Kategori arşivi: Suna Gülsoy

Bir Küp Şeker

Yönetmenliğini Reza Mirkerimi’nin üstlendiği İran yapımı film “Küp Şeker” drama, komedi ve aile unsurlarını çok güzel konu almış. 2013 yılında Oscar ödül törenine aday olarak gösterilen film, Hz. Muhammed’e hakaret içeren bir başka filmin de aday gösterilmesini boykot etmek için adaylıktan çekilmiştir.
Film tek mekânda geçmesine rağmen gayet akıcı, büyük avlulu bir evde annesiyle birlikte yaşayan Pasandide düğün hazırlığı içerisindedir. Tüm yakın akrabaların gelmesiyle birlikte sıcacık bir aile ortamında güle oynaya başlayan hazırlıklar evin büyük dayısının ani vefatıyla mateme bürünüyor. Bunu o kadar güzel ve yalın bir halde yansıtmışlar ki başlarda yüzünüzde oluşan tebessüm birden hüzne dönüşebiliyor.

Etnik ve kültürel farklılıklarımız ne olursa olsun aslında birbirimize ne kadarda benzediğimizin bir kanıtı bu film. Gelenek ve göreneklerimizin de yakınlığı dikkatinizi çekecektir. Demem o ki bir “bir küp şeker” ailenizle izlerken keyif alacağınız sıcacık bir film.

İyi seyirler…

Suna GÜLSOY

Davul Dengi Dengine Çalar

Davul Dengi Dengine“, yönetmenliğini Ali Hazayfer’in yaptığı film ailenizle birlikte izleyebileceğiniz sıcacık bir İran filmi. Sonunu tahmin edemeyeceğiniz film aşk, dostluk, vefa üzerine. Ayrı ayrı iki hayatı konu alan film aile ve insan ilişkileri üzerine bizlerin ya da mutlak tanıdığımız birilerinin başına gelmiş yahut gelecek gerçek olaylara dayalı. İran filmlerinin de güzelliği burada işte abartı yok, kurgu yok, sıradanlık yok… Gelelim filmin konusuna;

Çocukluğundan beri fakir bir hayat yaşayan Said, evlendiğinde bunu daha çok sorun haline getiriyor ve gözü yükseklere dikiliyor. Özünde temiz bir genç olan Said’in eşi Mahbube Hanım anlayışlı olduğu kadar eşine âşıkta bir ev hanımı. Said eşine her şeyin en iyisini almayı ona güzel bir hayat sunmayı istiyor ve bir hata yapıyor. Yaptığı hatanın dersi ise unutulmayacak nitelikte eminim herkes kendince bir pay çıkaracaktır. Bahanesi ‘çok fakiriz’ olan Said’e verilen cevap filmin en güzel sahnelerinden biriydi “annen seni seviyor, kardeşin seni seviyor, karın seni seviyor, sen fakir değilsin”…

Diğer tarafta ailesinin baskılarına rağmen bir türlü evlenememiş Kasım var. Kasım iş güç sahibi maddi olanakları iyi babasıyla birlikte yaşayan bir genç. Yengesinin yüksek sosyete olarak adlandıracağımız sınıftan bulduğu hiçbir kızı beğenmeyen (ki kızların da onu çok beğendiği söylenemez) Kasım hayatının aşkıyla karşılaşıyor. Aşkına kavuşuyor mu? Bu soruya cevap vermeyeyim ki filmin en güzel yanlarını izleme keyfiniz kaçmasın 🙂
Özellikle Kasım’ın babasıyla olan konuşmalarına şahsen hayran kaldım öyle bir diolog vardı ki izlerken ‘bence de’ diye içimden geçirdim.

“Ne güzel olurdu gerçekten insanlar ölünce kitap oluverselerdi. Hayatlarının kitabı olurlar sonsuza kadar yaşarlardı.” Güzel olmaz mıydı?

Son bir ipucu filmde Kasım’la Said’in yolları sürpriz bir şekilde kesişiyor. 🙂

Keyifle izleyeceğinize eminim.
İyi seyirler.

Suna GÜLSOY

Allah Yakındır

Allah Yakındır” İran 25. Uluslararası “Fecr Film Festivali”nde (2007) en iyi yönetmen ve İtalya’da 10. Din ve Günümüz Film Festivalinde (2007) “Don Tonino Bello” ödüllerini kazanan yönetmenliğini Ali Veziriyan’ın yaptığı İran yapımı mecazi ve ilahi aşk konulu filmdir.

Film İran’ın küçük ve şirin bir köyünde geçmekte. Köyündeki insanlar Rıza’yı pek aklı başında olmayan bir genç olarak görüyorlar. Selden zarar gören anayolun yıkılmasından dolayı motosiklet taksiciliği yapan Rıza köye yeni atanan öğretmen Leyla Benyamil Hanım’ı görür ve güzelliğine hayranlıkla birlikte aşık olur. İçten içe aşkını büyüten Rıza yemeden içmeden kesilir. Öğretmenin bir başkasıyla evlenmesiyle birlikte Rıza artık kimseyle konuşmaz çöle düşen Mecnun misali sokaklarda Leyla’sını arar durur. Annesi, çevresindekiler ve doktorlarda Rıza’ya şifa bulamayınca son çare olarak Rıza’yı türbeye götürürler. Türbede gördüğü rüyayla birlikte Rıza kendine gelir ve ilahi aşkı bulur.
Rıza’nın temiz kalbiyle aşkın en saf halini izlerken gözyaşlarınızı tutamayacağınız bir çok sahne var.

Mucizevi bir deneyimle sonlanan “Allah Yakındır” filminde, aşkı ruhanî ve irfânî bir bakış açısıyla inceleyen yönetmen Ali Veziriyan’ın aldığı ödülleri hak ettiğini de göreceksiniz.

Vakit kaybetmeden izlemenizi tavsiye ederim. İyi seyirler.

Suna GÜLSOY

Söğüt Ağacı

Söğüt Ağacı; yönetmenliğini Mecid Mecidi’nin yaptığı 2005 yapımı İran filmidir. Benim için İran sinemasının en güzel örneklerindendir, konusu bakımından da en başta yer alır. Yönetmen Mecidi filminde kıskançlık, nankörlük, köprüyü geçene kadar ‘dayı’ deme, ikiyüzlülük hallerini çok iyi vurgulamış ve olan hayattan akılda kalıcı bir film çıkarmış. Filmi izlemeden önce Mevlana ve Mesnevi hakkında bilgi edinmenizi tavsiye ederim böylelikle filmdeki birçok unsuru fark etmeniz kolaylaşacak ve vurgulanmak isteneni kavrayacaksınız.

Filmden bahsedecek olursak;
8 yaşında görme yetisini kaybeden Yusuf, 46 yaşında edebiyat profesörüdür. 38 yılını derslerinde Mevlana’nın Mesnevi’sinden hikâyeler ve hikmetler anlatarak öğrencilerine vermiş evli, bir çocuk babasıdır.
Eşi Rüya’ da körler okulunda öğretmendir ve evlilikleri boyunca Yusuf’un gözleri olmuştur. Karısını “Bir de meleklerin yalnızca cennette olduklarını söylerlerdi” diye tanımlar. Öyle ki izlerken Rüya’nın sevgisi önünde eğilirsiniz.

Yusuf bir gün aniden rahatsızlanır ve hastahaneye kaldırılır. Gözündeki tümörün kanser başlangıcı olacağı söylenirken tümörün iyi huylu çıkması ve Yusuf’un gözlerinin ışığa tepki vermesiyle bir umut doğar. Paris’te ameliyat olur. Ameliyattan önce hastanede, gözlerini yavaş yavaş kaybeden Murtaza ile tanışır, orada arkadaş olurlar. Murteza ona ceviz verir ve ceviz ağacının kendisi için ne kadar önemli olduğundan bahseder. Yusuf da söğüt ağacının kendisine uğur getirdiğinden bahseder. Yusuf’un ‘Bana bir şans verirsen seni her gün hatırlayacağım’ duası kabul görür ve gözleri açılır. Buraya kadar her şey normal gibi görünse de aslında film ameliyattan sonra başlar. Yusuf İran’a ailesinin yanına döner, ailesi, annesi, akrabaları, tanıdıkları, öğrencileri hava alanına büyük bir coşkuyla o’nu karşılarlar. Yusuf herkesi incelerken gözü genç bir kıza takılır sonra yaşlı bir kadına. Annesini, eşini, kızını ve dünya güzelliklerini artık görebilen Yusuf ettiği duayı unuttuğu gibi gördüğü genç kızında peşinden koşmaya başlar. Nitekim artık hiçbir şey aynı değildir…
Yıllardır onun gözleri olan eşi Rüya artık nazarında melek değildir, genç ve güzel Peri’yi gören Yusuf artık fani duyguların peşinden koşmaya çevresindekileri kırmaya kızını ve kendi annesini de ihmale başlar. Yani gözleri açılan Yusuf’un kalbi körleşmeye başlamıştır.

Hataların bir bedeli olacağını yüzümüze vuran film mutlu sonla bitmiyor. Yusuf’un kitaplarını, yazılı her ne varsa avluda ki havuza atma sahnesi Mevlana’nın Şems’i tanıdıktan sonra kitaplarını havuza atması hikâyesine çok benziyor. Son hakkında çok fazla tüyo vermeyeceğim tadı kaçmasın 🙂

İyi seyirler…

Suna GÜLSOY

Kerbela Şahidi

Yönetmenliğini Şehram Esedi’nin üstlendiği 1994 yapımı İran filmi; Kerbela Şahidi.

Film Hristiyan olarak doğmuş daha sonrasında Müslüman kız Rahile’ye âşık olup İslamiyet’i kabul eden Abdullah’ın düğün gecesi gaipten sesler duymasıyla başlıyor.

Abdullah otuz yedi kez Rahile’yi istemeye gider her seferinde hayır cevabı alarak döner. Abdullah’ın Müslüman olmasıyla aile ikna olur ve düğün hazırlıklarına başlanır. Düğün gecesi Abdullah sesler duymaya başlar etrafındakilere sesi duyup duymadıklarını sorar. Kimse Abdullah’ın ne demek istediğini anlayamaz. Abdullah’tan yardım istenmektedir apar topar düğün evini terk eder ve çöle doğru yol alır. Ne olduğunu anlayamayan Rahile ve abileri isimlerine leke düştüğü gerekçesiyle çöle Abdullah’ın peşine düşerler. Ya geri dönecektir ya da canını verecektir. Abdullah Rahile’den asla vazgeçmediğini, duyduğu sesleri ve yardıma gitmesi gerektiğini anlatır. İkna olan Rahile Abdullah’a erzak ve silah takviyesi yaparak çağrıldığı yere gitmesini söyler. Yayılan dedikodular arasında Hz. Hüseyin’in vali makamı için dünyevi yola saptığı söylense de hepsi asılsız çıkar.

Çölde yol alan Abdullah haramilerle, susuzlukla bin bir zorlukla mücadele eder. Yol boyunca birçok mucizevi olayla karşılaşan Abdullah Kerbela’ya ulaşır. Fakat geç kalmıştır. O’na gördüklerini anlatması söylenir ve Abdullah elinde sancakla geri döner.
‘O istediği en büyük makama ulaşmıştır’ sözleri durumu özetler.

İslam tarihinin en önemli savaşlarından olan Kerbela’yı bir nebze anlatan filmi mutlaka izlemenizi tavsiye ederim.
Şimdiden iyi seyirler…

Suna Gülsoy

Yedinci Günün Sabahı

Yönetmenliğini Seyyid Mesut Etyabi ‘nin yaptığı 2008 yapımı İran filmi. İran sinemasının mizahı da ne kadar sade ve yerinde kullandığının en iyi örneklerinden. Film boyunca sıkılmıyor aksine diğer sahnede ne olacağını tebessümle merak ediyorsunuz. Dram ve mizah o kadar güzel işlenmiş ki gözlerinizin dolabileceği sahnede birden tebessüme başlıyorsunuz. Filme gelecek olursak ;

Hayatını hırsızlıkla yürütmeye çalışan Sinan’ın acı tatlı öyküsü yer almakta. Sinan bencil, kendisinden başkasını düşünmeyen, yalnızca günü kurtarmaya çalışan tabiri caizse birazda serseri bir karakter. Hayatının büyük bölümünü hapiste geçiriyor ve bir türlü akıllanmak bilmiyor. Bu durum eşi Leyla’nın da canına tak ediyor ve tüm kapılarını Sinan’a kapatıyor. Çaresiz Sinan bir otele yerleşiyor ve akabinde gelişen olaylar mizahla birleşince eğlenceli ve düşündürücü bir film ortaya çıkıyor.

Aynı odayı paylaştığı at eğitmeni Mansur Bey’le arasında geçen diolaglar gerçekten takdire şayan ve kıssadan hisse tadında. Yine otel müşterilerinden Hacı amcanın “bugünü dününe denk olan insan zarardadır” sözü filmin özeti.
Her gün aynı zararla hayatına devam eden Sinan ailesini kazanmak için bir dizi sınavdan geçiyor aslında. Küçük detayların ustaca işlendiği filmde Sinan’ın olaylara bakış açısını değiştirmesiyle aslında hayatın o kadar zor olmadığının da altı çizilmiş. Küçük bir yardım eli, biraz samimiyet, biraz anlayış birazda doğru yola girmek isteğinin insanı ve hayatını nasıl olumlu yönde etkileyebileceğini hatta hayat kurtarabileceğini filmde göreceksiniz. Filmde beni en çok etkileyen sahne o serseri Sinan’ın cami avlusundaki halidir. Sizde de aynı etkiyi yaratacağından eminim.

İran filmlerini seviyor, farklı bir şeyler izlemek istiyorsanız ‘yedinci günün sabahı’ ailenizle izleyebileceğiniz harika bir yapıt.

O zaman iyi seyirler 🙂

Suna Gülsoy

Altın ve Bakır

“O’nun aşkının kimyasından bu kara yüzüm altın oluverdi. Evet, senin lütfunun mutluluğuyla toprak altın olur.”
Tahran’a ilim öğrenmek için yerleşen Seyyit Rıza ve eşi Zehra’nın öyküsünü konu alan Hümayun Esediyan yönetmenliğindeki İran yapımı film; aile, aşk ve drama içerikli.
Sosyal konuların çok ince işlendiği filmde tüm zamanını öğrenmeye ayırmak isteyen Seyyit Rıza, eşinin MS hastalığına yakalanmasıyla çocuklarının ve evin tüm sorumluluğunu üstüne alır. Aile ilişkilerini de çok akıcı işleyen film küçük şeylerden mutlu olmanın ve insanoğlunun aslında her gününe şükretmesi gerektiğini hatırlatıyor.

Sekiz yıllık evliliklerinde birbirlerine ilk kez sesini yükselten çiftin sonrasında birbirlerine mahcubiyeti, Zehra’nın isyan ederken gözlerinden akan yaşın samimiyeti, eve gelen hemşire karşısında Seyyit Rıza’nın telaşı kesinlikle hayat dersi niteliğinde. Filmin son sahnelerinde Seyyit Rıza’nın eşi Zehra’ya ezberinden okuduğu sure ve son cümlesi için bile izlemeye değer bir film.

Maddi ve manevi yıpranan aile, şartlar ne olursa olsun birbirlerine bağlılık, aşk ve tevekkül ile tüm zorlukların aşılabileceğini ilmin sadece kitaplarda değil insanın özünde öğrenildiğinin altını çizen Altın ve Bakır ailenizle birlikte izleyebileceğiniz bir başyapıt. Filmin aralarında Hakan Peker ezgisini duymakta ayrı keyif 🙂

Nerden nereye diyeceğiniz filmin finaliyse içinize işleyen son nokta.

Suna Gülsoy