Kategori arşivi: İktibaslar

İran Filmleri Üzerine Alıntı Yazılar

Baran

2001 yapımı bir İran filmi olan Baran‘ın yönetmenliğini İran sineması deyince akla gelen isim Mecid Mecidi yapmış. Günümüz dizi ve filmlerinde olan bol entrikadan eser yok filmimizde. Saf bir aşkı anlatıyor ve anlatırken de hayran bırakıyor. Şimdiki zaman da aşka yüklenen anlamların hepsini bir kenara koyarak izlemenizi tavsiye ediyorum. Çünkü böyle masum ve içten bir aşka şahitlik etmek doğru olduğuna inandığınız aşk kavramını size sorgulatabilir. İnsan böyle masum ve karşılık beklemeden sevebilir mi hem de şu an içinde bulunduğumuz zamanda?

Latif 17 yaşında Azeri bir gençtir ve amele olarak bir inşaatta çalışır. Günler bu şekilde geçerken bir gün inşaatta çalışan Afgan işçilerden biri kaza geçirir. Kaza geçiren işçinin yerine oğlu Rahmet çalışmaya başlar. Latif’in de hayatı Rahmet’in işe başlamasıyla değişir. Başta Rahmet’i sevmez. Çünkü Latif’in kantin işini elinden almıştır. İçten içe ona bilenir ve ondan nefret eder. Bir açık bulmak umuduyla hep onu gözetler ve en ufak bir hatasında patronlarına söylemek için pusuda bekler.

Latif Rahmet’i göz hapsinde tutarken Rahmet’in sakladığı sırrı öğrenmiş olur. Bu büyük sırla birlikte Latif’in duyduğu kin büyük bir aşka dönüşür. Bize de böyle naif ve masum bir aşkı izlemek, izledikten sonra da uzun zaman etkisinde kalmak ve hatırladıkça mutlu olmak düşer.

Demem o ki entrikalardan, yalanlardan ve tekrarlayan senaryolardan sıkılanlar, hayatın içinden saf ve naif bir aşk filmi izlemek isterseniz bu film tam size göre tavsiye ediyorum efendim…

Mutlu, HayaleTurk

Melbourne

Melbourne, 2014 yılı İran yapımı bir film. Filmin yönetmeni olan Nima Cavidi’nin kendi yazıp kendi yönettiği ilk uzun metrajlı filmi aynı zamanda. Venedik Film Festivali Eleştirmenler Haftasının açılış filmi olmuş filmimiz.

Film hakkında kısa bilgiler verdikten sonra gelelim filmimize. Bol entrikalı filmlerin ve dizilerin revaçta olduğu bir dönemde bu tarz bir film yazısı yazmak, böyle bir seçim yapmak evet yazmadan önce beni de düşündürdü ama hayatın içinden olan ve insana kendini sorgulatan filmleri sevenlerin dikkatini çekse bile bu yazı adresini bulacak diye düşünüyorum. İran sinemasını bilenler bilir genelde günlük hayatta yaşananlar, her insanın başına gelebilecek olaylar, insan olmanın gereği yapılan seçimleri, kararları sinemaya yansıttığı için izleyenin kendinden bir şeyler bulduğu filmler oluyor.

Filmimizin baş kahramanları Emir Ali ve Sara genç evli bir çiftir. Eğitim almak için Melbourne’e gideceklerdir. Ev toplanmış, konu komşu ve akrabalarla vedalaşılmış ve bavullar toplanmış uçak saatlerini bekliyorlardır. Onlar yeni bir ülke ve yeni bir kültürde yaşamanın heyecanını duyarken beklemedikleri bir şey olur ve her şey alt üst olur. Saatler sonra başka bir ülkede yaşama hayali kurarken, yaşadıkları olay onları kalmakla gitmek arasında yani vicdanları ve akılları arasında bir karar vermek zorunda bırakır. Peki bu olay nedir? (Tabii ki cevabı filmde saklı)

Bir apartman dairesinde yani tek bir mekanda geçiyor film. Ama sıkılmadığınız ve sizi her an merakta bırakan bir işleyişi var. Filmin sonunda ve filmin içinde hep o soruyu soruyorsunuz ”Ben olsam ne yapardım?”. Kimsenin olmak istemeyeceği bir olayın içinde kalmak ve bir seçim yapmak düşününce zor gerçekten, filmi izlemeyenler için şu an için anlaşılmasa da. İzlemenizi tavsiye ediyorum ve diyorum ki entrikalardan sıkılıp hayatın gerçekliğiyle paralel filmler arayanlar bu film tam sizlik.

Mutlu, HayaleTurk

Cennetin Rengi – (The Color Of Paradise)

Cennetin Rengi – (The Color Of Paradise) Film İncelemesi

Filmin Adı: The Color Of Paradise

Oyuncular: Hossein Mahjoob , Mohsen Ramezani, Salameh Feyzi

Yönetmen: Majid Majidi

Süre: 1 saat 30 dakika

Tür: Dram

Yıl: 1999

Ülke: İran İslam Cumhuriyeti

NEDEN İZLEYELİM?

Farklılıklarla dolu bir toplumda yaşamaya çalışıyoruz. Dili, dini, teni, gelenek ve görenekleri birbirinden değişik ama ortak özelliği insan olan bir evrende mücadele veriyoruz. Peki farklılığınız dininiz, teniniz, geleneğiniz değil de bedeninizde herkesin kusur olarak gördüğü bir şey olsaydı mücadeleniz nasıl olurdu? Muhammed, görme engelli olarak dünyaya gelmiş ve bununla olgunlukla savaşan bir çocuktur. Film, Muhammed’in görme engelliler okulunun tatile girip, babasının onu iki kız kardeşinin ve babaannesinin bulunduğu köye götürmeye gelmesiyle başlar ve Muhammed’in hayatındaki engellere engel olmaya çalışmasıyla devam eder.

Muhammed, günlük hayatta rastlayabilceğimiz, soyut ve kavramlarla düşünemeyen, mimiklerle kendini ifade edemeyen çocukların dokunarak ve işiterek nasıl hissettiklerini gösteren bir örnektir. Kız kardeşlerinin köy okulunda okuyup onun farklı bir okulda okuması, babasının arada kalışları, babaannesiyle arasındaki bağın kopması Muhammed’i zor yolcuğunda çaresiz bırakan sebeplerdir. Sabır ve inancın küçük bir çocukta bu denli fazla olduğunu gördükçe hayrete düşecek ve bitişindeki hüzün sizi umutlandıracak. İyi Seyirler 🙂

FİLMLE İLGİLİ ÖNEMLİ DETAYLAR

Filmde görme engelli Muhammed’i canlandıran Muhsin Ramazani gerçek hayatta da görme engelidir.

Filmin Farsça’daki adının Türkçe karşılığı Allah’ın Rengi’dir.

IMDB puanı 8.2’ dir.

1999 ylında Oscar’da “En İyi Yabancı Film Ödülü”ne aday gösterilen ilk İran filmi.

New York Times’tan Jami Bernard “İran sinemasından insanı yoğun bir duygu seline sevk eden bir başka müthiş cevher” olarak tanımlamıştır.

Tıpkı Muhammed’i canlandıran Muhsin Ramezani gibi babaanneyi canlandıran Salameh Feyzi de profesyonel oyuncu değil.

Psikolojik Danışman Zehra Özçakır, Rehberlik Servisi Sitesi

A Separation / Bir Ayrılık

Filmin Adı: A Separation (Bir Ayrılık)

Yapımı: 2011- İran İslam Cumhuriyeti

Tür: Dram

Süre: 123 Dak.

Yönetmen: Asghar Farhadi

Oyuncular: Leila Hatami , Peyman Moaadi , Sareh Bayat , Shahab Hosseini , Sarina Farhadi

IMDb: 8,4

2011 yılının en çok ses getiren filmlerinden olan, aynı zamanda da En İyi Yabancı Film dalında oscar kazanan A Separation, boşanmak üzere olan ama çocukların velayeti konusunda ikileme düşen bir çiftin öyküsünü anlatıyor. Simin, kocası Nader ve kızı Telmeh ile birlikte İran’ ı terk etmek istemektedir. Fakat Nader’ in alzheimer babasını terk etmeyi reddetmesi üzerine Simin boşanma davası açar ve dava mahkeme tarafından reddedilince Simin annesi ve babasının yanına yerleşir. Telmeh ise babasıyla kalmaya karar vermiştir. Nader babasına ve kızına bakması için hamile bir genç kadın tutar ama bu durum fazlasıyla soruna yol açacaktır. İran’da var olan sosyal yaşam, hukuk sistemi ve inanç konularında ciddi gözlemler yapabileceğiniz filmde; boşanma sürecinde ailenin yaşadıkları, alzheimer hastalığının belirtilerini, hastaların nasıl yaşam sürdüklerini ile ilgili bilgiler bulabileceksiniz.

Filmin İncelenmesi:

Nader (Payman Moaadi): Alzheimer hastası olan babasının bakımını üstlenen kişidir. Film boyunca kendisini vefalı, fedakâr ve özverili bir karakter olarak görüyoruz. Hayatında çok zor problemler yaşamış olsa da soğukkanlı bir karakterdir.

Simin (Leila Hatemi): Ülkedeki politik durumdan hoşnut olmayan ve bu ülkede ailesinin bir geleceği olmadığını düşünen biridir. Film boyunca kendisini haklı sebepleri olan karamsar bir anne rolünde izliyoruz.

Razieh (Sareh Bayat): Hayatında dini değerlerin ön plana çıktığı ve hayatını buna göre konumlandıran biridir. Çekingen bir karakter olduğu söylenebilir. Bu karakterde, İran’ın sosyo-politik yapısı neticesinde kadın-erkek ilişkisi gözlemleyebiliyoruz. Filmde daha çok kendisini, eşinin boyunduruğu altında kalmış bir karakter olarak izliyoruz. Razieh karakterinin film boyunca büyük sorunlar içinde kalmasına biraz bu durum yol açmıştır. Razieh büyük bir acı yaşamıştır. Film boyuncu kendisini hep sorunlar içinde görüyoruz.

Hodjad (Shahab Hosseini): Hakkını arayan ve savunan ama sinirlerini kontrol edemeyen oldukça fevri birisidir. Bu durum onun konuşmalarına ve davranışlarına çok kolaylıkla yansıdığı gözlemlenebilir. Eşinin kendisinden korktuğu ve çekindiğini görüyoruz. Filmde kendisini iletişim yönünden zayıf bir karakter olarak izliyoruz.

Termeh (Sarina Farhadi): Nader ve Simin’in kızı. Anne ve babasını bir arada tutmak için çabalayan birisidir ve bunun için çok fedakarlıklar yapmıştır ancak bu sürecinin kendisini oldukça yıprattığını görüyoruz. Çünkü iki yetişkin olan anne ve babasının boşanmasını engelleyebileceğini düşünmesi kendisine çok zarar vermiştir. Kısaca, Termeh karakterinde anne-babanın geçimsizliğinin çocuk üzerindeki etkilerini gözlemleyebileceksiniz.

Filmi genel açıdan yorumlarsak; adalet, vicdan, ahlak, erdem, inanç gibi insanoğlunun karanlık dehlizlerinde gezen, doğunun insanlarının sıradan hayatlarını, ikilemlerini, gurur-sevgi sevgi-adalet ve hayat-inanç arasında bocalamasını aktarmaya çalışan ve bunu yaparken tüm karakterlerin kendince haklı olduğu dram ve gerçeklikle yoğrulmuş bir film.

Ahmet YAŞAR, İnönü Üniversitesi

Psikolektif

Vaktinde Karar Vermenin Bir Diğer Adıdır ‘Dehliz’

Dehliz

Şîva hanım, 1. sınıfa giden oğlu Amir Ali ile birlikte hayatına devam etmektedir. Kocası Rıza bir park yeri kavgasında adam öldürür. Bundan ötürü hapishâneye girer ve idâm karârın çıkmasını bekler. Olay üzerinden 5 sene geçmesine rağmen henüz bir karar alınmamaktadır. Şîva hanım oğluna babasını ‘ölü’ bir adam olarak tanımlar. Ne var ki okula başladıktan sonra maktülün ikiz kardeşi Amir Ali’nin onun çocuğu ile aynı okulda olduğunu keşfeder. Bunun üzerine okul müdürüne ‘çocuğumun bir kâtilin çocuğu ile aynı okulda eğitim almasını istemiyorum’ diye şikâyette bulunur. Olaylar bunun üzerine karışmaya başlar. Şîva hanım hayatın getirmiş olduğu ekonomik şartlar bir yana, oğlunun babasız büyümesini görmeye dayanmak durumundadır. Hem anne, hem baba olmaktadır. Bu arada, maktülün kayın biraderi ile 2 günde bir görüşmekte, ailesine diyeti kabul ettirmesi için ısrar etmektedir. Hatta evlerine kadar gider ve maktülün ikiz kız kardeşi ile görüşür. Kız kardeşi, Allah’ın vermiş olduğu hakkı kullanmanın onlar için verilmiş bir hak olduğunu ve Hakk’tan vazgeçmeyeceğini söyler. Konuşma öyle hararetli geçer ki Şîva hanım evden ‘kibarca’ kovulur. Rıza beyin hapishânedeki sicili temiz olduğu üzere müdür ve hapishâne görevlilerden bir tânesi ile iyi ilişkileri vardır. Kendisi ingilizce öğretmenidir ve hapishâne görevlisine ders vermektedir. Bunun üzerine 3 günlük izin alabilmektedir. Eve geldiği gün içerisinde, Amir Ali komşunun çocuğu ile kavga eder ve kendi evlerinden komşunun camına bir taş atar ve camı kırar. Rıza Bey eve gelir ve komşu olanları anlatır, Amir Ali’ye sorulur ama o yalan söylemeyi tercih eder (korkutuğunu daha sonra akşam uyumadan önce babasına zikreder). Babası ona, komşuya beraber gideceklerini ve onun şahsen özür dileyeceğini söyler. Nitekim öyle olur, ama komşuları (Babasının akşamleyin ‘neden affetmesin?’ sorusu üzerine) kabaca davranır, kapıyı suratlarına kapatır ve babası ‘herkes affetmeyebilir’ cevabı ile başını öne eğer. İznin sonunda maktülün ikiz kardeşinin son anda sorun çıkardığı ve diyeti kabul etmediği öğrenilir, Hakkı olanı, yâni idâmı istediğini dile getirir. Aile üyelerine rağmen kararından dönmez ve destekçi olarak arkasına kahrolan annesini alır. Öyle ki, ikisi de 5 yılın ardından acılarını dindirememiş haldedirler. Tabi Şîva Hanım ve Rıza Bey bu haberden sonra çöküntüye uğrarlar. Zîrâ Şîva hanım diyetin büyük bir kısmını toplamış, ödeme yapmaya hazır bir şekilde beklemektedir. Hapishâne müdürü, son bir deneme için Amir Ali’yi maktülün evine götürür ve ikrâmda bulunulurlar. O sırada Amir Ali evin annesinin yanına gider ve “Benim babam kötü bir şey yaptığı için onu tembih etmek istiyorlar. Ben, babam adına buraya sizden özür dilemeye geldim. Allah’ınızı severseniz babamı affedin. Ben, bir babam olduğunu 20 gün önce öğrendim. Benim babam çok iyi bir insan. Bana tahtadan bir at yaptı. Yunus (evin küçük oğlanı, Amir Ali’nin eski okul arkadaşı) için de tahtadan bir at yaptı. Benim babam bir öğretmen. Benim babam çok iyi bir adam. Pişman olmuş. Eğer babamı affetmezseniz… Babamı afferder misiniz?” der. Evin annesi sessizce gözyaşı döker ve ekran kararır…

Eleştirel Bir Bakış Açısı:
Bu kısmı filmi izledikten sonra okumanızı tavsiye ederim. Önceden zihninizi etkilemek istemem.

Film yorumlarına bakar isek, genellikle filmin neleri içerdiği anlatılır ve sanatsal yönü öne çıkartılır. Velakin üzerine eleştiri pek getirilmez (en azından benim gördüğüm kadarıyla). Filmin arka planındaki fikirler üzerine, filmin mesajı üzerine pek bir şey ifâde edilmez. “Eleştirinin olmadığı, düşünme eyleminin olmadığı yerde insan(lık) ölür”.

Şîva hanım ve maktül’ün ikiz kız kardeşi arasında geçen diyalog içeriği hakkında. Evet, Allah kısas hakkını -filmin özetinde sık sık karşılaştınız. Vurgulardan bir tânesi oraya idi- insana vermiştir. Bunu kullanmakta hiçbir sakınca yoktur. Hatta çeşitli korkulardan ötürü içinizden dilediğiniz halde bunu yerine getirmemekte sıkıntı var. Gerçekten, insan hakkını sonuna kadar savunmalı. Yeter ki mevzu bahis konuda hakkı ve haklı olsun.

Bunun içindir ki, (tartışmada) zora başvurmanız gerekirse, ancak onların sizi zora koştukları kadar zora başvurun. Fakat eğer kendinizi tutarsanız, bilin ki, güçlüklere göğüs germesini bilen kimseler için bu daha iyi, daha hayırlıdır. Nahl Suresi, 16.

Siz, ey imana ermiş olanlar! Öldürme (olayların)da adil karşılık (kısas) size farz kılındı: Hür için hür, köle için köle ve kadın için kadın. Ve eğer kardeşi tarafından suçlu kimse(nin suçunun bir bölümünü) bağışlanmışsa, bu (bağış) uygun şekilde tatbik edilmeli ve kardeşine tazminatı güzellikle ödenmelidir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve bir rahmettir. Buna rağmen hak ve adalet sınırlarını bilerek ve isteyerek ihlal eden için şiddetli azap vardır. Bakara Suresi, 178.

Bu iki âyeti okuduktan sonra şunları dile getirmek isterim: Yakınınızı kayıp ettikten sonra her anlamda çöküntüye uğradığınızı sâdece tahmin edebiliriz. Bunu hissedebilmek için şahsen yaşamış olmak gerekir. Evin erkeği ise, ekonomik durum çökmüş, evin direği çökmüş, çocukların babası artık yok, yeni-eski bir evlilik bitmiş ve aile çökmüş. Evin hanımı ise, evin kurucusu/yapıcısı gitmiş, düzen bozulmuş, çocuklar annesiz kalmış, erkek için gözünün nûru gitmiş, aile çökmüş. Çocuklar ise, yeni bir nesil kayıp olmuş, evin neşesi kaçmış, anne babadan çok harap olmuş, aile çökmüş. Bütün bunlara rağmen eğer, âyetleri okuyup, Kur’an’ı anlayıp, kendi durumunuzu doğru, adâletli bir şekilde değerlendirip affetmeyi tercih ederseniz, Allah’ın nazarında kendi yerinizi bir düşünün. Şu anda durup bir hayâl edin. Bir insan için en zor durumlardan bir tânesi içerisindesiniz ve siz yüce olanı tercih ediyorsunuz. Affediyorsunuz.

Kin tutmak insana yakışmaz. İntikam duygusu insana yakışmaz. Evet. Sinir, öfke; Bunlar yerli yerince gerekli ve insana yakışır hasletlerdir ama affetmek, Allah için affetmekte insana gâyet güzel yakışır. Bâzen insanların yanlışarını gözlerinin önüne serebilmek için uç örnekler verilir. Bu film, gerçek bir vâkıayı ifâde eder mi? Bilemiyoruz. Ama vermek istediği mesaja dikkat ediniz. Size bir mesaj vermek istiyor. Af. Af kelimesini hatırlatıyor. İnsanların durumlarını göz önüne almayı hatırlatıyor. Az önce de söylediğim gibi, kendi durumunuzu kimsenin değil, sâdece Allah’ın baskısı altında hissedip adâletli bir şekilde karar vermelisiniz. Karar sizin ve elbette sorumlulukta sizin. Eğer ölümü hak ettiğini düşünür iseniz, hakktır. Af hakk ettiğini düşünür iseniz, yine hakk olabilir.

Diğer bir husus ise maktülün ailesinin tavrı. Kendinizi Şîva Hanımın ve Amir Ali’nin yerine koyun. 5 yılın ardından bir umut kapısı açılmış ve gerçekten bir fırsat daha verildiğine inanmışsınız. Birden tüm hayalleriniz ve umutlarınız yıkılıyor. Neden? Maktülün ailesi (ya da ikiz kız kardeşi) fikir değiştiriyor da ondan. Bana “e hani hakk hukuk diyordun? Ne iş” diyebilirsiniz. Bende “Hakkın ve hukukun bir âdâbı ve usûlu var” derim. Ne demektir insanların umutlarını boşu boşuna, oyuncak gibi evirip çevirmek? Oyun mu oynuyoruz burada? İnsanların hayatı ile, hayatın getirdikleri ile oynamak Allah’ın kanunlarına, nîzamına aykırı değil mi? Bir söz der ki: Ya olsun, ya olmasın. Olacak gibi olmasın yeter. İnsan net ve kesin olmalı. Sağ gösterip sol vurmamalı. Sözünü zamanında söylemeli.

Yapmayacağınız şeyi söylemeniz Allah nazarında en tiksinti verici şeydir! Saff Suresi, 3.

Europes Daily

Heiran

Listemin burasına gelince biraz duygusallaşıyoruz tabi.

İranlı kız Mahi ile Afgan göçmen Heiran’ın aşkının öyküsünün işlendiği güzel bir aşk filmi “Heiran”.

Mahi henüz eğitimini tamamlamamış genç bir kızdır ve okula gidip gelirken Afgan işçi Heiran’a aşık olur. Heiran kızı babasından istemesine rağmen babası Mahi’yi ona vermez.

Onlarda kaçarak evlenir ancak film öyle bir sonla biter ki etkisi uzun zaman devam eder.

Özellikle de sizde…

Ali Altunkaya, Efendi Dergi

 

Cennetin Rengi

Cennetin Rengi – İran Filmi

Allah her yerdedir, onu hissedebilirsin…

Bu dokunaklı hikaye kör bir çocuk olan Muhammed’in çevresinde gelişir.

Yaz tatili geldiğinde Muhammed için Tahran’daki okulundan ayrılıp tatile çıkma zamanı gelmiştir. Sabırsızlıkla babasını bekler, böylece birlikte evlerine dönebileceklerdir. Ancak babası Muhammed’in kör olması nedeniyle oğlundan utanmaktadır ve bu nedenle de okula beklediğinden daha geç varır. Müdürden, oğlunu yaz boyunca bu okulda tutmalarını istese de başarılı olamaz ve oğlunu alıp eve dönmek zorunda kalır.

Bu dokunaklı ve çarpıcı yapıt İran’da yetişen en önemli yönetmenlerden biri olan ve benimde en çok takip ettiğim Majid Majidi imzalı.

Beni en iyi ağlatan filmlerden bir tanesi diyebilirim size…

Ali Altunkaya, Efendi Dergi

Cennetin Çocukları

Cennetin Çocukları filminde sizi Ali ve Zehra isimli iki kardeşin öyküsü bekliyor. Onlar karşılaştıkları sorunları aileleriyle paylaşmayıp kendileri çözmeye çalışıyorlar.

En büyük sorunları ise Zehra’nın kaybolan ayakkabılarıyla ilgili. Ali Zehra’nın ayakkabılarını kaybettiği için kendi ayakkabılarını kardeşiyle paylaşmak zorunda kalıyor, çünkü yeni bir çift ayakkabı alamayacak kadar yoksullar. İki kardeş günlerini tek bir çift ayakkabıyı paylaşarak geçirmeye çalışıyorlar, Zehra sabahları okula giderken giyiyor, öğleden sonra ise Ali.

Yine İran yapımı olan bu filmde, usta yönetmen Majid Majidi, yürek ısıtan, çocuksu bir masal havasında Ali ve Zehra’nın yaşantısında dolaştırıyor kamerasını. Ayrıca film 1999 yılı En İyi Yabancı Film Oscar’ının da sahibi…

Ali Altunkaya, Efendi Dergi

Altın ve Bakır

Altın ve Bakır – İran Filmi

Mevlana Celaleddin Rumi ’’Aşk ile acılar lezzete, bakır ise altına dönüşür’’ diyor ya; işte onun gibi ’’Aşkın değişim gücü’’nü anlatan şahane bir film yer buluyor kendine bu minik listemde.

Seyyid Rıza; eşinin Multipl Skleroz hastası olmasından sonra, nice zorluklarla edindiği ilmini hayata geçirmek zorundadır. Film, Tahran’daki günlük hayat ile, en derin ve temel islami öğretiyi, yani aşkı; Hafız-ı Şirazi ve Celaleddin Rumi’nin şiirsel diliyle birleştiriyor.

Ev işlerinde eşine yardım etmekten kaçınan, sırf ilim öğrenmek derdinde olan, toplumdan kopuk ve umursamaz bir din talebesinin; gönlünün derunundaki aşk sayesinde, fedakar ve cefakar bir babaya, toplumla iç içe bir halk adamına ve en önemlisi çok bilmiş bir alimden çok uygulayan bir abide dönüşmesi çok güzel işlenmiş.

Ali Altunkaya, Efendi Dergi

Allah Yakındır

Allah Yakındır – İran Filmi

Tertemiz kocaman bir yüreği var Rıza’nın. Bu dünya için fazla hassas kalbinin, zamanın bir diliminde fena incineceğini hissederek izliyorsunuz filmi.

Rıza motorsiklet taksiciliği yapmaktadır. Taşıdığı insanlardan biri olan köyün yeni muallimine aşık olur. Kendi büyük aklı küçük kalan Rıza’yı bu aşk pişirecek, olgunlaştıracaktır.

Öğretmenin medresede ilk dersi Ab’dır. Aslında Ab-ı hayat dersini alır Rıza da bu aşkla. Bir damla su ister aşk ile yanan gönlüne, Allah ise ona yağmur yağdırır.

Önce bir maşukta tecelli eden aşk onu İlahi olana götürür. Rıza’nın yolculuğu meczup iken Mecnun’a, Leyla’dan Mevla’ya süren kadim bir yolculuktur.

MaFiHayal