The Song of Sparrows / Avaze gonjeshk-ha / Serçelerin Şarkısı – İran Filmi
Bir Mecidi şaheseri. Ben bu filmi cidden çok seviyorum.
Tipi tip değil diyeceğimiz insanların sıradan hayatlarıyla nasıl kahramanlıklar yaptıklarını ne güzel kamera önünde sergiliyorsun ey güzel yönetmen. Yaptıkları kahramanlıklar da yine kendilerine, ama dünyayı felan kurtarmıyorlar, aksine ahiretlerini bu dünyada akıllarından çıkarmadan yaşıyorlar. Hiçbir kimse de mükemmel değil
insanoğlu beşer olduğu sürece şaşmaya devam edecek.
Yeter ki Allah’ı hisseden unutmayan hep bir yanımız olsun.
Serçelerin Şarkısı Filminin Konusu:
Kerim 3 çocuğu ve eşiyle beraber mütevazi ama mutlu bir hayat sürdürmektedir. Deve kuşlarının bakıcılığını yapan bu adam bir gün çiftlikten bir deve kuşunun kaçmasıyla işinden kovulur ve “bu hiç adil değil” der. Filmin kilit cümlesidir efendim… Bundan sonra olan her şeyde Rabbimin aslında Kerim’e ne kadar adaletli davrandığını izleyebilirsiniz.
Kerim’in kulağı duymayan en büyük kızının duyma cihazı değişik bir kaza sonucu suya düşüp bozulunca babası motoruyla şehre inip cihazı tamir ettirmeye götürür. Cihazın tamir olamayacağını öğrenip yeni alması gerektiğini öğrenince yıkılır, o kadar parayı nerede bulacağım diyerekten. Motoruna binip eve doğru geri dönerken arkasına pat diye biri oturur ve beni şuraya götür der, böylelikle büyük şehirde acelesi olan insanların motoruyla taşımacılığını yapmaya ve güzel para kazanmaya başlar, ama her gün ayrı ayrı milyon tane imtihandan geçer.
Günah ve sevap arasında ince çizgi arasında günlük işlerimizde nasıl gidip geldiğimizi hatırlatıyor film seyircisine.
O kadar çok etkilendiğim sahne oldu ki mesela fazla verilen para ile alınan eriklerin motorun sepetinden patır patır yere düşmesi.
Külli iradenin yanında işleyen bir de cüz’i irade çocukların yapmak istedikleri havuz sayesinde mükemmel anlatılmış. Zaten mecid mecidi filmlerinde çocuklara aşırı önem veren yönetmenlerden.
Balıkları istedikleri şekilde havuza boşaltamayan çocukların gözyaşlarıyla boğulacaktım az kalsın. O sahnede ağlamayan olabilir mi bilemiyorum.
Ve Kerim’in komşuya vermek istemediği mavi kapı, filmin en anlamlı sahnesi. Anlamsız zaten bir tane bile sahnesi yok ama o sahne daha bir başka. Önceden durumu o kadar kötüyken bir devekuşu yumurtasının yemeğini bütün komşularıyla paylaşan adam, sonradan eski bir kapıya bile tenezzül eder hale geldi. Böylelikle dünyanın tüm yükünü de sırtında taşımaya başladı.
Ne kadar yazsam ne kadar çizsem Mecidi kadar güzel anlatamam filmi, o yüzden bence oturun izleyin, içiniz ferahlasın.
Baba olabilmeyi başarmış güzel yüzlü değil ama güzel yürekli bir adamın hayatla mücadelesini, bir sürü eksikleri ihtiyaçları olmasına rağmen bütün güç ve emeklerini bir havuza harcayan güzel çocukları, babaları üzülmesin diye kulaklığım artık çalışıyor diyen bir evladın ve yine babaları daha iyi beslensin diye “ben portakal suyu sevmiyorum” diyebilen küçücük bir kızı izleyip görmelisiniz.
Babanın gömleğinin düğmesi annenin eteğine düştüğü sahnede beni hatırlayın ayrıca, hiç aklımdan çıkmayan anlarındandır filmin.
Düz bakılırsa ilginç olan ama anlamaya çalışarak içine içine çekilirse eğer film, verdiği lezzeti başka filmlerde zor bulursunuz. O kadar da güzel bir film.