Kategori arşivi: Yeşil Kalem

Allah kuluna kafi değil midir? (Zümer, 36)

elma-ve-selma

Hakikatleri dağlar gibi omzumuza yükleyen bu soru yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de geçiyor. Samimiyetle bu soruya verilecek cevabın ardından, insana kurşun bile işlemez, mübalağa değil, gerçek. Elma ve Selma‘da bu sorunun hayatın içindeki işleyişle cevaplandığına şahit olacağız. Kimi İslam büyüklerinin hayatlarından kesitler göreceğimiz film, kendimizi sorgulamamız için çekilmiş bir ders niteliğinde.

Filmin yönetmenliğini daha önce kameranın önünde de olmayı tecrübe etmiş Habibullah Behmeni üsteniyor. Filmin daha önce değerlendirmesini yaptığım diğer filmler kadar yüksek bir çekim bütçesi olmadığı aşikar ancak kurgusu ile kesinlikle izlenilmesi gerekenler arasında yerini alıyor. Başrolü İran sinemasının göz dolduran aktörlerinden Seyyid Muhammet Hadi Dibeci üstlenirken, Sügul Kalatiyan ve Cafer Dehkan takdir toplayan oyunculuklarıyla filmin öne çıkan diğer isimleri oluyorlar.

Medrese talebesi olan Sadık’ın sahibine danışmadan bir elmayı yemesi ile başlayan hikaye, ilk andan son ana kadar bize sürekli aynı soruyu sorduracak: “Allah kuluna yetmez mi?” Yaptığımız şeylerde sadece Allah’ın rızasını amaç ediniyor muyuz? Gerçekten Allah’ın bize yeteceğine iman ettik mi? Sözün ötesinde, özün cevabını arayacağımız bir yolculuk var karşımızda.

Sadık evlenme teklifi için bohçasını alıp yola koyulduğunda başlayacak esas hikaye. Sonrası ise birçoğumuzun yeniden görmeyi hasretle beklediği bir insanı hayranlıkla izlemekle geçecek. Filmin en can alıcı noktası ise tartışmasız sonu olacak. Alışagelmiş somlardan birini beklerken, Sadık bizi bir kez daha sarsacak, bir kez daha özümüze İslam’a dönmemiz için ikaz edecek. Birilerinin izlemesine vesile olacağım en kıymetli eserlerden biri şüphesiz.

İran sinemasına aşina olanların kalbinde yer eden büyük şair Hafız-i Şirazi’nin şu sözleri ile hem filimi özetlemek hem de son noktayı koymak istiyorum:

“Taç ve Taht Geçicidir.
Hiç gönüllere girdin mi?”

İyi seyirler dilerim.

Yeşil Kalem

Ey Aşk!

Ey Aşk!
Ateştir senin nesebin
Niteliğin dumandır, kaynağın ise rüzgar
Su tufana dönüştü toprak da küle..
Senin kokunla ateş rüzgara karıştı
Şirin’siz her saray bisütûn gibi viranedir,
Ferhat’sız her dağ bir saman çöpüdür rüzgarda
Yedi nesil öteye tüm atalarımız gâmdı
Bize miras kalan hep sonsuz keder oldu
Rüzgar esince toprağımızdan senin kokun geliyor
Sadece sen kalacaksın
Biz hepimiz gidince…
Hafız-ı Şirazî


Allah Yakındır” filmi izlediğim en iyi İran filmlerinden biri diyebilirim. Sanatsal açıdan birçok başarılı noktaya imza atılmış film. 2006 yapımı olan filmin yönetmen koltuğunda Ali Veziriyan oturuyor. Filmde birçok başarılı oyuncu yer almasına karşın, baş rolü üstlenmiş Babek Hamidiyan bizlere büyük bir oyunculuk başarısı sergileyecek. İran filmlerinin alışılagelmiş yüz yapılarının aksine, dikkat çeken görünüşü ve müthiş oyunculuğuyla İran sinemasına renk kattığı katıksız bir gerçek. Filmde Bebek Hamidiyan’a başarılı oyuncu İlnaz Şakirdost eşlik ediyor.

Filmin başrolünde göreceğimiz Rıza, çevresindeki insanların akli melikelerinin yerinde olmadığını düşündüğü bir insandır. Motosikletle taksicilik yapmaktadır. Bu cümleye pek alışık olmasakta, filimde öylesine güzel işlenmiş ki bu konu, bir süre sonra motosiklet gördüğünüz an taksi mahiyetinde olduğunu anlıyorsunuz. Yolu bozuk olan köy okuluna gelen yeni öğretmenin okula gitmek için Rıza’nın motosikletine binmesiyle başlayacak hikayemiz.

Kendinden geçip yar olmanın sırrını anladım dediğiniz anda, yardan geçmenin sırrını fısıldayacak film kulağınıza. Saf sevginin ve hasretin ilmek ilmek işlendiği film de kulağımıza çalınacak melodiler ve şiirler de Fars edebiyatının tüm hünerlerini göreceğiz.

Henüz yolun başında olanlara ilk ders niteliğinde bir film var karşımızda. Birde unutmadan söyleyelim, ilk dersimiz “su” olacak. Film adeta su dersini almayan kurak gönülleri ıslatmak için çekilmiş. Hemen hemen her İran filmini yorumlarken, duygunun ne denli derin işlendiğini belirtme gereği duyuyorum. Ancak bu filimde bu bambaşka bir boyut kazanıyor. Derinleşip adeta bir baş yapıta dönüşüyor. Kesinlikle izlenmesi gereken bir eser var karşımızda.

Geldi üzerime üç keder, bir anda;
Yalnızlık, esaret ve sevgilinin hasreti.
Yalnızlık ve esaretin çaresi var,
Ama, sevgilinin hasreti. Sevgilinin hasreti. Sevgilinin hasreti.

İyi seyirler dilerim.

Söğüt Ağacı

Söğüt Ağacı (Çınarın Gözyaşları) – İran Filmi

“Eğer sen, can konağını arıyorsan, bil ki sen cansın.
Eğer bir lokma ekmek peşinde koşuyorsan, sen bir ekmeksin.
Bu gizli, bu nükteli sözün manasına akıl erdirirsen, anlarsın ki
Aradığın ancak sensin, sen.”

Bu dizeler filmde de ismini duyacağımız Mevlana Celaleddin Rumi Hazretlerine ait. Filmle öylesine örtüşüyordu ki dizeler, filmi izleyecek herkesin öncesinde bunu okumasını istedim. Yönetmenliğini Mecid Mecidi’ nin üstlendiği Söğüt Ağacı filmi, İran sinemasının alışılmış senaryolarından çok farklı bir hikaye sunuyor bizlere. Başrolünde başarılı aktör ve müzisyen Perviz Perestui’nin yer aldığı filimde Muhammet Emir Naci, Rüya Teymuriyan ve Aferin Übeysi filmin öne çıkan diğer oyuncuları.

Film bizlere 8 yaşında iken havai fişek kazasıyla görme yetisini kaybeden Yusuf’un hikâyesini anlatıyor. Yusuf üniversitede edebiyat profesörüdür. Braille alfabesi ile yazıp okuyan Yusuf’un hayatındaki en büyük desteği ve dayanağı karısıdır. Bahçesinde küçük bir süs havuzu olan mütevazı evleri Yusuf’un cennetidir adeta. Dünya onun için büyük bir karanlıkta olsa, bahçesinde küçük kızıyla oyun oynadığı evi ve kendisine bir anne gibi bakan karısıyla çok mutludur.

İran sinemasının duygusal filmlerinde bizlere gerçek manada fedakârlığın ne olduğunu öğreten bir karakter muhakkak oluyor. Bu filmde de bu gelenek bozulmamış ve Yusuf’un karısı bu rolü üstlenmiş. Birçok kere örnek alacağımız samimiyeti ve hayran olacağımız sadakati ile sizler de unutulmayacak bir iz bırakacağına eminim.

Başta yazdığım şiirdeki gibi bekli de insan dünyayı kendi içinde aramalıdır. Belki de mutluluk sadece gözümüzü çevirdiklerimizin arasındadır. Yusuf bu soruların cevabını bulmaya çalışacağı yolculuğuna, göz ameliyatı olmak için gittiği Paris’te başlayacaktır.

Sahi dünyada cennet diye nitelendirdiklerimiz ucu bucağı gelmeyen güzellikler midir? Peki güzel olanlar her zaman ötelerde midir? Huzur ve sadakat her şeye göğüs germeye yetmez miydi? İşte tüm bu sorularımızı yanıtlayacak bir film var karşınızda.

“Allah’ım yeni bir hayata başlamak için bir şans daha istiyorum…”

İyi Seyirler Dilerim.

Yeşil Kalem

Her Şeb Tenhayi

HER GECE YALNIZLIK

“Halvet ne güzeldir yar benim yârimse”

Sevginin en büyük hediyesi olan sahiplenme duygusunu bizlere hatırlatan bu mısra filmden bir kareden. Dize okunduğunda öylesine hissediyorsunuz ki bu manayı, filmi izledikten birkaç gün sonra dahi kulaklarınızda yankılanıyor.

Başrollerini Leyla Hatemi ve Hamit Behdad’ın paylaştığı film sizi umutsuz anlarınızdan tutup umudun ışığına doğru yola çıkarmak için çekilmiş adeta. Filmin senaryosu Tahran’dan Meşhed’e birkaç günlüğüne gelen Atiye ve kocasının başından geçen olaylar üzerine kurulu. Babası Ali Hatemi’den dolayı küçük yaşlardan itibaren kameraya aşinalığı olan Leyla Hatemi sizleri rolüne çekecek başarısı ile göz dolduruyor.

Hamile olduğunu düşündüren belirtiler üzerine kocasının doktora götürdüğü Atiye, doktor dört ay ömrü kaldığını söylediğinde adeta yıkılır. Daha önce babasının da yakalanmış olduğu hastalığa yakalanan Atiye sonunun babası ile aynı olmasından korkmaktadır. Umutsuzluğun dibinden yaşamın renklerine doğru sürdürdüğü yolculukta eşinin fedakârlıkları ise bize bir kez daha “sevgi emekti” dedirtecek.

Radyo programı sunan Atiye’nin yakalandığı hastalıktan sonra verdiği psikolojik mücadele çok canlı bir şekilde bizlere sunuluyor. Bu mücadele bizlere, çaresiz anlarımızda gerçekleşmesini istediğimiz mucizelerin aslında hayatın ta kendisi olduğunu hatırlatacak.

Filmde en çok etkileneceğiniz noktaysa kuşkusuz bir çocuğun gülümsemesi olacak. Bir günahsızın yeniden umutların yeşermesine vesile olması hepimizin hayatından tanıdık sahneler sunacak bize. Film bizlere hepimizin yeniden umut dolması için gereken tek şey aslında bir çocuğun gülümsemesi diyecek.

“Halvet ne güzeldir yar benim yârimse
Yanmak benim işim, mum olmak onun”

Yorgunluğu, umutsuzluğu iliklerinize kadar hissettiren filim sonunda size de bir umut sunacak mı?
İyi seyirler dilerim.

Yeşil Kalem

Gülçehre

“Fotoğraf gerçektir, sinema ise saniyede yirmi dört kere gerçektir.”

Sinema, tarihinin çok geçmişe dayanmamasına karşın bir kültürel olgu olabilmeyi başarabilmiş bir kavramdır. Jean-luc  Godard’ın yukarıda ki sözü ise bunun sebebini  çarpıcı bir şekilde bizlere sunuyor. Ancak bu filim sinema hakkındaki düşüncelerinizi, sözlerin ve hikayelerin çok ötesine götürecek.

Eşref Han karakterini canlandıran, İran sinemasının ünlü aktörlerinden Mesut Rayigan büyük bir oyunculuk başarısına imza atarak bizlerin, hüzünü, mutluluğu ve umudu dolu dizgin yaşamamıza vesile olacak. Birçok yönden çökmüş Afganistan sosyal hayatının sinema aracılığıyla bir nebzede olsa yeniden canlandırılmaya çalışılmasını konu ediniyor film.

Eşref Han’ın dedesinden kendisine kalan “Gülçehre” adındaki sinema salonunu yeniden inşa etmeye çalışırken ki umudu, aslında Afgan halkının yeniden tebessüm edebildikleri günlere dönebilmesini de içinde barındırıyor. Bu filmde savaşın ve belirsizliğin ortasında yeşeren masumane aşklara ve ayrılıklara şahit olacağız. Ancak kuşkusuz sizleri en çok saniyede yirmi dört kere gerçeklik manasına gelen ‘’sinema’’ etkileyecektir.

Vahit Musaiyan’ın yönetmen koltuğunda oturduğu filmde Afgan halkının sosyal yaşantısına misafir olacağız. Hep bir hikaye gibi birilerinin kulağımıza fısıldadığı Afganistan’da ki silahlı mücadelenin halk üzerinde oluşturduğu sosyal çöküşüne şahitlik edeceğiz.

Hiç şüphesiz filmin daha ortasına bile gelmeden Afganistan da yaşananlara ve bölge halkına olan ilginiz kat be kat artacak. Aslında sadece bu bile başlı başına filmin başarısını anlamamız açısından yeterli olacaktır. Yönetmen bizleri o topraklara ve o topraklarda yeşeren ümit tomurcuklarına yakından bakmaya çağırmış ve şüphe yok ki çokta başarılı olmuş.

Bu filmde sinema gösterimi sırasında çıkan “namahrem” görüntüleri elleri ile kapatan insanların istediklerinin sadece biran olsun mutlu olabilmek olduğuna şahitlik edeceğiz. Üstelik Eşref Han’ın esas ümidi, gencecik insanların ölmeden önce bir an olsun mutlu olabilmeleridir. Elbette ki gönlündeki mutluluk kaynağı olan Ruhsare (Laden Mustofi)‘yi  umudunun en baş köşesinden hiçbir zaman ayırmadan.

Filmin sonlarına doğru geldiğinizde hayal ettiğiniz den çok daha fazla düğüm çözülecek. Ekran da çözülen bu düğümlerin boğazınıza bir bir yerleşecek olması uzunca bir süre sizi bu filmi anmaya yönlendirecektir.

Sevdiği kadınların isimlerini duvarlara değil tuğla tuğla ördüğü umut salonlarına koyan adamların dünyasına misafir olmanızı şiddetle tavsiye ediyorum.

“- Bu çocuğun adı ne ?

– Bu benim kızım, Gülçehre… “

İyi seyirler dilerim.

Yeşil Kalem

Ellerin dert görmesin

“Ellerin dert görmesin”

Bu cümle filmde etkileyici birçok sahne arasından sıyrılıp adeta devleşiyor. Bir ekleme de biz yapmalı ve bu filmi çekenlerin elleri dert görmesin demeliyiz. Film diğer insanlardan daha özel bir çiftin hayatından kesitler sunuyor bizlere. Filmi izledikten sonra bu çifte daha “farklı” demenin mümkün olmadığını anladığım için daha “özel” deme gereği duyuyorum. Çünkü bu film aslında ne kadar aynı olduğumuzu gösteriyor bizlere. Fiziksel ve zihinsel farklılıklarımıza meydan okuyan bir gerçek var, oda “insan” olmamız diyor.

Bazı engelleri yüzünden çocuklarını neredeyse kaybetme aşamasına gelen çiftimiz, takdire şayan bir emek gösterecekler ve bizlere sevginin gücünü yeniden hatırlatacaklar. Neşeyle dolmaları için bazen bir elektrik kesintisi bile yetecek. Tebessümün ne denli kıymetli olduğuna hep birlikte şahitlik edeceğiz. Adeta yokluk ve imkânsızlık mutsuz olmak için birer sebep değil,  gerçek mutluluğun sevgi ile yeşerdiğini anlayın artık diyor film.

Resim Havuzu, başarılı yönetmen Maziyar Miri’nin adeta daha önceki başarılarını taçlandıran bir başyapıt. İran sinemasına aşina olanların “Altın ve Bakır” filminden hatırlayacağı Nigar Cevahiriyan filmin başrol oyuncuları arasında. Başarıları ile ödüle doymayan aktör Şahap Hüseyni ise bu filmde başrolü üstlenen bir başka kıymetli isim. Filmde öğretmen rolünü üstlenen ve filme kuşkusuz renk katan Fereşte Sadr Urefai’yi de unutmamamız gerekiyor elbette.

Filmde insanlarla iletişimde sorun yaşayan çiftimizin çözüm için sahip oldukları tek şey içlerindeki katıksız sevgileri. Sık sık gözleriniz dolacak ve o anlarda filmde ki şu sahne kulaklarınızda çınlayacak;

“Hayır aslında erkekler ağlar

Yalnız ağlarken başını dik tutup ağla!“

Bir babanın çocuğu için yapabileceği fedakârlıkları görecek ve eminim ki ekranlarınızın başından filmi izlemeden önceki halinizden çok farklı olarak kalkacaksınız. Özürlerin en masumuna şahitlik edeceğiniz bu filmi muhakkak izlemenizi tavsiye ediyorum.

“Baban olduğum için özür dilerim Süheyl”

İyi seyirler dilerim.

Yeşil Kalem

Altın ve Bakır

“Çünkü aşk ilmi hiçbir kitapta yazmaz”

Başarılı bir medrese öğrencisi olan Seyyid Rıza, Tahran’a eğitiminin kalan son kısmını tamamlamaya gelir. Ancak bu gelişinin aşkın gerçek manasını kavramasında büyük bir adım olduğunu henüz kendiside bilmemektedir. Seyyid Rıza’nın eşinin MS hastalığına tutunması ile başlayan aşk imtihanı, görülmeye değer sahneleri peşi sıra getirecek.

Başarılı yönetmen Humayun Esediyan’ın yönetmenlik koltuğunda oturduğu filmde kendinize sıkça “sevgi neydi?” sorusunu soracaksınız. Film size bu sorunun cevabını büyük bir içtenlikle verecek ardından;  sevgi “gerçek emekti”. Bu sözün bir film repliği olmaktan çıkıp adeta sizi içine çeken bir baş yapıta dönüştüğünü göreceksiniz filmde.

Dram ve romantizmin başarılı ile işlendiği filmde, Halime Saidi, Seher Devletşahi, Nigar Cevahiriyan, Cevat İzzeti ve elbette ki Behruz Şuibi gibi ünlü oyuncular yer alıyor. Zaman zaman birinin Mevlana’nın sözlerini kulağınıza fısıldadığını hissedeceksiniz  bu film de. O sözleri yüreğiniz ile hissedeceksiniz.

Sevginin gücünün anlatıldığı film de ince ayrıntılar ihmal edilmemiş ve en küçük konu dahi önemsenerek anlatılmış. Seyyid Rıza’nın öğrenci yetiştirmesine yönelik gelen her teklife tevazu ile karşılık verişi bizlere ilmin kıymetini bir kez daha hatırlatıyor. İnsanın katı kurallarını sevdikleri için ufak göz yummalar ile yıkabilmesi ve ham bilginin ötesinde manayı anlayabilmesi, nakşedilen bir başka tema.

Dürüst olmak gerekirse hiçbir filmi izlemediniz diye büyük kayıplar yaşamazsınız. Hiçbir kitap okunmadı diye eksik bırakmaz insanı. Sebepler bir şekilde sizi gelir ve bulur bazen. Ancak bence bu film sevginin ne demek olduğunu hatırlamaya ihtiyacımız olan şu zamanda en çarpıcı sebeplerden biri. Tezimi hala savunarak şunu söyleyebilirim, bu filmi izlemezseniz büyük kayıplar yaşamazsınız. Ancak eğer izlerseniz size çok büyük bir kazanç olarak döneceğine eminim.

”Onun aşkının kimyasından bu kara yüzüm altın oluverdi.

Evet senin lütfunun mutluluğuyla toprak altın olur.”

İyi Seyirler Dilerim.