Hz. Muhammed Allah’ın Elçisi: Fıtrata dokunmak

Mustafa Akkad’ın ÇAĞRI filminden bu yana kırk yıl geçti. Kırk yıldır Peygamberimizle ilgili hiç film çekilmemesi Müslüman âlemi için büyük bir ayıp, İslam adına ise ciddi bir eksiklikti. Işık doğudan yükselircesine imdadımıza ‘Hz. Muhammed: Allah’ın Elçisi‘ filmi ve yönetmeni Mecid Mecidi yetişti.

“İslam ve Peygamber düşmanları, dünya insanına yanlış bir İslam ve Peygamber imajı sunuyor, islamofobi gittikçe yayılıyor, ben istedim ki, doğru, aslına uygun bir Peygamber ve İslam tanıtımı yapalım, bunu da en etkili araç olarak sinema yoluyla gerçekleştirelim.”

Filmi izledikten sonra Mecidi’nin bu sözleri aklıma geldi. Film tamamen BATI DÜNYASINA TEBLİĞ AMAÇLI yapılmış dersem abartmış olmam. Hedef kitle HİRİSTİYAN ve YAHUDİ dünyası. -Tabi ki içimizdeki münafıklarda unutulmamalı-

Çağrı filminde Hz.Hamza merkezli bir anlatım varken ‘Hz. Muhammed: Allah’ın Elçisi’ filminde ise Ebu talip merkezli bir anlatım görmekteyiz. Bunun nedeni de herkesçe malum olsa gerek İslam’ın Peygamber algısının gelenekte yer ediş tarzı. Peygamber efendimizin çocukluk dönemi anlatılıyor. Yaklaşık üç saat sürüyor. Kısmen de olsa parçalı anlatım tarzını kullanmış. ‘Fil Vakası’nı canlandırılan sahne, en son sahnelerdeki denizin kabarıp mucizenin gerçekleşmesi Hollywoodvari efektler, kostüm, müzik, mekân ile farklı bir Mecidi karşımızda. Yine de önceki filmlerinde olduğu gibi insan fıtratına dokunan sahneleri bize yeniden Mecidi estetiğini hatırlatıyor.

Sanat eserini kıymetli kılan unsurların başında metaforik anlatım, metinler arası göndermeler, metafizik fısıltılar, gelenekten beslenme gelir. Mecidi bu filmde eski filmlerinde olduğu gibi -ki daha az kullanmış- sembolik ifadeler kullanmış. Doğum esnasında yıldız kayması, Amine annemizin Meryem Ana’ya benzetme şeklindeki göndermesi, balıkçı köyünde Hz.Musa’nın Kızıldeniz tecrübesini andıran gelgit sekansı, cüzamlılara sarılması, açları doyurması vd… Sürekli bir şekilde İsa ve Musa( a.s.) peygamberleri anımsatan sekansların Peygamberimiz üzerinden verilmesiyle batı zihin dünyasına sahip insanlara şu mesaj veriliyor: İsa Musa ve Muhammed –Allah’ın selamı üzerlerine olsun- peygamberdir. Üçü de Hz. İbrahim’in çoçuklarıdır.

Bu filmde, insan fıtratının diliyle film yapıldığında kalplere nasıl nüfuz edileceğini görebiliriz. Tıpkı diğer Mecidi filmlerinde olduğu gibi.

Batı dünyasındaki ‘olumsuz Hz. Muhammed’ (s.a.a.) imajını yıkacağını umuyorum. Hz. Muhammed (s.a.a.) hakkında çirkin iftiraların yazılıp çizildiği İslam denilince sürekli kafa kesen Müslüman imajı pompalanan Avrupa ve Batı dünyasının insanlarına bakın sandığınız gibi değil demenin etkili bir yolu. Sinema diliyle bir ilk. Her ne kadar ilk olmak zor olsa da, -çünkü ilkler zordur- filmin en son sahnesinde okunan ayetler Hıristiyan ve Yahudileri tek Allah’a iman etmeye, adaletli olmaya davet etmesi kayda değer bir nokta.

Türkiye’de bazı çevrelerin film ile ilgili teo-politik tartışmalara girmesini anlayamıyorum. Az çok hepimiz İslam tarihini biliyoruz. Bu bilgiler ışığında filmi izleyip fıtratımızda olan ‘iyiyi ve güzeli sevme’ özelliğini yitirmeden, hiç kimsenin zihinlerimize ipotek koymasına izin vermeden âlemlere rahmet olan Efendimiz’in pak çocukluk dönemini sinema diliyle izleyip ruhumuz bir nebzede olsun huzur dolsun hepsi bu. Filmi izleyen insanların özellikle de batı dünyasının kalbinde İslam Peygamberi sevgisi oluşabilirse -ki inanıyorum oluşacağına- işte bundan Müslümanlar olarak mutluluk duymalıyız.

İsa Nebi’nin diliyle söylersek; Tanrı’yı nerede buldun? Kırık kalplerde…

“Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen” (Şeyh Galip)

Muharrem Çalışkan – İntizar.web

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir