Etiket arşivi: Rüsvai

Rüsvai 1

“El alem ne der” ya da “ne demiş” düşüncesini yaşam tarzı yapmış olan bir toplum olarak bu filmi izlemeliyiz.

Hiç “başkaları ne der” yerine “Rabbim ne düşünür, ne ister” dedik mi? Demişizdir inşallah ama el-aleminin diyeceği kadar ırgalamamıştır bizi.

Tasavvufu dibine kadar yaşayacağınız müthiş bir film Rüsvai / Utanç

Kim kimden neden utanmalı işte bu filmde görebilirsiniz.

Rüsvai Filminin Konusu:

Hafif meşrep denilen mahallenin çok güzel bi kızıdır, Efsane.

Babası öldükten sonra hem hasta annesi ve küçük kardeşine bakmak hem de babasının ardında bıraktığı borcu ödeyebilmek için ceşitli yollardan geçmiştir kendisi ki bu da adını lekelemiştir biraz.

Borçlandıkları müslüman görünümlü, özünde kart ve de tırt zampara olan adam kıza senetler karşılığı birlikte olmayı teklif eder.

Kız yüz verir gibi yapsa da adama katlanacak tahammülü yoktur, o sebeple senetleri dalavereyle çalıp kaçar ama nereye?

Kaçarken tesadüfen(!) çok müslüman bir mollanın evine sığınır.

İnancı da biraz kıt olan Efsane, o andan itibaren bu Mollanın nuruyla aydınlanmaya başlar ama insanlar o kadar adidir ki büzülmez torba tipli ağızları iğrenç bir dedikodu çıkartır.

Her duyduğumuza, hatta her değişik gördüğümüz şeye bile birden inanmamamız lazım.

Su-i zan kötü bir şey, yolu iftiraya çıkan.

Hacı dedemize bayıldım ben. Kalp gözününde biraz aralık oluşuyla ne güzel cümleler çıkıyordu ağzından.

Haşr suresi 21. ayet ile başlayan filmimiz Kasas suresi 83. ayet ile bitiyor.

Yani:

“İşte bu ahiret yurdu ki onu, yeryüzünde üstün olmak ve fesat çıkarmak istemeyenlere tahsis ederiz. Akıbet (güzel sonuç) muttekîlerindir (takva sahiplerinindir).”

Allah kelamının bol bol geçtiği bu film ruhunuza iyi gelecek.

Rabbim münafıklardan her daim korusun.

Arzu Akay

Rüsvaylık (Utanç)

Yönetmen : Mesud Dehnamaki
Yapım : 2012 – İran
Tür : Dram, Komedi
Süre: 102 Dak.
Oyuncular : Kamuran Tefti, Ekber Abdi, İsmail Hallaç, İlnaz Şakirdost, Emir Nuri
Senaryo : Mesud Dehnamaki
Yapımcı : Mesud Dehnamaki

İran sineması değerlere, kültürel ögelere önem verir. İçerisinde dram türünde hayat, ölüm, ayrılık, aşk, inanç, yoksulluk, kimlik çatışmaları gibi temaları işleyen filmleri barındırır. İran filmleri dram türünü ve bu temaları duygusallık ve şiirsellik ile harmanlayarak, kelime oyunlarıyla, görsel şölen ile insanı derinden etkiyecek şekilde kurgular. Bu nedenle izleyiciyi filmin içerisine çekmeyi ve filmde tutmayı hep başarır. Karakterler çoğu zaman sakindir ve izleyiciyi yormaz. İzleyiciye açık açık mesaj da verilmez İran filmlerinde. İzleyici kendine filmin içerisinde bir rol bulur ve filmleri kendi çıkarımlarından yola çıkarak değerlendirir ve yorumlar. Bu yönüyle izleyiciyi rahat bırakan, mesajını izleyiciye dikta etmeden usulca verebilen filmler ile İran sinemasında sıkça karşılaşırız.

2012 İran yapımlı Rüsvai (Utanç) filmi için İran sinemasının mistik örneklerinden biri diyebiliriz. Senaryo ve yönetmenliğini Masoud Dehnamaki’nin üstlendiği Rüsvai filmi tasavvufa dair barındırdığı güçlü vurgular ve İslam’ın pratik ve mütevazi tarafını anlatan konusuyla gerçekten de altı çizilerek izlenecek bir film olarak karşımıza çıkar. Filmin konusuna bakacak olursak; filmin ana karakteri olan Efsane, toplum kurallarının dışında davranışlara sahip, genç, güzel, alımlı bir kadındır. Güzelliği ve cesur davranışları nedeniyle erkeklerin ilgi odağıdır. Efsane kendisine ahlaki değerlerin dışında kalan bir hayat benimsemiş ve bu nedenle kendine hırsızlık bile yapabilmeyi hak gören ve kendisini eleştiren insanlara karşı tahammülsüzlük göstermektedir. Başına gelen ailevi sorunlar nedeniyle zor günler geçirmeye başlayan Efsane, bu sorunlar ile uğraşırken, gitgide çıkmazlara düşmüş ve inancı ve değerleri iyice zayıflamış bir genç kadına dönüşmektedir. Efsane bu sorunlara kendi yöntemleri ile çaresizce çıkış yolu aradığı zamanlarda, bir şeyh ile tanışır. Toplumda yüksek bir itibarı olan şeyh ile tanışması Efsane’nin hayatı için önemli bir kurtuluş umudu ve dönüm noktası olacak, şeyh sayesinde Allah’tan, inançlarından uzak kaldığı yaşantısını sorgulamaya başlayacaktır.

00

İşte filmde tam olarak bu karşılaşmadan itibaren olay ve anlam kazanacaktır. Efsane’nin başına dert olmuş, ona âşık ve onunla evlenmek için her türlü yola başvuran, toplumun itibarlı kişilerinden olan yaşlı Hacı Ağa ise olmayacak şeyler yaparak niteliğini ortaya koyacaktır. Rüsvai filmi bize kitlelerin birbirlerini nasıl etkileyip harekete geçirdiği konusunda önemli bir örnek sergiler, her bireylerin kendi davranışları da çokta sorgulaması gerektiğini ortaya koyar.

Toplumdaki din istismarlığının varlığını ve hangi boyutlara ulaşabildiğini, başkalarını yargılamanın ne derece kolay olduğunu anlatır bize bu film. İnsanların gözünde itibar ve şöhret sahibi olmaktansa, asıl değerli ve anlamlı olanın Allah katında değerli ve itibarlı olmak gerektiği açıkça ifade eder. Bu çoğu insanın bildiği fakat pratikte hep eksik kaldığı bir durumdur. İnsanlar bazen dünya hayatına, telaşesine kendilerini öyle bir kaptırırlar ki, yavaş yavaş inançlarından, Allah’tan uzaklaştıklarının farkında bile olmazlar. Fakat neticede insan kusurlu bir varlıktır ve hataya düşse, yanlışlar yapsa da Allah’a dair umudun her daim diri olması ve ondan yardım elinin asla çekilmemesi gerekir.

Rüsvai filmi karşılıksız yapılan iyilik ve fedakârlıkların asla boşa gitmeyeceğinin altını çizmeye çalışıyor, güzel olmanın, güzel elbiseler giymenin insanlığın bir göstergesi değildir ve insan olabilmek için öncelikle nefse hâkim olmak, başkalarını incitmemek, düşenin elini tutmanın gerekliliğini göstermeye çalışıyor. Film boyunca Allah’tan ve kendinden uzaklaşmış kişilerin tekrar özlerine dönmeleri hikayesini manevi bir bakış açısı ile izliyoruz. Gerçek hayatta etrafımıza baktığımızda bir çok Efsane’ler görebiliriz. Hatta belki de bu filmi izledikten sonra çok uzağa gitmeden önce kendi benliğimizi ve yaşantımızı sorgular ve İslam’ın gerçek ve mütevazi taraflarına biraz daha sarılırız. Çünkü “yaşantının samimiyeti ve doğruluğu bir takım imtihanlardan geçilse bile istikametten ayrılmadığı sürece her daim korunacaktır.”

İyi Seyirler

Bilge Kepir

Rezalet

“Bu âlemin merdiveni ben ve biz lafıdır. Netice ise merdivenden yere çakılıştır.

İnsan ne kadar yükseğe çıkarsa, yere düştüğünde sesi daha çok çıkar.”


2012 yılı yapımı olan “Rüsvai” 101 dakikalık bir İran filmi. Türü için dram demek daha uygun olur. Yönetmenliğini ve yapımcılığını üstlenen Mesut Dehnameki ayrıca filmin senaryosunu da yazmıştır. Başrollerini Kamuran Tefti, Ekber Abdi, İsmail Hallaç , İlnaz Şakirdost paylaşmaktadır.

Efsane yaşadığı toplumun kurallarına uymayan, aykırı bir genç kız. Kadın olarak, güzel bir kadın olarak dahası toplumda yalnız ve çaresiz kaldığı bir durumda bile Efsane hiç kimse ve hiç bir şeye önem vermeden istediği ve bildiği gibi yaşıyor hayatını. Hırsızlık yapıyor, tasvip edilmiyor ama onu yargılayan insanların da kendi kusurlarından dolayı Efsane’yi eleştirmeye hakları olmadığını düşünüyor. Alımlı ve bakımlı olunca da erkeklerin gözleri üzerinden eksik olmuyor. Babasının vefatından sonra küçük erkek kardeşi ve hasta annesiyle borç içinde kalmış. Bu sebeple babasının borç senetlerinin ödemek, evden atılmamak gibi dertlerin içinde inancı zayıf düşmüş . Haksızlığa uğradığını düşünmekte. Ev sahibi onu evden atmak ve senetleri ödemezse hapse atmak gibi tehditlerle onunla evlenmek isteyince Efsane bu senetleri çalmaya karar verir. Hırsızlığı yaptıktan sonra polisten kaçarken de bir eve sığınır. Sığındığı evde bir Şeyh/Molla yaşamaktadır ve Efsane ile Şeyh’in yolları kesişir. Hikayemiz burada başlar.

Bu film tasavvufi yönleri ile insanı içine çekiyor. Sahte dindarları yani aslında söylediği ile yaptığı bir olmayan insanları, riyakarlığı, dindar görünüp de amelleri ile bunu gerçekleştirmeyenleri anlatıyor. Şeyh’in filmin bir noktasında dediği gibi ‘Noksan olan İslam değil noksan olan bizim müslümanlığımız’. Şeref ve onur üzerinde duruyor. Şeref üzerine çokça söz verilecek kadar ucuz değil, itibar ise toz misali uçabilecek kadar güvenilmez. İnsanlar ‘ne der’ diye değil de Allah ‘ne der’ diye düşünerek yaşamadığımızdan dem vuruyor.

Her şeyin bir bedeli var; güzelliğinki yalnızlık, malınki hesap vermek, şöhretinki ise rüsvaylık . Filmin ismi içinde geçen bu güzel söylemden geliyor olmalı. Filmin içinde öyle şairane bir anlatım var ki şiir kullanılmadıysa özlü söz, o da yoksa atasözü kullanılarak konuşmalara ahenk verilmiş. Hem Farsçanın güzel söyleyişine tanık oluyoruz hem de ders veren o özlü sözlerle durup düşünüyoruz. İçinde çokça fikir barındırıyor bunlardan biri ise kitlelerin nasıl birbirini etkilediği, insanların bir araya gelince nasıl da durup kendine bakmadan hareket ettiği oysa insan, insanın aynasıdır. Ve tabi ki Şeyh’in ağzından dökülen “Sizin asıl sorununuz din ve imanı benden almanızdır, din ve imanı kuldan değil, kaynağından almak gerekir azizim.” sözcükleri. Anlatılmak istenen basit, İnsan inancında yalın ve samimi olsa, kendi içine baksa, kendi aynasını kendi kalbinde bulsa.

Bu mistik havanın yanında filmin oyuncularının performansları, sokak çekimlerinin başarısı –sanki o sokaklarda kendiniz geziyor gibi hissettiren o çarşı pazarları – filmin başlangıcında verilen o çinilerin göz dolduran renkleri, vermek istediği mesajları yormadan ve göze sokmadan basit bir şekilde anlatması ile beni etkileyen bir film oldu. İran sinemasını diğerlerinden ayıran sanırım bu doğal oyunculuklar ve gerçekçi anlatımlar. Durup düşünmek ve şairane bir yolculuğa çıkmak için bu film ideal.

Rüsvai

00

Tesnim Haber Ajansı – 2012 yılında gösterime giren, bünyesinde tasavvufa ait güçlü ve kuvvetli vurgular içeren film, sahte dindarlık, şeref-onur gibi kadim meselelere karşı İslam’ın gerçek ve pratik yönlerini mütevazı bir dille anlatmaktadır. Oyuncu kadrosunda daha çok komedi filmlerinde aldığı rol ve ödülleri ile tanınan Ekber Abdi, sinema alanında birden çok film tecrübesi olan İlnaz Şakirdost, Muhammed Rıza Şerifi, Kamuran Tefti, İsmail Hallaç gibi isimler yer alıyor.

“Bu âlemin merdiveni ben ve biz lafıdır. Netice ise merdivenden yere çakılıştır. İnsan ne kadar yükseğe çıkarsa, yere düştüğünde sesi daha çok çıkar.”

Rüsvai filminin kısaca konusu şöyle; Efsane, toplum kurallarına uygun olmayan davranışlarıyla tanınan genç ve güzel bir kadındır. Toplum tarafından dışlanmakta, güzelliği ile erkeklerin ilgi odağı ve bakışlarının kurbanı olmaktadır.  Toplumda yüksek bir itibarı olan şeyh ile tanışması hayatı için önemli bir dönüm noktası olacak, şeyh sayesinde Allah ile küs geçirdiği yaşantısını sorgulamaya başlayacaktır. Efsane’ye âşık ve onunla evlenmek için her türlü yola başvuran, toplumun itibarlı kişilerinden olan yaşlı Hacı Ağa ise olmayacak şeyler yaparak niteliğini ortaya koyacaktır. Kitlelerin birbirlerini nasıl etkileyip harekete geçirdiği konusunda önemli bir örneklik sergileyen film, bireylerin kendi davranışlarının da ne kadar sorgulanmaya muhtaç olduğunu ortaya koyuyor.

Hacı Ağa’nın örnekliği üzerinden görünenle yaşantı/inanç arasındaki farklılığı, toplumdaki din istismarlığının varlığını ve hangi boyutlara ulaşabildiğini, başkalarını yargılamanın ne derece kolay olduğunu görüyoruz. Filmde, insanların katında itibar ve şöhret sahibi olmanın önemli olmadığı, asıl değerli ve anlamlı olanın Allah katında değerli ve itibarlı olmak gerektiği vurgulanıyor. İnsan hataya düşse, yanlışlar yapsa da ona dair umudun her daim diri olması ve ondan yardım elinin asla çekilmemesi gerekir. Beklentisiz ve karşılıksız yapılan iyilik ve fedakârlıkların asla boşa gitmeyeceğinin altını çizmeye çalışan film, güzel elbiseler giymenin insanlığın bir göstergesi olmadığını ve insan olabilmek için nefse hâkim olmak, başkalarını incitmemek, düşenin elini tutmanın gerekliliğini göstermeye çalışıyor. Gönül eri olma, Allah’tan ve kendinden uzaklaşmış kişilerin tekrar özlerine dönmeleri için önemli bir manevi uzantıdır. Yaşantının samimiyeti ve doğruluğu bir takım imtihanlardan geçilse bile istikametten ayrılmadığı sürece her daim korunacaktır.

“Allah’ım! Beni imtihan etmek mi istiyorsun?

Et, canım sana feda. Razı olduğuna razıyım.”

Var olmak; batıdaki anlayış gibi sürekli görünür olmakta değil, aksine yok olabilmekte saklıdır. İnsanlar birbirlerinin aynasıdır, değer verilen şey de denge gözetilmediği sürece değer verilen şeyin kölesi olunabileceği; âlim olmanın kolay, adam olabilmenin ise zor olduğu; bela ve musibetlerin insanın kötü amellerinin yansıması olabileceği; güzelliğin bedelinin yalnızlık olduğu; insanlar ‘ne der’ diye değil de Allah ‘ne der’ diye düşünerek yaşanması gerektiği; Allah’ın insanların hazırladığı dosyayı kabul etmeyeceği gibi hususlar filmin mistik ve düşünülmesi gereken önemli nokta atışlarıdır.

“Sizin asıl sorununuz din ve imanı benden almanızdır, din ve imanı kuldan değil, kaynağından almak gerekir azizim.”

İran filmlerinin karakteristiğine kısaca bir göz atacak olursak;

İran sinemasının işlediği temalar arasında hayat, ölüm, ayrılık, aşk, yoksulluk, kimlik gibi temalar farklı anlam boyutlarıyla yer almaktadır. Bireyin hayata dair yaşadığı sorun ve açmazları, insan tabiatına uygun refleks biçiminde ve bilinç eşliğinde eleştirel bir yaklaşım ile ifade edilmeye çalışılmaktadır. Karakterlerde görülen ortak özelliklerden bazıları, sakin yapıları ve değerlere karşı tepkili olmamalarıdır. Bu nedenle İran filmlerindeki karakterler izleyiciyi yormaz. Filmlerde yer alan mistik vurgular, duygusallık ve şiirsellik, insanı birçok açıdan etkileyerek izleyiciyi seyrin içerisine başarılı bir şekilde çekmeyi başarır. Şiirsel diyaloglar ve alegorik hikâyelerin eşliğinde anlatılan filmlerde amaçlanan şey, özellikle izleyiciyi filmin içerisine çekmek ve zihninde sorular oluşmasına yardımcı olmaktır. Çoğu filmde yanıt yoktur ya da olsa bile örtüktür ama ana fikir açık bir şekilde izleyicinin anlaması ve çıkarım yapabilmesi üzerine kurulmuştur.

Batı düşüncesinin bir ürünü olan varoluşçu anlayış; dünyayı algılayan ‘ben’ ve benim dışındakiler gibi bir ayrıma dayanır ve bu düşünsel paradigmasının temellerini özne-nesne ayrımından alır. Doğu düşüncesi ise bu ayrıma yer vermez ve kendini bütünün bir parçası olarak görür. Bu hâkim paradigmaya paralel olarak batı kültüründe bireysellik ve farklılıklar ön plana çıkartılırken, doğu kültüründe ise toplumsal benzerlikler ve topluma uyum gibi özellikler ön plana çıkartılır.

Son olarak; yeni dönem İran sinemasını etkin ve başarılı kılan en önemli unsurlardan biri de gelenek ile kurduğu barışık ve doğru bir ilişki stratejisidir. Güncelliği yakalamış ve geçmiş ile çatışmaktan ziyade temellerini buradan almaya çalışan, bunu yapmaya çalışırken de değerleri muhafaza etmeyi amaçlayan bir stratejidir çoğu kez yapılmaya çalışılan. Kısacası sinema dili ve estetiği açısından İran filmlerinin özel bir yeri ve önemi vardır. Unutulan değerler ve görmezden gelinene karşı gösterilen hassasiyetler zoom’lanarak izleyicide çoğu kez farkındalıkların oluşmasına zemin hazırlamakta ve görselliğin ezici katmanlarından sıyrılmasına olanak sağlayarak sadeliğin, tefekkürün, düşüncenin, özeleştirinin ortaya çıkmasına yardımcı olmaktadır.

Saniye Yaşar Batı – İslami Analiz