Etiket arşivi: Allah’ın Boyası

Cennetin Rengi 1999

Karamsarlıkla dolduğumuz şu günlerde ileriye doğru umutla bakmak galiba yapılabilecek tek şey.

Her şeye karşı sabırlı olmak da dünyaya tahammül edebilmenin tek yolu.

Film izleyecek halde değiliz, ama bugün yıllar önce izlediğim bu filme tekrar rastlayınca birden kendimi izlerken buldum ve ne kadar tuhaf bir dünyada yaşadığımızı birkez daha anladım.

İmtihandayız ve herkesinki farklı farklı.

İranlı ünlü Yönetmen Mecid Mecidi bu filmde bizi öyle bir çocukla tanıştırıyor ki, gören görmeyenlerden olduğumuzu bize bir kez daha anlatıyor.

Cennetin Rengi Filminin Konusu:

Gözleri görmeyen küçük Muhammed annesiz kaldıktan sonra babası tarafından sadece körlerin gittiği yatılı bir okula gönderilir. Sadece yaz tatilinde köyüne ve orada yaşayan, kendisini çok çok seven ninesi ve iki tatli kız kardeşine kavuşur. Baba, oğlunun gözlerinin görmeyişinden utanır, hatta yeni bir evlilik yapmak ister ama Muhammed’in, yeni eşi için sorun olacağını bildiğinden ondan kurtulmayı bile düşünür. Rabbimin onunla ilgli planlarından bihaberdir tabi.

Küçük Muhammedin doğayla iletişimi şiir gibiydi adeta. Dünyanın renklerini göremeyen Muhammed, gören elleriyle Cennetin renklerini tanıyanlardan oldu. Basit kamera çekimleriyle mükemmel görüntüler elde edilmiş, belki de oyuncululukların kusursuz oluşunun da etkisi olmuştur.

Muhammed rolündeki Muhsin Ramazani’nin gerçek hayatta da gözleri görmüyormuş, umarım karakteri de filmdekiyle uyuşuyordur.

İran Sinemasının en iyilerinden olan bu film mutlaka izlenmeli. Hayata dair birçok şey öğreneceğiniz kesin.

Arzu Akay

Cennetin Rengi – (The Color Of Paradise)

Cennetin Rengi – (The Color Of Paradise) Film İncelemesi

Filmin Adı: The Color Of Paradise

Oyuncular: Hossein Mahjoob , Mohsen Ramezani, Salameh Feyzi

Yönetmen: Majid Majidi

Süre: 1 saat 30 dakika

Tür: Dram

Yıl: 1999

Ülke: İran İslam Cumhuriyeti

NEDEN İZLEYELİM?

Farklılıklarla dolu bir toplumda yaşamaya çalışıyoruz. Dili, dini, teni, gelenek ve görenekleri birbirinden değişik ama ortak özelliği insan olan bir evrende mücadele veriyoruz. Peki farklılığınız dininiz, teniniz, geleneğiniz değil de bedeninizde herkesin kusur olarak gördüğü bir şey olsaydı mücadeleniz nasıl olurdu? Muhammed, görme engelli olarak dünyaya gelmiş ve bununla olgunlukla savaşan bir çocuktur. Film, Muhammed’in görme engelliler okulunun tatile girip, babasının onu iki kız kardeşinin ve babaannesinin bulunduğu köye götürmeye gelmesiyle başlar ve Muhammed’in hayatındaki engellere engel olmaya çalışmasıyla devam eder.

Muhammed, günlük hayatta rastlayabilceğimiz, soyut ve kavramlarla düşünemeyen, mimiklerle kendini ifade edemeyen çocukların dokunarak ve işiterek nasıl hissettiklerini gösteren bir örnektir. Kız kardeşlerinin köy okulunda okuyup onun farklı bir okulda okuması, babasının arada kalışları, babaannesiyle arasındaki bağın kopması Muhammed’i zor yolcuğunda çaresiz bırakan sebeplerdir. Sabır ve inancın küçük bir çocukta bu denli fazla olduğunu gördükçe hayrete düşecek ve bitişindeki hüzün sizi umutlandıracak. İyi Seyirler 🙂

FİLMLE İLGİLİ ÖNEMLİ DETAYLAR

Filmde görme engelli Muhammed’i canlandıran Muhsin Ramazani gerçek hayatta da görme engelidir.

Filmin Farsça’daki adının Türkçe karşılığı Allah’ın Rengi’dir.

IMDB puanı 8.2’ dir.

1999 ylında Oscar’da “En İyi Yabancı Film Ödülü”ne aday gösterilen ilk İran filmi.

New York Times’tan Jami Bernard “İran sinemasından insanı yoğun bir duygu seline sevk eden bir başka müthiş cevher” olarak tanımlamıştır.

Tıpkı Muhammed’i canlandıran Muhsin Ramezani gibi babaanneyi canlandıran Salameh Feyzi de profesyonel oyuncu değil.

Psikolojik Danışman Zehra Özçakır, Rehberlik Servisi Sitesi

Cennetin Rengi

Cennetin Rengi – İran Filmi

Allah her yerdedir, onu hissedebilirsin…

Bu dokunaklı hikaye kör bir çocuk olan Muhammed’in çevresinde gelişir.

Yaz tatili geldiğinde Muhammed için Tahran’daki okulundan ayrılıp tatile çıkma zamanı gelmiştir. Sabırsızlıkla babasını bekler, böylece birlikte evlerine dönebileceklerdir. Ancak babası Muhammed’in kör olması nedeniyle oğlundan utanmaktadır ve bu nedenle de okula beklediğinden daha geç varır. Müdürden, oğlunu yaz boyunca bu okulda tutmalarını istese de başarılı olamaz ve oğlunu alıp eve dönmek zorunda kalır.

Bu dokunaklı ve çarpıcı yapıt İran’da yetişen en önemli yönetmenlerden biri olan ve benimde en çok takip ettiğim Majid Majidi imzalı.

Beni en iyi ağlatan filmlerden bir tanesi diyebilirim size…

Ali Altunkaya, Efendi Dergi

The Color of Paradise – Cennetin Rengi (1999)

Filmin orijinal adı Rang-e Khoda, İran yapımı bir film. Daha önce hiç İran filmi izlemeyenlere ilk önce izlemesini önerdiğim bir film. Filmi anlatmadan önce İran Sinemasından biraz bahsedeceğim. Her ülkenin genel bir bakış açısı vardır, milletini yansıtan. İstisnaları da kaide dışına alırsak genelde Türkiye’de komedi baskın kalır. Diğer dallarda da yapılan filmler var ama ilk akla gelen nedense komedi ya da aksiyon oluyor. Genelde önerilen filmlerde böyle burada. Biraz farklılık katalım istedim.

İran sineması başarısını dram dalında kusursuz kanıtlıyor, beni hayran bırakan yanıdır belki de. Çok doğal, etrafınızdan birinin hayatını izliyormuş gibi bakar buluyorum kendimi. Ardından izleyicisini boş göndermiyor, gösterişten uzak kalıp bir anda hayatın anlamı üzerine düşüncelere götürüyor. İran Sineması’nda Majid Majidi’nin yeri apayrıdır. İzlediğinizde ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Cennetin Rengi, görme engelli bir çocuğun, Muhammed’in sadece dokunma ve duyma hislerini kullanarak dünyayı ve çevresini anlama çabasını konu edinmektedir. Muhammed’in annesi hayatta değildir. Babası ve iki kız kardeşi ve birde çok sevdiği babaannesi şehre uzak bir köyde yaşamaktadırlar. Muhammed şehirde okula devam etmektedir. Fakat yaz dönemi geldiği için okul kapanır ve Muhammed köye babasının yanına dönmek durumunda kalır.

Babası yeni bir eş adayı ile evlenmeyi düşünmektedir fakat görme engelli Muhammed’in bu evlilikte sorun olacağını düşünür ve onu köye getirmek istemez. Dram türündeki İran yapımı bu film baba -evlat ilişkilerini, görme engelli bir çocuğun hayatın anlamını, Allah’ı anlama çabasının yoğun duygular içinde işlemektedir.

Vicdanınızı hatırladınız dimi… Vicdanınızdan uzakta yaşamamanız dileğiyle…

Carmita, Film-Önerileri

Cennetin Rengi

The Color of Paradise / Cennetin Rengi

Küçük Muhammed, Tahran’daki bir körler okulunda yatılı olarak eğitim görmektedir. Kör olarak doğmuştur ve çevresindeki dünyayı dokunarak ve işiterek anlamaya çalışmaktadır.

Okulu yazın tatile girdiğinde babası onu almak ve köyüne götürmek üzere okula gelir.

Muhammed’in annesi ölmüştür ve babası yeni bir evlilik planlamaktadır. Özürlü bir çocuğun evlilik planlarını bozacağından endişelenen baba sürekli olarak ondan kurtulmak için çareler arar.

Köyde ise Muhammed’i yazı birlikte geçirecekleri sevecen iki kız kardeş ve yaşlı ninesi beklemektedir.

Ayrıca filmin sonunda çocuk yine masalsı bir şekilde canlanmaktadır.

Cennetin Rengi

Rang e Khoda / Allah’ın Boyası / The Color of Paradise / Cennetin Rengi [1999]

Kısaca konusundan bahsederek başlamak gerekirse; görme engelliler okuluna giden muhammed adlı âma çocuğun, okulun son günü evine gitme serüveni ile başlar hikaye. Devamında ise muhammedin babasının, onu istemeyen bakışları ile karşılaşırız. Bu bakışların nedenini öğrenmekte geç kalmadan sebebi ortaya çıkar….

Yürekleri dağlayan bu hikayeyi göz yaşları için de izlersin ve dersin ki kendine, bir çocuk yeter ki gülümsesin ve mutlu olsun, ben bütün nefsi arzularımdan vazgeçiyorum…

Bundan sonrası spoiler içeriyor…

Oyuncular o kadar anlamlı ve derin bakıyorlar ki, filmde konuşma olmasaydı bile yine her şey anlaşılırdı. Muhammed’in babasının ondan kurtulmak isteyen ama çaresiz bakışları. Babaanenin ise Muhammed’e karşı sevgi dolu bakışlarına karşı, oğluna o sitemkar bakışları her şeyi anlatıyordu.

1. Muhammed’in babasının bir kadınla evlenebilmek için Muhammed’i gözden çıkarması bana şu kaideyi tekrar idrak ettirdi. Bir erkek kadın için çocuğundan vazgeçebilirken, bir kadın asla erkek için çocuğundan vazgeçmez.

2. Bir çocuk ne kadar masum, her türlü olumsuzluğa rağmen hayata karşı mutlu, öğrenmeye açık. Aynen Muhammed gibi Ama biz büyükler öyle mi? Önümüze çıkan ilk parkurda pes ediyoruz. Çocuklardan almamız gereken çok ders var biz büyüklerin.

3. Muhammed’in marangozla konuşma kısmı sizce de ne kadar az şükrettiğimizi hatırlatmıyor mu?

Filmin son sahnesi için bende son söz olarak şunu söylemek istiyorum; son pişmanlık fayda etmez.

Reng-i Hüdâ

İran sinemasının usta yönetmeni Mecid Mecidi’nin bir başka güzel filmiyle karşınızdayız. 1999 yılı yapımı filmin orijinal ismi “Rang-e Khoda”dır ve Türkçeye “Allah’ın Boyası” ismiyle çevrilmiştir. Fakat İngiliz dili ve kültüründe bu mefhum karşılanamadığından İngilizce “The Color Of Paradise” , yani “Cennetin Rengi” ismiyle de bilinir. 1 saat 30 dakika süren film, İMDB otoritelerince 8.2 puanını fazlasıyla hak ederek almıştır.

Film, gözleri doğuştan görmeyen fakat kâinatı adeta “kalp gözüyle” arayan küçük Muhammed’i ve onun babasıyla olan hikâyesini anlatır. Filmle ilgili enteresan bir detay mevcuttur. Muhammed rolünü çok iyi oynayan Mohsen Ramezani, gerçek hayatta da görme engellidir ! Bu bilgiyi öğrendikten sonra daha farklı merhamet katmanlarında izliyoruz filmi. Nitekim Rang-e Khoda, sadece İran sinemasının değil, dünya sinemasının da en iyi dram filmleri arasında gösterilmiştir.

Film, her güzel işin başlangıcı olan “besmele”nin ekranda çıkan yazısı ile başlar. Ve ardından bir nidâ ile devam eder: “Ey gören fakat görünmeyen ! Yalnız seni ister, yalnız seni zikrederim !..”

Karanlık ekranda “bu kaset kimin ?” ve “benim” diyalogları arka planda duyulur. Bu sorgulama bir müddet devam eder fakat ekran hala karanlıktır, herhangi bir sahne gösterilmemiştir. Bu karanlık ve belirsizlik ile Mecidi, belki de görme engellilerle 1 dakikalık dahi olsa bizlere empati yaptırmaya çalışmıştır. Teyipte çalan çeşitli müzik kasetlerinden sonra sıra yanık bir ağıt kasedine gelmiştir ve bu kimin sorusuna Muhammed “benim, ninemin” cevabı verecektir. Bu cevapla ekran açılır, burası Tahran’da bir görme engelliler okuludur. Öğretmen, okulun yaz tatiline gireceğini ve velilerin yakında çocuklarını almaya geleceğini öğrencilerine söyler. Bu sırada Braille alfabesi ile yazılar yazan görme engelli kardeşlerimizin enteresan dünyasına da konuk oluruz. Muhammed ve arkadaşlarının dünyasından içeri girdiğimizde, aslında ne kadar boş şeyler için üzüldüğümüzü, küçük şeylerle nasıl mutlu olunabileceğini anlar, tefekkür ve şükür ederiz.

Tatil günü gelip çatar, çocuklar birer ikişer kendilerini almaya gelen ailelerine kavuşur. Fakat Muhammed’in babası bir türlü gelmez. Muhammed bekler, bekler, ve bekler… Bu ne uzun bir intizârdır ! Küçük Muhammed için saniyeler asırdır, kâinat ise kocaman bir sır… Bu bekleyiş esnasında ayrıntı fakat önemli bir sahne görüyoruz. Muhammed beklerken yerden bir kuş sesi duyar. Belki gözleri görmüyordur fakat kulakları iyi duyuyordur ve o cesaretlidir. Sese gider, kediyi kovar, ağaçtan düşmüş kuşu ağaçtaki yuvasına koyar. Çünkü Muhammed, en yüksek buzdağlarını merhametten eritecek kadar sıcak kalplidir. Bu kuşun sesini film boyunca ara ara duyuyoruz.

Uzun bekleyişten sonra gelir Muhammed’in babası… Fakat heyhat ki ona ondan utanan bakışlarla bakar. Öğretmene Muhammed’i götüremeyeceğini söyler. Annesi öldükten sonra onun bakımını yapamıyorum der. Fakat bu mümkün değildir. Baba Muhammed’i mecbur alır ve köyünün yolunu tutar. Yol uzundur, az giderler uz giderler, dere tepe düz giderler. Selvi boylu ağaçların yanlarından geçerler, yeşil yeşil tarlalara selam verir geçerler. Muhammed, bazen yolda çıkarır arabadan elini ve rüzgârı yakalamaya çalışır, bazen bir dere kenarında akan suyu tutmaya çabalar. Dokunur, hisseder, ve okumaya uğraşır kâinat kitabını… Bu masalsı yolculuğun ardından Muhammed, çok sevdiği kardeşleri ve ninesine kavuşmuştur. Ondan mutlusu yoktur artık.

Fakat bu mesutluk ânı uzun sürmeyecektir. Yeni bir evlilik yapmayı planlayan Muhammed’in babası, bu yüzden evde Muhammed’i istemez ve Muhammed’in istikbâlini öne sürerek onu görme engelli bir marangozun yanına çırak vermeye götürür. Üzgün Muhammed’in gözyaşları marangoz ustasının ellerine düştüğü zaman marangoz ne olduğunu sorar ve bu dramatik sahnede Muhammed’in meşhur yanıtıyla karşılaşırız: “Kimse beni sevmiyor. Ninem bile ! Kör olduğum için herkes benden kaçıyor…Öğretmenimiz, Allah’ın bizleri diğer kullarından daha çok sevdiğini söylüyor ama, ben de diyorum ki, madem öyle bizi kör yaratmazdı. Ki böylece O’nu görebilelim. Öğretmenimiz dedi ki, Allah görünmezdir, O her yerdedir, O’nu hissedebilirsin. O’nu parmağının uçlarını kullanarak görebilirsin. Ben de Allah’ı bulana kadar ellerimle her yere dokunacağım ! Ve bulduğumda da, kalbimin tüm sırları dahil, her şeyi anlatacağım…”

Muhammed’in hasretine daha fazla dayanamayan Nine hastalanıp vefat eder. Annesinin ölümüyle yıkılan Muhammed’in babasına bir kötü haber de kız tarafından gelir ve evlilik hayali suya düşer. Kederli baba Muhammed’i marangozdan geri almaya gider. Dönüş yolunda ırmak üzerinden geçen at üstündeki Muhammed, tahta köprünün birden yıkılmasıyla çağlayan suya düşer. Vicdanıyla nefsi arasında kalan baba, acaba Muhammed’i kurtaracak mıdır ? Sürpriz sonuyla beraber yürekleri dağlayan “Allah’ın Boyası” filmini seyretmenizi ısrarla tavsiye ederiz.

Cennetin Rengi

Cennetin Rengi, görme engelli bir çocuğun, Muhammed’in sadece dokunma ve duyma hislerini kullanarak dünyayı ve çevresini anlama çabasını konu edinmektedir. Muhammed’in annesi hayatta değildir. Babası ve iki kız kardeşi ve birde çok sevdiği babaannesi şehre uzak bir köyde yaşamaktadırlar. Muhammed şehirde okula devam etmektedir. Fakat yaz dönemi geldiği için okul kapanır ve Muhammed köye babasının yanına dönmek durumunda kalır.

Babası yeni bir eş adayı ile evlenmeyi düşünmektedir fakat görme engelli Muhammed’in bu evlilikte sorun olacağını düşünür ve onu köye getirmek istemez. Dram türündeki İran yapımı bu film baba -evlat ilişkilerini, görme engelli bir çocuğun hayatın anlamını, Allah’ı anlama çabasının yoğun duygular içinde işlemektedir.

Hayatı kapalı gözler ile yakalamaya ve ona dokunmaya çalışan bir çocuğun hikayesinde, insana dair çok şey var. Sosyal Hizmet gönüllülerinin bu filmden keyif almanın dışında da çok şey elde edeceği kanaatindeyim.

Sosyal Çalışma

CENNETİN RENGİ’Nİ GÖRMEK

Biliyorum hiç belli olmayacak. Ancak yazarken en çok duygulandığım yazı bu olacak… 1999 yapımı “Cennetin Rengi” filminden bahsetmek istiyorum. Bu filmdeki duygular öyle gerçekçi ki… Bir film insanı bu kadar etkileyebilir. Yazarken bile filmin bazı sahnelerini düşündükçe içim parçalanıyor. Yönetmen, muhtemelen bu çarpıcı etkiyi yaratmak istemiş ve çok güzel başarmış…

Cennetin Rengi, görme engelli bir çocuk olan Muhammed’in hikayesini anlatıyor. Tahran’daki körler okulunda yatılı eğitim gören Muhammed, yaz tatili için ailesinin yanına gelir. Babaannesi ve iki kız kardeşi onu sabırsızlıkla beklerken; babası onu almaya bile geç gelmiştir. Annesi öldüğü için, babası yeniden evlenecektir. Ancak Muhammed kör olduğu için, onu bu evliliğe engel olarak görür ve ondan kurtulmayı ister….

Görme engelli bir çocuğun dünyası bu kadar güzel anlatılır. Muhammed’i canlandıran çocuk oyuncu Muhsin Ramazani de görme engelli… Yani rol yapmıyor, kendini oynuyor. Öyle güzel oynuyor ki… Bazı sahneleri gerçek hayatında da yaşadığını anlıyorsunuz. Bunu bilmek sanki insanı çok daha derinden etkiliyor. Hani bir an, “Film icabı, rol icabı işte…” dersiniz ya… İşte burada diyemiyorsunuz!

Muhammed ve babaannesi Aziz’in sevgileri görülmeye değer… Her sahnesi akıllarda kalacak kadar etkili… Babaannesi ona okumasını öğütlerken “…Senin durumunda meslek sahibi olmuş pek çok insan var. Tek engel cehalettir…” diyor. Yaşlı, eğitim almamış, köylü bir kadının ferasetine hayran kalıp “İnsan olmak başka bir şey…” diyorsunuz.

Bir sahnede Muhammed, elinden tutan babaannesine “Senin ellerin bembeyaz, aziz…” diyor. Babaannesi “Ne beyazı, iş yapmaktan nasırlaşmış, kırışık kuru bir el işte…” diye cevaplıyor. Muhammed bunun üzerine “Sen çok iyi birisin. Senin ellerin bembeyaz…” diye karşılık veriyor. Anlıyoruz ki Muhammed’e göre iyiliğin ve iyilerin rengi beyaz!

Filmde öyle dokunaklı sahneleri var ki… Hele Muhammed’in ağladığı sahne insanın içini koparıyor. Yanında kaldığı marangoz ustasına “Kimse beni sevmiyormuş. Ben ona ağlıyorum. Ama sebebini biliyorum. Beni kör olduğum için istemiyorlar. Öğretmenimiz Allah’ın körleri sevdiğini söyler. Ben de bir keresinde “Madem seviyor neden bizi kör etti? Neden kendisini görmemize izin vermedi? diye sormuştum. Öğretmen de Allah’ın görünmez olduğunu söylemişti. Ama O’nu her an her yerde hissedebilirmişiz. Ellerimizi uzatırsak O’na ulaşabileceğimizi söylemişti. O günden beri her yerde Allah’ı arıyorum. Ellerimi uzatıp O’na ulaşmayı bekliyorum.” dediği sahne için bile seyredilir.

Cennetin Rengi‘nin sade, duygu yüklü, sürükleyici ve etkileyici bir anlatımı var. Yönetmen Mecid Mecidi çok başarılı… Senaryo da kendisine ait… Filmde oyunculuk, müzik, görsellik hepsi mükemmel… Yer yer belgesel tadında görüntüler var. Aldığı ödülleri fazlasıyla hak ediyor. İran sinemasını takdir etmemek mümkün değil… Onlar bu işi biliyorlar.

Cennetin Rengi‘ni görmediyseniz mutlaka seyredin. Film, gören görmeyen herkese bir şeyler söylüyor. Bu filmi seyrederken bir kez daha anladım ki, engelliyi engeli değil; engeli nedeniyle istenmemek, işe yaramaz görülmek ve sevilmemek üzüyor… Muhammed engeli ile barışık, sevgi dolu bir çocuk. Onu üzen ve zorlayan engeli değil. İstenmemesi ve sevgiden mahrum kalışı…

Aliye YÜCEL

Cennetin Rengi

Yeni yılda  izlediğim bir film hakkında yazarak devam etmek istiyorum. Filmin adı “Cennetin Rengi” orijinal adı ile “Rang a Khoda (Reng-i Hüdâ)” yani “Tanrının Rengi”. Film endüstrisi ve reklam sisteminin gücü bir arada düşünülürse batı kültürünün üretmiş olduğu filmlerin kalitesi yadsınamaz bir gerçektir. Gene de profesyonellik ve kapitalizm kendi antitezini doğurarak bağımsız sinemanın kapılarının aralanmasını sağlamıştır. Güney Kore, Hindistan ve İran gibi ülkelerden yönetmenlerin ortaya koyduğu olağanüstü filmler bağımsız sinemanın oldukça güçlü örneklerini sergiliyor.

1999 yılında İranlı ünlü Yönetmen Mecid Mecidi’nin senaryosunu yazıp yönettiği Cennetin Rengi izlemeye başladığınız andan itibaren izleyiciyi sessiz bir bilgelikle kendisine çekiyor. Film Muhammed Ramazani isminde görme engelli bir çocuğun eğitim gördüğü Tahran Görme Engelliler Okulunun yaz tatiline girmesi ile başlıyor. Yönetmen filmin ilk  beşinci dakikasında görme engelli Muhammed’e yuvasından düşen yavru kuşu el yordamı ile buldurur ve ağaca tırmandırarak çığlıklar atan anne kuşun yanına bıraktırır. İzleyenler dünyanın en masum ve savunmasız kahramanını işte bu ilk beş dakikada baş tacı eder. Filmin geri kalanı artık kıyamet kopmadıkça izlenecek ve akılda kalan bütün soru işaretleri tek bir el hareketi ile ötelenecektir. Bu küçük kahramanlığın öncesinde Muhammed; okul bahçesinde saatlerce babasının gelmesini beklemiştir. Diğer öğrencilerin aileleri gelmiş ve yaz tatilini geçirmek üzere İran’ın çeşitli şehirlerine gitmişlerdir. Baba geçte olsa gelir ve evlerine gitmek üzere okuldan ayrılırlar.

Küçük Muhammedin ailesi İran’ın yemyeşil bir dağ köyünde yaşamaktadır. Annesi bir kaç yıl önce ölen Muhammedin Babası, iki kızı ve yaşlı annesiyle birlikte sade bir hayat sürmektedir. Baba komşu köyden genç bir kadınla evlenmek ister ve görme engelli oğlunun yeni evliliğinde uğursuzluk getireceğine inanmaktadır. Bir yandan evini yenilerken bir yandan da oğlundan kurtulmanın yollarını aramaktadır. İran dağlarının eşsiz tabii güzelliği içerisinde zaman geçip giderken olaylar hiç kimsenin istediği gibi gelişmeyecek ve dramatik bir hal alacaktır.

Gerçek hayatta da görme engelli olan Muhsin Ramazani oynamış yada yaşamış olduğu rol ile izleyenin düşünce dünyasını doyuracak kadar başarılıdır. Gözleriyle görememesi tabiata ve Tanrı ya olan merakını artırır ve herşeye dokunarak hissetmeye, anlamaya çalışır. Küçük Muhammed, kendi gibi küçük ellerini hissetmek için her uzattığında, dokunduğu sadece bir nesne değil sizin de kalbinizdir. Gönlünüzün derinliğinde kullanılmamaktan toz tutmuş olan karşıdakini anlama ve hissetme duyularınız harekete geçer ve kendinizi mutlu hissettirir. Acıma duygusu değildir hissettikleriniz, endişe etmeyin. Sadece uzun zamandır kimseye karşı kullanmadığınız karşıdakini anlama ve hissetme duyularınızın contaları gevşemiş su sızdırmaya başlamıştır.

Sinema izleyicinin nabzını tutan uluslararası Imdb sitesindeki oy oranı 10 üzerinden 8,2 yıldız alan film, kült filmler arasında olduğunu göstermiştir. Film Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada’da gişe rekorları kırarak Oscar Ödülüne aday gösterilen ilk İran filmi olmuştur. Kanada Montreal Film Festivalinde Filmin Yönetmeni Mecid Mecidi Büyük Ödüle layık görülmüştür. Mecid Mecidi İran Sinemasını küresel film endüstrisinin gündeminde tutmaya devam edeceğe benziyor. İzlemiş olduğum bu ikinci film ile İran Sinemasını daha yakından takip etmem gerektiğini inanıyorum. Cennetin Rengini izledikten sonra yaptığım küçük bir araştırma sonucu Çok sevdiğim İranlı Müzisyen Muhsin Namcu’nun bu filme bir şarkı bestelediğini de öğrendim. Ben şarkıyı keyifle dinlerken filmi izleyecek olanlara da iyi seyirler diliyorum.

Serdar ÖZCAN, Okur ve Gezer