Etiket arşivi: İran Yetimhanesi

İran Yetimhanesi

Böl, parçala, yönet! Tek bir kurşun dahi harcamadan!!!

İşte bu yöntem ingilizlerin sömürdüğü ülkelere uyguladığı metod.

İnsanları dost veya düşman olarak değil de, işime yarar işime yaramaz diye ikiye ayıran çıkarcı bir millet olan ingilizlerin İran’ı 1. Dünya savaşı esnasında nasıl kıtlığa, açlığa ve hastalığa iteleyip milyonlarca insanın ölümüne sebep oluduğunu bu filmde izleyip ibret alabilirsiniz.

Sadece Yetimhanede olanlar değil bütün halkın çektiği zulüm izleyiciye doğru bir şekilde aktarılmaya çalışılmış, zira tarih kitapları bu olanlardan pek bahsetmezmiş. Şaşırdık mı? Tabiki de hayır.

Yerimhanede olan bitenler tabi daha dramatikti. 🙁 Gözyaşlarımı Mirza Küçük Han’ın, yetimhanedeki çocukların saçları sıfıra vurulurken ağlarken görünce, kendi saçlarını da kazıtması sahnesinde tutamadım. Rabbim o hassasiyeti herkese versin.

Ben filmi sevmedim diyemem ama çok benlik olanlardan değildi. Tamamen geçmişe bir yolculuk yaptırıyor film. Hiçbir sahnesinde bunun eksikliğini hissetmiyosunuz, yani tamamen o dönemi yansıtıyor ama bana ağır geldi.

Yine de gerçekten ibret alıp, dostumuzu düşmanımızı bilmemiz açısından ve en önemlisi şu an sahip olduklarımıza tekrar şükür etmeyi hatırlamak için açıp izlemek gerekli.

Benden daha çok seveceğinizi düşünüyorum.

Bu filmi ve diğer İran filmlerini bizimle buluşturduğu için yeni kaynak sitesine de tekrar teşekkür etmek istiyorum.

İran Yetimhanesi filmini oradan izleyebilirsiniz.

İran Yetimhanesi

İran Yetimhanesi Filminin Konusu: İngilizlerin İran’ı işgalinden sonraki İran’ın durumunu Mırza Küçük Han’ın kızının gözünden işgal sonrası bir yetimhanede yaşanan sıkıntıları izliyoruz.

İngiltere hangi ülkenin sınırlarına adım atsa her zaman olduğu gibi sıkıntı, kıtlık, hastalık ve zulüm getirmiştir. Ama bu felaketleri hiçbir zaman haberlerde, tarih kitaplarında göremezsiniz. Çünkü onlar dünyaya karşı kirli yüzlerini göstermemek için hep maske kullanırlar.

İngilizler İran’a girdiğinde de durum değişmiyor. 9 milyon insan yiyecek ve ilaç bulamamaktan vebaya yakalanıp ölüyorlar.

Peki neden mi, yiyecek bulamıyorlar. Çünkü İngiliz yanlısı vatan hainleri ülkedeki bütün yiyecekleri toplayıp ambarlarda saklıyorlar sonrası karaborsa hesabı fahiş fiyattan satmak. Halkın elinde de para olmadığına göre açlıktan ve hastalıktan ölmeye mahkum bırakılıyor.

Bu film 2-3 aya bir tekrar izlenmeli bence, neden mi insanoğlu içinde bulunduğu rahatı, bolluğu tekrar tekrar görsün de dini, vatanı ve milleti için çalışsın diye.

Bu film ise;

İran’ın tarih kitaplarında bile yazmayan 1918 yıllarında yaşadığı zor zamanlarına götürür bizi. Mırza Küçük Han ve babasının Yetimhanesi ile tanıştırılırız. Bu yetimhane ki savaştan (savaş demek doğru olur mu bilmiyorum çünkü halkın İngilizlerle savaşacak silahı dahi yok kısacası zulümden) ailelerini kaybeden binlerce çocuğun kaldı yetimhane ki burada çocuklara kuran eğitimi gibi birçok eğitim verilip temel ihtiyaçları karşılanır.

Mırza Küçük Han savaş döneminde bu yetimler aç kalmasın vebadan ölmesin diye bütün varlığını canını, evladını dahi bu uğurda feda eder.

Mırza Küçük Han başta olmak üzere vatan için canını feda eden birçok insanın hayatından kısa bir kesittir bu film.

En Güzel Sahneler

**Yetimhanede ki çocukların yokluk ve hastalıktan dolayı yetimhane görevlileri tarafından saçlarının sıfıra vurulması üzerine , saçlarının kesilmesini istemeyen çocukların ağlamalarını duyan Mırza Küçük Han’ın da saçlarını sıfıra vurdurmasıydı.

Buradan çıkarılması gereken düşünce ise kısaca;

Bir şeyleri değiştirmek istiyorsanız buna ilk kendinizden başlayın.

** Mırza Küçük Han tek kişilik ordu, mücahit ve zeki bir adam kendisi gibi oğlu da cengaver.

Oğlunun cengaverliğini ise şu sahnede en iyi şekilde anlıyoruz;

Vereme yakalanmış iki arkadaşı acil hastaneye götürülmesi gerekiyor ama onlara dokunulduğunda verem dokunan kişiye de de geçecek buna rağmen arkadaşlarını at arabasına bindirip hastahaneye götürüyor ki, hastahaneye geldiklerinde kendisi de veremden vefat ediyor.

** Mırza Küçük Han’nın amcasının oğlu Hüsam’ın sahnesiydi. Hüsam annesi İngiliz babası İngilizlerden farkı kalmamış İranlı gazetecidir. Hüsam böyle bir ailede büyümüş mücahit bir genç.

Hüsam İngiliz ordusunda savaş muhabirliği yaptığı sıralarda Mırza Küçük Han’a çocuklar için gerekli ilaç arabasının yerini söyleyerek istihbarat sağlıyor. Tabi bunun bedeli ağır oluyor ve işkence edilerek öldürülüyor.

İran’da veya zulüm gören başka bir ülkede. Mirza Küçük Han, karısı, oğlu, amcasının oğlu hüsam ve doktor amcası gibi 50 kişi daha olsaydı belki İngiliz zulmüne maruz kalınmazdı

Öyleyse cesur olmalı düşmandan korkmamalı ve vatan için yârdan evlattan dahi vazgeçilebilmeli.

İRAN YETİMHANESİ

Birinci Dünya Savaşı’nın o çetin şartlarında İngilizlerin işgaline uğrayan İran toplumunun direnişini konu edinen tarihi bir film. Savaşta açılan İran cephesi tüm gerçekliğiyle en iyi şekilde yansıtılmış, filmi izlerken sanki o cepheyi yaşıyormuş gibi hissedeceksiniz. Bu cephede verilen mücadele ve sergilenen kahramanlıklar izleyenleri derinden etkiletecektir.

Birinci Dünya Savaşı’nda İran’ın kuzeyindeki Bakü topraklarını almak için önce İran topraklarını işgal eden İngiltere, emperyalist emellerine ulaşabilmek için İran’da büyük bir kıtlık olmasına sebebiyet verdi ve yaşanan kıtlık ve bununla beraber ortaya çıkan Veba hastalığı sonrası 18 milyon nüfuslu İran’da 9 milyondan fazla insan hayatını kaybetti.

İran Yetimhanesi” batılı emperyalistlerin işgal faaliyetlerini tüm yönleriyle perdeye yansıtmayı başaran bir film. Kendi çıkarlarını her şeyin üstünde tutan batılı devletler, sırf kendi istedikleri olsun diye türlü türlü oyunlar oynayarak Birinci Dünya Savaşı’nda sömürge faaliyetlerine girişmişlerdi. Bunun en bariz örneklerinden biri de İran’da yaşandı.

İran Yetimhanesi” filminin giriş sahnesinden de anlaşılıyor ki filmi anlatan ve bu filmin çekilmesi için gerekli bilgileri sağlayan kişi Cengelilerin lideri Mirza Küçük Han’ın yakın arkadaşı Cengeli Salar Han’ın kızıdır. İngilizler İngiliz komutan Danstrevin emriyle Mirza Küçük Han’ın yakın arkadaşı Salar Han’ı canlı bir şekilde ele geçirmek ister. İran’ın kuzey ormanlarında canlı olarak ele geçirilen Salar Han, kendi gayretleri sonucu kaçar ve babasının kurduğu “İran Yetimhanesi”ne gelir. Yetimhanenin amacı öksüz çocukları korumak, onların İngilizler tarafından alınıp gizli ajan yapılarak İran’a karşı gelmelerini engellemektir. Babasının ölümünden sonra yetimhaneden sorumlu olan Salar Han, yetim çocuklar elinden geleni yapıyordu. Fakat İngilizlerin kirli oyunları yüzünden hazırlanan yemeklerde kullanılan malzemeler tükeniyor ve zamanla kıtlık başlıyor. Başka yerlerden alınan malzemelere ise yollarda İngilizler el koyuyor. Gün geçtikçe sadece yetimhanede değil İran’ın her yerinde kıtlık baş gösteriyordu.

Kıtlık silahı yetimhane çocuklarını nişan almıştı. İngilizlerin eli İran’ın her kesimine uzanmaktaydı. İran’ı karıştırıp savaşmalarını engellemek istiyorlardı. Ülke çapında korkunç bir kıtlık oluşmuştu. Bu durum insanların canına tak etmişti. Bir parça ekmek için saatlerce fırınların önünde bekliyorlardı ve çıkan ekmekler için birbirlerini vuruyorlardı.

Bu durumlara dayanamayan Salar Han kıtlığı ve vebayı engellemek için İngiliz ordusuna baskın düzenlemeyi ve onların elinde bulunan veba ilaçlarını almayı planlar. Zorlu kış şartlarına rağmen bir bölük arkadaşıyla engin tepelerde yola koyulur. İran halkı kıtlıktan ve vebadan kırılırken İngiliz ordusu ise keyifle vakit öldürüyordu. İran halkı kuzeye göçmeye başladı fakat İngilizler yollarını kesip halka zarar veriyordu. Salar han dahice bir planla İngiliz konvoyundaki ilaç arabasını çalıp ilacı halkın hastalıktan kurtulması için kullanır. İşler yoluna girmeye başlar ve mutfak malzemesi de tedarik edilir.

Bu duruma canı sıkılan İngilizler halka işkence yapmaya başlar. Yetimhaneye girerler Salar Han’ın izini ararlar. Çocukları korkutup kaçanları kurşuna dizerler. Yetimhanedeki herkesi kamyonlara bindirip Salar Han’ın peşine düşerler. Bunu öğrenen Salar Han, artık bu durumdan sıkılmıştır ve harekete geçer, çocuklar için yetimhane için İran için savaşmayı göze alır. Ve kısmen de olsa zafer kazanır.

İngilizlerin böl parçala yönet taktiği sonucu büyük bir kıtlık ve hastalık baş göstermişti. Bu kıtlık ve vebada 9 milyon İranlı hayatını kaybetti. Ama facianın sorumluları İngilizler olduğu için bir cinayet tarihten silinir ve faciayla ilgili kayda değer hiçbir şey yazılmaz. “İran Yetimhanesi” filmi bunları anlatmak için yönetmen Ebulkasım Talibi tarafından çekilmiştir.

İRAN YETİMHANESİ

Seyirciler için öncelikle şunu belirtelim: “İran Yetimhanesi”, seçkin bir tarihi öyküye dayanıyor. İngiliz emperyalizmi, film boyunca pek çok kez kendini belli ediyor. “İran Yetimhanesi”, seyircilerin karşısına öyle bir şekilde çıkıyor ki, filmin neredeyse her karesinde hislenmemek elde değil. Emperyalizm ve çıkarcılığın kanlı yüzü, İran üzerinde kendini göstermeye başlayınca, İran halkı içerisinde pek çok toplumsal-siyasal çalkantılar dönmeye başlıyor. Film de zaten, bu çalkantılar üzerine büyük bir duygusallıkla çekilmiş.

Ruslar, 1917 Ekim Devrimi ile bir rejim değişikliği yaşadıktan sonra, bütün dünya üzerindeki politikasını kökünden değiştirdiği gibi, İran üzerindeki emellerini de yeniden gözden geçirmiş ve İran topraklarının hakimiyetini büyük ölçüde İngiliz emperyalizminin tekeline terk etmiştir. Bu olaylar yaşanmaktayken toplum, bilhassa açlıktan, kıtlıktan, veba ve tifo gibi hastalıklardan büyük acılar yaşamaktadır. Kıtlık nedeniyle toplumsal düzen ve huzur tamamen kaybolmuş, ölüm ve acı toplumsal hayata hakim olmuştur. Filmde sıklıkla belirtildiği gibi, üzülerek belirtelim ki, bu acı olayları İngiliz emperyalizmi seyretmekle kalmamış, körüklemiştir de. Hatta, filmin ortalarına doğru görülecektir ki İngilizler, halkı ölümün pençesinden kurtaracak olan ilaçlara sahip olmalarına rağmen bunları kendi ellerinde tutmaktadırlar. Bu, elbette ki vatanseverleri derin bir üzüntü içerisinde bırakmış; İngiliz emperyalizmine karşı harekete geçmelerini sağlamıştır.

İran Yetimhanesi” için ayrıca, dönemin İran’ının toplumsal ve siyasal yaşamını da başarıyla yansıttığını söyleyebiliriz. Yani, film izlendikten sonra, izleyici dönemin İran’ı hakkında ciddi anlamda fikir sahibi olabilmektedir. Filmin, 20. Yüzyılın başlarında İran devletinin ve halkının yaşamış olduğu acıları ve toplumsal olayları gerektiği gibi izleyici önüne çıkardığını görebilmek mümkündür. Mesela, açlık ve kıtlık sebebiyle yaşanan ölümlerin izleyici önüne çıkarıldığı sahneler, kelimenin tam anlamıyla “gerçek”tir. Öyle ki bu gerçeklik, izleyicileri derinden etkileyebilecek bir duygu seli yaşatmaktadır. Bu nedenle, filmi seyrederken duygulara hakim olabilmek, pek de kolay olmuyor. Acılar, ve bu acıların yaşanmasının sebebi olan emperyalizm, filmin seyircisinin duygu dünyasında hamaset duygularını tetiklediği gibi, insaniyet duygularını da en derinden hissettirmektedir. Önemle vurgulayalım ki, filmin ana temasını oluşturan “açlık”, “kıtlık”, “veba” gibi yaşanmışlıkların yanı sıra, İran’ın içerisinde bulunduğu toplumsal anarşik hareketler de filmin bir nesnesi durumundadır. Ne acıdır ki, İngilizler İran içindeki bu ayrılıkları ve anarşileri körüklemektedir filmde. Körüklemektedir ki, İran halkının yönetimi daha kolay olsun, İran petrollerine erişim esnasında bir problem yaşanmasın… Filmin genel anlamda yansıttığı düşünce, sömürgeci bir zihniyetin nelere mal olduğu ve olabileceğidir. Söyleyelim ki, bu düşünce başarılı bir biçimde yansıtılabilmiştir.

Seyirciler için, “İran Yetimhanesi”nin içeriğinden de bahsedelim.

Filmimiz, o sıralar Rusya ve İngiltere’nin kendi aralarında imzaladıkları bir anlaşma ile bölük pörçük hale gelmiş bir İran ile karşımıza çıkmaktadır. Daha önce de belirttiğimiz gibi Rusya, 1917 Ekim Devrimi’yle birlikte çarlık rejiminden Bolşevikliğe, yani Komünizme geçmiş; ve yeni idare pek çok politikayı kökünden değiştirmiştir. Bu nedenle Rusya, yerini İngilizlere bırakmış; hatta bırakmakla kalmamış, Kazaklar vasıtasıyla yardım dahi etmiştir. İngilizler bölgede tam anlamıyla egemenliklerini tesis etmişlerdir. Her yanda İngiliz egemenliği ve bayrağı vardır. İngiliz bayrağı ve subayları o denli saygındır ki, İran’da bulunan pek çok siyasetçi ve hatta hükümet, çoktan İngiliz egemenliğini kabul etmiştir. Ancak İran halkının, bu egemenliği kabul etmeye niyeti yoktur. İngilizlere karşı direnişin bir sembolü vardır: Mirza Küçük Han. Zaten film, baştan aşağı yaşlı bir kadının ağzından aktarılanlarla oluşturulmuştur. Filmin en başında, bir kadın, babasının yasını tutmakta ve röpotaj vermektedir. Röportaj verirken anılarını da anlatan kadının yaşadıkları, filmin temelini teşkil eder. Babasını anlatmaktadır. Babası, İngilizlere karşı direnişin önemli bir ismi, bir halk dostudur. Aynı zamanda, filmin en temel ögelerinden biri olan yetimhanenin (filmin adını da oluşturan) de yöneticisi ve sahibidir. Tek derdi, yetimhanedeki çocukların karınlarını doyurmak, ve vebadan korumaktır. Filmin başında, İngiliz komutan John Straw tarafından esir alınan bu kişi, yetimhanenin başına geçmeden önce bir direnişçidir zaten. Esir alınmıştır, ancak bir şekilde İngilizlerin elinden kurtulur. Kurtulmakla da kalmaz, zalim komutanın da gözünü çıkarır. Kurtulduktan sonra, sözü geçen yetimhaneyi ele alır. Artan zulümle beraber, İngilizlerce aranmasına rağmen, yakalanmamak için kılık değiştirir. Bir müddet sonra, yeniden silaha sarılıp direnişe başlayacak; filmin son sahnelerinde ise, İngiliz komutan John Straw’ı suikaste uğratarak öldürecektir.

Eray Sezer

İran Yetimhanesi

Dünya sinemasında tartışılmayacak derecede önemli bir yeri olan ve ürettiği eserler ile her zaman ses getiren İran sinemasının en yeni örneklerinden biri olan İran Yetimhanesi, hem bir dönem filmi olması hem de izleyiciyi kendine bağlayan bir yapıya sahip olması sebebi ile unutulmaz filmleriniz arasına girmeye aday…

Film, 27 Ekim 2016’da vizyona girmiş olmasına rağmen henüz 2 yıl içerisinde IMDb’de 6,7 puana ulaşmış ve birçok kişi filmi sevilenlerine eklemiş. Filmin başlıca İranlı oyuncuları Baharek Salehniya, Aliram Nurai ve Ferruh Nimeti iken yabancı oyuncular Tommie Grabiec ve Paul Dewdney de filmde rol alan isimler arasında…

Birinci Dünya Savaşı’nın korkutucu, buhranlı ve karanlık yıllarında geçiyor İran Yetimhanesi… Seneler 1917 – 1920 arası… İran ile İngiltere savaşıyor ve her zaman her yerde olduğu gibi savaşın en büyük mağdurları yine çocuklar… Film, bu karanlık ve korkutucu dönemde Ebu’l Fazl isimli bir adamın bir yetimhane açma öyküsünü konu alsa da, izleyici alt metinlerde hep emperyalist düşüncenin tarih boyunca insanları düşürdüğü o kötü ve aşağılık hali ve bu düşünceye karşı yapılan şanlı direnişleri görüyor.

“Bir savaşın içerisinde nasıl yaşanır ve yeni hayatlar nasıl kurulur?”, “Kurulmaya çalışılan bu yeni hayatlar nasıl korunur?” ve “Her şeye rağmen insan yüreğinde umudu nasıl muhafaza eder?” sorularına bir cevap niteliğinde olan İran Yetimhanesi, kendine has dokusu ile izleyiciyi daha ilk dakikalarından itibaren kendisine çekmeyi başarıyor. Ayrıca bunu yaparken kullandığı coşkun anlatım dili ve sunduğu görsellik de izleyicinin hikayeyi daha derinden hissetmesindeki en büyük etkenlerden…

Film, izleyicisine çocukları merkeze alarak çarpıcı ve eleştirel bir savaş anlatımı sunuyor. Çocukların dünyasından, onların gözünden ve onların hayal gücünden hareketle, yaşanan bir savaşın yine çocuklar üzerindeki etkileri ve kendini çocukların geleceğine vakfetmiş bir insanın fedakârlıkları üzerinden bir anlatım benimseyen film, bir yandan da Birinci Dünya Savaşı esnasında İngilizlerin İran’da sebep olduğu yokluk, açlık ve kıtlığın korkunç yüzünü gözler önüne seriyor. Birinci Dünya Savaşı’nda İran’da 9 milyon insanın ölümü ile sonuçlanan bu kıtlık ve yokluğun ardında bıraktığı derin izler ve unutulmayan acılar İran Yetimhanesi ile bir kez daha gözler önüne seriliyor…

Sunduğu gerçeklikler ve içtenlik ile İran Yetimhanesi, unutulmazlar arasındaki yerini almaya hazır olsa da eksiklikleri yok değil. Yönetmenliğini adını daha önce Savaşın Çocukları, Boş Eller ve Altın Sahipleri filmlerinden de hatırlayacağımız Ebul Kasım Talibi’nin yaptığı İran Yetimhanesi, bir dönem filmi olmasına rağmen, geçtiği tarihin dokusunu izleyiciye hissettirmek konusunda biraz eksik kalıyor…

Ancak yine de bu film için ayrılan bütçe için, filmin sahip olduğu derin mesajlar ve anlattığı hikayenin orijinalliği için, filmin sorgulayıcı yapısı için ve en önemlisi de İran sinemasının çarpıcı eleştirilerinden birine sahip olduğu için İran Yetimhanesi kesinlikle izlemeniz gereken filmlerin başında geliyor.

Şahsi kanaatim, bazı filmlerin onlara ayrılan bütçeler için, bazı filmlerin sadece yönetmenleri bazılarının sadece oyuncuları için, bazı filmlerin ise işlediği konular için izlendiği yönündedir. Ancak İran Yetimhanesi’ni izlerken bu filmin hangi kategoride yer alacağına bir türlü karar veremedim. Oyunculuklar beklediğimden iyi, bütçe beklediğimden fazla, yönetmen ise deneyimli bir yönetmen… İşlenen konu da böylesine orijinal bir konu olunca, İran Yetimhanesi, benim bu kategorilerin dışında kalan ancak yine de kesinlikle izlenmesi gereken filmlerden oldu…

Eğer mutlaka bir gerekçe belirtmem gerekirse, Birinci Dünya Savaşı’nın o buhranlı günlerine tanıklık etmek istiyorsanız, İran Yetimhanesi’ni açıp arkanıza yaslanmanız yeterli olacaktır…

Şimdiden keyifli seyirler…

Candide, Yeni Kaynak

İran Yetimhanesinde Bir Savaş Dramı

Bir dönem filmi olma özelliği gösteren İran Yetimhanesi, insanın duygularını harekete geçiriyor ve içini titretiyor. Ancak izledikçe görüyorsunuz ki çok da uzak olduğumuz olaylar değil, çok da yabancı olduğumuz duygular değil anlatılanlar. Kendi tarihimizde tanık olduğumuz pek çok detaya rastlıyoruz ilerleyen her bir dakika. Ayrıca filmin duyguları harekete geçiren yanı, tarihi değerleri açıklama noktasında çeşitli gelgitler ile dengeliyor ve izleyicinin dikkatini dağıtmıyor. Rahatlıkla aileniz ile birlikte izleyebileceğiniz film, bize çok da uzak olmayan bir dönemi işaret ettiğinden, izlediğinize pişman olmayacağınız bir tarihi yapım. Filmin asıl odak noktası olan çocuklar ise unutulmamalı. Filme ismini veren yetimhane iç acıtan cinsten. Hadi sözü çok uzatmadan biraz filmimizin içeriğine bakalım.

Hikâyeye dair çok da bilgi vermemek gerek elbette ama genel olarak 1917 ile 1920 yılları arasında gerçekleşen İngiliz zulmünü ve bu sırada en büyük hasarı alan çocukları konu ediniyor bu yapım. İngilizler dokunduğu topraklarda kan akıtırken, İran’da da durum çok farklı olmuyor. Milyonlarca insan yaşamını yitiriyor bu dönemde. Tam anlamı ile bir tarihsel kaynak olarak nitelenemese de filmde oldukça önemli tarihsel göndermeler söz konusu. Ülkemizde de benzer bir kurtuluş mücadelesi olan Kurtuluş savaşı yaşanmışken bizim anlamakta çok da zorlanmayacağımız acılar gözler önüne seriliyor. Adı emperyalizmin ile özdeşleşen Rothschild ailesini görmek bile aslında senaryoyu aşağı yukarı anlamak için yeterli. Bugüne kadar dünyanın farklı noktalarında uygulanan taktiğin İran’da da uygulandığı ve aynı acı sonuçları verdiği görülüyor. Adeta bir ortaçağ Avrupası ile aynı kaderi yaşama durumunda bırakılan bu insanlar, filmin belli noktalarında İngilizlere son derece manidar sözler ile ders veriyor. İnsanın içini titreten, tüylerini ürperten bu anlar filmin zirve dakikaları diyebiliriz. Bir de insanların cahilliği, yokluk zamanları, ölümler ve mücadele çerçevesinde yaşanan bu büyük acılar, çocuklar çerçevesinde gözler önüne serilince belki de en çok insana dokunan bu durum oluyor.

Bu tür tarihi yapımların hayata geçirilmesinde en önemli nokta tarihsel araştırmalardır. Hikâyenin doğru bir şekilde aktarılabilmesi, verilmek istenen mesajın doğru bir şekilde verilebilmesi gerekir. İran Yetimhanesinde küçük senaryo boşlukları sezilebilse de genel anlamda başarılı bir çalışmanın ortaya konduğunu görebiliyoruz. Çok fazla tarihi bilgi birikimine sahip olmadan izleyen birinin gözüyle bakılsa dahi İran Yetimhanesi anlatmak istediğini izleyene ulaştırabiliyor. En önemlisi de savaşların insanlara yaşattığı acıları, en çok yara alanların ise her zaman çocuklar olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Her zaman, her tarihi yapımda benzer hikâyeler ile insanların yaşadığı acılar ve özellikle de çocukların yaşadıkları gözler önüne serilir. Bu kez de durum farksız oluyor ve her bir karakterin yaşadıkları ayrıca ilgi çekiyor. Savaşın yanı başında gelişen olaylar ve ilgi çekici bir hikâye sizi bekliyor bu filmde. Tarihin tekerrür etmediği bir gelecek için öncelikle bu tür filmleri genç nesillere izletmemiz gerektiğini unutmayalım.

İran Yetimhanesi, özellikle de İran filmlerine ilgi duyanlar için iyi bir başlangıç olabilir.

Hurie, Yeni Kaynak

İran Yetimhanesi

İran Yetimhanesi [2016] Film İncelemesi

Filmin hikayesi 1917 – 1920 yıllarında İran’la savaş halinde olan İngiltere’nin milyonlarca İranlıyı öldürmesi sırasında, Ebu’lfazl isimli bir adamın ailesinden kaybolan çocuklar için bir yetimhane açmasını içeriyor.

Konusundan da anlaşılacağı gibi bu bir dönem filmi, duygusal ve dokunaklı olması beklenen drama yönü kuvvetli olması gereken bir film gibi gözükmesinin hakkını daha ilk yarısında fark ettiriyor.

Savaşın acımasız yüzü, vicdanınızı şöyle bir okşarken epik bir anlatıma yakın görselliği ile de hikayenin içinde yer almanızı sağlıyor.

Tarih konusunda çok fazla çalışılmamış olmasına rağmen o dönemi en azından bilgilendirme anlamında şöyle bir anlatıyor, asıl durum, savaşın yakınında süregelen hayatlarla ilgili.

Odak noktasını çocuklardan alan film bu noktada, duygu sömürüsü ve drama arasındaki ince çizgiyi çok ufak adımlarla geçip geri çekiliyor, insanı bunaltmayan fakat hafızalarda uzun süre yer alacak şekilde etkilemeyecek bir gel git gibi.

Duygusal ve hikaye anlatımı başarılı olsa da tarih ve oyunculuk kısımlarında muadillerine göre sanırım bir adım geride kalmış.

Yine de ailenizle birlikte oturup güzel bir film izlemek isterseniz İran Sineması tercih edecekseniz, mutlaka seçeneklerinizden biri olsun. Hani bazı filmler vakit geçirmelik güzeldir, bazıları ise mesajlarıyla insana değer katar. Bu film çok etkileyici olmasa da içerdiği mesajlar ve yeterli bütçesi ile sorular soracak.

Tabii bunun için bir çok kavram yer alıyor, kapitalist düzene bir sorgu, lümpen sınıfına bir sorgu. Entelektüel sınıfla ilgili mesajlar da ilginçti. Bir yandan siyasi açıdan çekilen sıkıntılar, bir yandan kıtlık, açlık derken kara bulut gibi üste çöken o psikolojiyi anlatmada yine başarılı buldum.

İran Yetimhanesi Filmi

Yetimhane Tasviri Üzerinden Savaş Yıllarındaki İran Fotoğrafı; İran Yetimhanesi Filmi

İran birinci dünya savaşı sırasında Türk-Rus savaşı nedeniyle topraklarına ister istemez savaş gelmiş ve cihan harbinde yer almıştır. İlk önce Ruslar tarafından işgal edilen İran, Rusya’da Ekim Devrimi gerçekleşmesi sonrasında Rusların geri çekilmesiyle oluşan boşluğu İngilizler doldurmuş ve Bakü petrollerine giden yolda İran’ı kullanmıştır. İran Yetimhanesi filmi işte bu dönemi anlatmaktadır.

Ülkemizde de verilen kurtuluş mücadelesi sırasında görülen mandacılık ve himayenin bir benzerini İran’da görüyoruz. Emperyalist güçlerin Şah ve halkın üzerinde büyük baskıya sebep olması halkın irili ufaklı direniş hareketleriyle karşılık vermesine sebep olmuştur. Bu tepki aynı bizdeki Kuvay-ı Milliye hareketinin benzeridir.

Filmde bulunan yetimhane aslında savaş yıllarındaki İran’ın bir fotoğrafıdır sadece ve bazen bir fotoğraf çok şeyler anlatır. İngiliz subayının söylediği sözler dönemin fotoğrafını güzel bir şekilde çekiyor; “Sizler liyakatsizsiniz. Halkının arkasında duran güçlü yönetimlere herkes saygı duyar. Sizin son yüzyılda büyük liderleriniz inzivada öldü.” Bu sözler ile aslında sadece İran’ın değil bütün bir coğrafyanın özetini çıkartıyor. Tarih okumak ve bunu değerlendirebilecek kapasiteye sahip olmanın önemini vurguluyor. Ayrıca filmde bir gazetecinin tarih konusunda bilgisiz olması dikkat çeken bir başka husustur. Gazeteciliğin körü körüne bir kaynaktan aktarmanın ötesinde bir görevi vardır. Olayları tahlil edememesi sonucunda gerçekler bir İngiliz subayı tarafından tokat gibi çarpıldığında yapabileceği tek şey şaşırıp kalmasıdır.

İnsanların aç ve hasta düşmesi planının arkasında her zamanki gibi İngilizlerin olduğunu görüyoruz. Filmde görülen bir karakter olan Lord Rothschild’ın görülmesi de tarihsel bir gönderme olarak görebiliriz. Emperyalizm ile isimleri yan yana gelen bu ailenin bölgenin zenginliklerinde kesinlikle gözlerinin olduğu aşikardır. Böl, parçala ve yönet taktiğini geliştiren Rothschild, bunu uygulamak için bizzat İran’a gelmiş ve hiç acımadan uygulamıştır. Bunu tarihsel olarak Naziler de ikinci dünya savaşında Sovyet Rusya üzerinde uygulamıştır. Savaşarak alamadıkları Stalingrad’ı aç bırakarak almaya çalışan Almanlar sonunda büyük bir bozguna uğrayarak geri çekilmişler ve orada milyonlarca insanı aç bırakarak ölüme terk etmişlerdir.

Bilgisizliğin ve cehaletin en boyutlarda olduğunu da görüyoruz bu filmde. İnsanların veba ve tifo gibi hastalıkların olmasına rağmen önlem almaması hastalıkların hızla yayılmasına sebebiyet veriyor. İngilizlerin de yardımıyla İran resmen ortaçağ Avrupası’nı yaşıyor. İngilizler, İran’da yaşattıkları bu kıtlık ve veba sonrasında 18 milyonluk nüfusunun yarısı olan 9 milyon insanı ölümün kollarına göndermiştir.

Bu kadar insanını kaybeden İran, içerisinden Mirza Küçük Han gibi kahramanları ve onları takip edenleri çıkartmıştır. Halk direniş hareketi sayesinde büyük gayretler sonucunda İngilizlerin elinden ilaçlar alınmış ve halka dağıtılmıştır.

Filmin bir bölümünde köye baskın düzenleyen İngilizler bir köylü kadın ile karşılaşır ve kadın onlara şunu söyler;  “Eğer liderimiz olsaydı sınırdan adım attığınız anda bu millet sizi rezil ederdi”. Bu sözler filmin ana düşüncesiyle aynıdır. Yönetmen Ebulkasım Talibi, filmin ana düşüncesini bu konu etrafında şekillendirmiş ve dönemin yöneticilerini korkaklıkla suçlamıştır.

Dönem filmlerini çekmek çok zordur. Tarihsel gerçeklikleri göz ardı etmeden olanı olduğu gibi vermek basit görünse de bir o kadar zordur aslında. “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan, yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır” sözü aslında hem o İngiliz subayının, gazeteciye tarihi okuyup öğrenme hususundaki düşüncelerini hem de filmi çeken yönetmenin göz önünde bulundurmaları gereken bazı noktalar olduğuna işaret etmektedir.  İşte bu sebeple dönem filmleri çekilirken dikkat edilmesi gereken bir tarih vardır. Bu noktalara gayet güzel bir şekilde dikkat edildiğini de görebiliyoruz. Son derece etkileyici ve aynı dönemlerde kendi ülkemizi kurtarma mücadelesine girmemizden dolayı uzak duyguları yaşatmayan bir film. İzlerken kendi ülkemizin kurtuluş mücadelesindeki o bireysel ve toplumsal çabaları bu filmde de hissettim.

Özkan Köprülü

İran Yetimhanesi

İran Yetimhanesi, 114 dakikaya sığdırılmış bir tarihi gerçekliktir. Şöyle bir bakıldığında tarihi bir olaydır fakat kimse bilmez. Çünkü birileri bilinmesini istememiş. Ve zaten İran’a bunu yaşatan da yine o birileridir.

Filmden kısaca bahsedecek olursak, İngiliz eliyle baştan indirilenler ve yine İngiliz eliyle yayılan bir veba var. Zaten veba planlanmış bir şey, bunun sonucunda İran Halkı kırılır, büyük bir sefalet içine düşer. Sayısız insan ölür, günlerce aç kalırlar, yine de büyük bir dayanışma içindedirler ve sonunda vebayı atlatırlar.

Film ile ilgili şunu söylemek istiyorum. Kesinlikle İran Sineması’na başlar başlamanız izlemeniz lazım. Ki anlayamacağınız kadar ağır bir film değildi. Hatta her şey çok kolaydı, ufak bir dikkat ile izlemeniz bile dönen entrikayı, İran Halkının liyakatsizleştirimek istendiğini ve bunun başarıldığını anlamanız için gayet yeterli.

İzlediğim İran filmleri arasından oyunculuğu en iyi olanı, tartışmasız İran Yetimhanesi’dir. Birçoğunun dekoru, oyunculuğu, senaryosu güzel ve akıcı ama bu filmde her şey fazla güzeldi. Dekorlar, renklerin kameraya yansıyışındaki gerçeklik bile muazzamdı. Özellikle mekanlar döneme oldukça uygundu, herhangi bir set hatası da göremedim açıkçası.

Geçenlerde izlediğim bir dizide daha aynen şu sözler geçiyordu. “İngilizlerin dostu yoktur, çıkarları vardır.” Bu filmde de aynı replik geçti. Gerçekten tüm Ortadoğu ülkeleri olarak neyin ne olduğunun farkındayız ama elimiz kolumuz bağlı. Çünkü güçsüzüz. Yine filmde geçen bir replikle güçsüzlüğümüzün sebebini açıklamak istiyorum. “Bu beyler üniversitede Paris’i, Londra’yı öyle bir methediyorlar ki, gençlerin ağzının suyu akıyor böyle ülkelerde kölelik etmek için.

Fazla söze gerek yok, mesaj gayet yerinde. Ki İran’a oynanan oyunlar bizim ülkemize de oynandı yakın zamanda fakat kimse İran’dan ders almadı çünkü öğrenciler tarih okumuyor, okusa da İran’ın başına gelenler yazmıyor kitaplarda. Bunu da film öyle güzel yansıtmış ki, insan duygulanmadan edemiyor.

Filme puan verecek olsam tam puan verirdim muhtemelen.

Elif YAMAN