlatıyor. Örnek alınacak sahnelerle karşılaşıyoruz. Evlenirken verilen sözlerden hastalıkta ve sağlıkta sözünün ne anlama geldiğini bu filmde daha iyi anlıyoruz.

Özellikle Zehra Sadat rolüyle müthiş bir performans sergileyen Nigar Cevahiriyan’ın oyunculuğu izlemeye değer. Multipl skleroz hastalığının ilerleyişini Zehra’nın her karesinde görebiliyoruz. Zehra evine tekerlekli sandalyede döndüğünde minik kızı bu durumu kabullenmek istemiyor. Kahrolan Zehra Allah’a isyan etmekten başka çare bulamıyor. Fakat kocasının şefkatiyle bu hastalıkla birlikte mücadele ediyorlar. Bazen bir çıkış noktası bulamasalarda Allah’a sığınıyorlar. Seyyid Zehra’nın yüzünü güldürebilmek için elinden geleni yapıyor. Para konusunda sıkışık olduğu halde ona birbirinden güzel hediyeler alıyor. Zehra’ya gözü gibi bakıyor.

Film hepimizi dünya, yaşam, amaçlarımız, ailemiz ve sevgi hakkında düşünmeye sevk ediyor, hepimizin başına gelebilecek böyle bir olayla nasıl başa çıkabileceğimizi anlatıyor. “Onun aşkının kimyasından bu kara yüzüm altın oluverdi. Evet; senin lütfunun mutluluğuyla toprak altın olur. İnsanların arayıp durduğu bu kimya, aşktır. Ve aşk ilmi hiçbir kitapta yazmaz!”

Ceren Kurt

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir