2011 yılında çekilmiş İran yapımı “Gülçehre“, müzikleri, çekim mekanları, değindiği konular ve anlattığı hikayeler ile izleyiciye hem görsel ve işitsel bir şölen sunuyor hem de çarpıcı konuları, sade ve etkili anlatımı ile seyirciyi içine çekiyor. Savaşın bitmediği topraklarda günlük hayatın normal akışını farklı bir bakış açısıyla ele alan bu film, yaklaşık iki buçuk saatlik akışında izleyiciyi derinden etkiliyor ve bu etki film bittikten sonra da devam ediyor. Gülçehre, tıpkı günlük yaşantımız gibi, içinde mizah, hüzün, aşk, idealler ve arkadaşlık bağları gibi pek çok önemli duygu ve unsur barındırıyor. Yalnız bu duygu ve unsurların dışında, yakın geçmişinde komünist bir yönetim olan, Ruslarla savaşı yeni bitirmiş ve Taliban gibi pek çok farklı grubun iç savaş içinde oldukları ve dolayısıyla halka da zulüm yaşattıkları bir Afganistan’da geçtiğinden, bölge halkının yaşam mücadelesi de hikayenin önemli bir kısmını oluşturuyor.
Gülçehre filminde en önemli karakterlerden biri olan Eşref Han, bölge halkı tarafından oldukça sevilen ve saygı duyulan, sinem tutkunu, orta yaşlarda bir kişidir. Gerek dönemin Afganistan’ında yönetimi ele geçiren yobaz güçlerin baskısı ve yasakları, gerekse halkın konu hakkındaki bilgisizliği ve ön yargıları nedeniyle sinema fikrine kimsenin yanaşmaması ve sinema kültürüne olan tahammülsüzlük Eşref Han’ı derinden üzmektedir. Burada Eşref Han’ın idealist tutumu, gençlerin savaş dolayısıyla katledildiği, sakat kaldığı zamanlarda, halka günlük hayatlarının içindeki savaş halinden kaçmak için bir alternatif, bir çıkış yolu sağlayacaktır. Eşref Han idealleri için, aile mirası bir sinema salonu olan ve filme ismini veren “Gülçehre”de mücadele verecektir. Biz de Eşref Han ile birlikte, bu tanıdık mücadeleyi izlerken, bir yandan kültür sanat aktivitelerinin devamını sağlayabilmek için verilen uğraşa, bir yandan da bu kanlı savaş ortamı içerisinde yaşam mücadelesi verilişine tanık oluyoruz.
Filmin bir diğer önemli özelliği ise, çoğu savaş filminin yanı sıra, Gülçehre’de bir iç savaş halinin sıradan insanların sıradan hayatlarına olan yansıması oldukça başarılı bir şekilde ele alınmıştır. Konuya böylesi bir yaklaşım da, beraberinde yalın ve etkileyici bir savaş – dram filmi ortaya çıkarmıştır. Çoğu filmde çok başarılı ve yüksek bütçeli savaş sahneleri görmüşüzdür, ancak pek azında bu savaş halinin günlük hayatta evi için alışveriş yapan ya da işine gitmeye çalışan, sokaktaki sıradan insanın hayatına pratikteki etkisi ele alınmıştır. Gülçehre filmini bu kadar etkileyici ve başarılı yapan noktalardan birisi de, ülkedeki kadın sorununu ele alış biçimidir. Filmde bu konu hakkında çok dikkat çekici ve gösterişli sahneler ya da diyaloglar bulunmasa da, burada da sade ve etkili anlatım ile kadının günlük yaşantısında, iş hayatında, evlilik, aşk, arkadaşlık konularında yaşadıkları zorluklar ve kısıtlamalar; kız çocuklarının ise içine doğdukları ayrımcılık ve engelleyici yaşam tarzı açık bir şekilde izleyiciye aktarılıyor.
Kozan Ç.