“Kara gözler, derin gözler, gelmemi bekleyen gözler, tüm sırlarımı bilen gözler”
Senin Dünyanda Saat Kaç? naif bir bekleyişin hikayesi. İranlı yönetmen Safi Yezdanian’ın yazıp yönettiği filmin baş rol oyuncuları; Leila Hatemi, Ali Musaffa ve Zehra Hatemi. Bir belgesel yönetmeni olan Safi Yezdanian’ın ilk uzun metrajlı filmi olan Senin Dünyanda Saat Kaç? ünlü yönetmen Ali Hatemi’nin kızı, damadı ve eşinin birlikte yer alması ile dikkat çekiyor. Geçmiş (The Past) filmindeki oyunculuğuyla ses getiren Ali Musaffa bu filmde Ferhat karakterini canlandırırken; 2011’de en iyi yabancı film kategorisinde Oscar ödülü alan Bir Ayrılık (A Seperation) filminin baş rol oyuncusu olan Leila Hatemi, Güli karakterini canlandırmaktadır. Şiirsel bir anlatımla anıların ve eşyaların gücünü işleyen film; Safi Yezdanian’ın belgesel alışkanlıklarından olsa gerek ki sinematografik açıdan İran sinemasının içinde farklı bir tada sahip.
Platonik bir aşkın ve sabırla bekleyişin anlatıldığı film Paris’te yaşayan İranlı ressam Guli’nin, uzun zaman sonra sebebini anlayamadığı anlık bir sürüklenişle memleketi İran’ın Reşt şehrine dönmesiyle başlar. Havaalanından çıkar çıkmaz tanımadığı ancak kendisini tanıdığını hissettiren bir adamın yol göstermesi ile şakınlığa kapılan Güli, çocukluğunu geçirdiği evine gelir. Ailesinden en son annesinin beş yıl önce vefat etmiş olduğu ve ne kadar kalacağı belirsiz olan o ev için bakım yaptırmaya başlar. Aslında tüm bunlar; Guli, ailesi ile olan anılarını hatırlamak istediği içindir. Zira yaşlı bir tanıdığın ve daha bir çok kişinin annesinin cenazesine neden gelmediği hakkındaki sorusu Guli’nin açık bir şekilde cevap vermemiş olmasına rağmen bir suçluluk ve geç kalmışlık hissiyle İran’a sürüklendiği izlenimini verir.
Havaalanındaki karşılamadan sonra gizemli adam Ferhat’ın kendini hatırlatma çabaları başlar. Ferhat, ona telefonda mırıldandığı, sokak çalgıcısına çaldırdığı bir şarkının tınısında, bir fotoğrafta Guli’ye çocuklukta kendisini ona aşık eden saflığı hatırlatmak ister. Guli hakkında bu kadar çok şey bilmesinin sebebi ise filmdeki flashbacklerde anlaşılmaktadır. Guli’nin yokluğunda annesiyle ilgilenir, Havva Hanım’ın kızına olan özlemini dindirmeye çalışır ve Guli’ye ait her şeye kıymet verir.
Guli’nin küçük bir çocukken öğretmenin “kış mevsimi ile alakalı en çok neyi seviyorsunuz?” sorusuna bütün çocukların oyun, eğlence, tatil cevaplarından farklı olarak “kışın yanan sobanın üzerindeki portakal kabukları” olduğunu söylemesi Ferhat’ın onun ruhunun inceliğini farkedip onu sevmesine neden olur. Küçük Ferhat’ın aşkı ise okulun sobasının üzerine koymak için portakal getirecek ve fen bilgisi derslerinde öğrendiklerinden yola çıkarak buharlaşıp kar bulutları oluşturmaları için bahçeye kapların içinde su dolduracak kadar yoğun ve zariftir.
İnsanı aşk üzerine daha sofistike düşünmeye yavaşça çekerek, imgelem zenginliği ile eşyanın tinselliğini bariz bir şekilde öne çıkaran “Doğu” aşklarını hatırlatan bu romantik film muhakkak izlenmeli.
“Kendi sesi, benim ismim, Guli’nin dilinde..” Ferhat
Ayşe Erçetin Erkoç