Kategori arşivi: Merve Eren

Söğüt Ağacı

“Şimdi anlıyorum ki sen beni merhamet kitabından silip atmadın.
Beni unutmadın.
Sen benimlesin ve beni korursun.
Madem ki elimden tuttun, yalvarırım yolumu aydınlat.
Eğer bu karanlıktan çıkabilirsem, daima seninle birlikte olacağım.”

Söz vermek güzel ama onu gerçekleştirebilmek herkese nasip olur mu?

Yusuf sekiz yaşındayken bir kaza sonucu görme yetisini kaybeder. Uzun yıllar boyunca kendisine kurduğu küçük cennetinde yaşar fakat onu seven bir karısı, kızı ve annesi olmasına rağmen içinde kopan fırtınalar bir türlü dinmez. Belli etmese de acı çekmektedir. Her gün Allah’a dua eder ve aydınlığa kavuşabilmeyi umar.

En nihayetinde tedavi olmak için gittiği Paris’te görebilme ihtimali ortaya çıkar ve ameliyat olur. Sonrası bir imtihandır. Çünkü insanın çevresine kurduğu korunaklı dünyadan çıkması bazen korkutucu olabilir. Kendisini yıllar sonra aynada gören bir insan ne hisseder mesela? Şükür mü, isyan mı?

Yusuf’un imtihanı bu iki kelime arasındadır. Görebilmek büyük bir nimet olmasının yanı sıra aynı zamanda sorumluluktur. Metroda karşılaştığı bir hırsızlık olayına şahitlik ettiği halde susmasaydı belki yolu daha da aydınlık olacaktı ya da kızının bahçede açan çiçekleri ona gösterebilmek için camdan seslenmesine karşılık verseydi, hayal ettiğinden fazla sevilecekti.

Mecid Mecidi’nin yönetmenliğini yaptığı “Söğüt Ağacı” 2005 yılında çekildi. Oyunculuklar ve konu izleyenleri bir hayli etkileyecek türden. Sahip olduklarının değerini anlayamayanların yaşadığı ikilem ve olumsuzlukları başarılı bir şekilde aktarıyor.

Başrolleri Perviz Perestui ve Rüya Teymuriyan paylaşıyor. Perviz Perestui’nin kariyeri henüz on beş yaşında iken Çocuk ve Gençleri Zihinsel Eğitimi Kuruluşu’nun Gençlik sarayındaki tiyatro grubuna katılmasıyla başladı. Sinema dünyasına da 1983’te oynadığı “Aşıklar Diyarı” isimli filmle adım attı. Ve 2016’da Uluslararası Fecr Film Festivalinde “En İyi Erkek Oyuncu” seçildi.

Rol arkadaşı Rüya Teymurian ise “Görüşme Hasreti” adlı filmle oyunculuğa başladı. Devamında “Söğüt Ağacı, Onuncu Gece, Kadınların Zindanı” gibi başarılı yapımlarda rol aldı.

Söğüt Ağacı, insanın kendi yaşamını ve davranışlarının sonucunu düşünmesini sağlayan başarılı bir film. Zira yazının başında paylaştığımız Yusuf’un duasının ilk iki cümlesini sona saklamıştık. Filmin özeti olacak nitelikte midir, değil midir, kararı siz verin.

“Hatalı olduğumu biliyorum,
En büyük hatam senin büyüklüğünü yeterince bilmemekti…”

Merve Eren

Davul Bile Dengi Dengine Çalar

İnsanların üst mevkilere olan ilgisi, günümüzün en büyük problemlerinden biridir. İslami İran’ın Meşhed kentinde çekilen “Davul Dengi Dengine Çalar“, fakirliğin insanlar üzerindeki etkilerini en açık şekilde anlatıyor.

2010 yapımı olan filmin oyuncuları, Keyvan Sebağ, Said Velizade, Pervane Masumi, İlahi Şahperest, Mercan Alevi. Yönetmen koltuğunda ise Ali Hazaifer oturuyor. Oyunculardan Pervane Masumi oynadığı “Rubab’ın Çeyizi” ve “Şanlı Hayat” adlı filmlerdeki başarılı performansı ile Uluslar arası Fecr Film Festivalinden üst üste Kristal Simurg ödülünü kazanmış başarılı bir isim.

Karakterlerin hepsinin şahsına münhasır olduğu söylenebilir. Başrol oyuncularından biri Kasım. Otuz beş yaşında, fotokopi makinesi satarak geçimini sağlayan ve babasıyla yaşayan bekar bir adamdır. Hayata karşı oldukça mütevazi fikirlere sahip olan Kasım’ın evlilik konusunda önündeki asıl engel, maddiyatı önemseyen yengesidir.

“Fakirlik ayıp değil. Ama, insan kendi sosyal sınıfından biri ile evlenmeli.”

Kasım yengesinin bu tavrına rağmen, kalbin mutmain olduğu yerde kendi kararına güvenmenin ne kadar önemli olduğunu gösterecektir.

Filmin diğer karakterleri Said ve kız kardeşi Reyhane. Reyhane bekar ve çeyizini hazırlamış bir genç hanımdır. Hayırlı talibiyle karşılaşacağı günü bekler.

Ağabeyi Said ise ona nazaran biraz daha hayatın içindedir ve bir kızı sevmiştir. Evlenmek için acele ettiklerinden eşyalarını tamamlayamazlar. Said’in aklına kardeşinin çeyizi gelir. Bir gün hepsini alıp kendi evine getirir. Kadere bakın ki yaşanan bu talihsizlik Reyhane’nin hayatını değiştirir.

Tüm bunların dışında, Kasım’ın babası ve onun naif düşüncelerini de unutmamak gerek. Oğluna evliliğin insana ne gibi sorumluluklar yüklediğini anlatırken daima iyiliği ve karısına karşı yapması gereken güzel davranışları öğütler. Zaman zaman da geçmişin özlemlerine dalıp anılarını canlandırır. En dikkat çeken özelliği ise daima gülümseyen yüzü.

Bir de kitaplara olan bağlılığı var. Okumayı o kadar çok seviyor ki, kahvaltı sofrasına çağrıldığını bile duymak istemiyor. Masaya oturduğunda yemek yemeden önce hayal dünyasından birkaç hazineyi çağırıyor:

“Ne güzel olurdu gerçekten,
İnsanlar ölünce kitap oluverselerdi.
Hayatlarının kitabı olurlar,
Sonsuza kadar yaşarlardı.”

Asıl zenginliğin sahip olunan malın miktarıyla değil, kalbin mutluluğu ile ilgili olduğunu şu cümlelerle özetleyen film bittiği zaman damağınızda tatlı bir his bırakacak:

-Biz çocukluğumuzdan beri fakiriz.

-Annen seni seviyor, kız kardeşin seni seviyor, karın seni seviyor. Nasıl fakirim dersin?

Merve Eren

Elma ve Selma

Allah’ın ayetleri unutulur mu? Pekiyi yasakladığı şeyler?

İnsanlar artık birçok şeyi göz ardı ediyor. Yaptıklarının sonucunu düşünmeden, en önemli meseleleri basite indirgeyerek yaşamak öylesine kabul görmüş ki küçük bir detay peşine düşüp Allah rızasını kazanmaya çalışanlara “garip” gözüyle bakılıyor. İşte onlardan biri de Sadık.

Elma ve Selma” toplamda seksen dakikadan oluşuyor. Yönetmen koltuğundaki Habibullah Behmeni senaryo, yapımcılık ve müzik gibi pek çok konuda inisiyatifi üzerine almış. Ortaya da diyalogu az olsa da içeriği oldukça derin bir hikaye çıkmış.

Başroldeki kahramanımız Sadık bir din öğrencisidir. Ailesinin yanına gelir ve annesi ona güzel bir kız bulduğunu söyler. Bir bohça hazırlayıp eline tutuşturur. Yola çıkan Sadık başına geleceklerden habersizdir. Araç beklerken yan tarafında bulunan seyyar satıcıyı fark eder. Adam yaşlı ve tek başınadır. Bir su satın aldıktan sonra adamın davetiyle yanına oturur. Bir oğlu olduğunu öğrenir, ancak her zaman gelmemektedir. Sadık’ın amcaya sorduğu soru insanı düşüncelere sevk edecek bir cevabı içinde barındırır:

-Demek burada yalnızsın?
-Hayır değilim, birisi var ki hep benimle.
-Kim?
-Beni hiç terk etmeyen birisi.

Bu diyalog filmin özeti diyebiliriz. Allah’ın daima yanında olduğunu unutmayan kişi, hataya düşmekten imtina eder, kendini olabildiğince korur. Ancak bu her zaman mümkün olmayabilir.

Sadık yolda karşısına çıkan bir bahçeye girer. Olaylar da bundan sonra başlar. Sert bir rüzgar esmektedir ve namaz kılmak için bir elma ağacının altına seccadesini serer. Huşu ile namazını eda edip kalkmak üzereyken elma ağacından bir elma önündeki suya düşer. Kırmızı, albenisi bol bir elmadır. Bir anlık gaflet ardından gelecek vicdan azabının habercisidir. Elma’dan aldığı ısırık Sadık için azaba dönüşür. Artık tek isteği bahçe sahibini bulup, helallik istemektir.

Unutmamak gerekir ki Sadık gibi her hücresiyle Allah’ın emirlerine kendini adamış bir insan dahi zaman zaman nefsine yenik düşüp heveslerine kapılabilir. Düzeltmeyi istemek kişinin vicdanına kalmıştır.

Sadık önce bahçe sahibi sandığı bahçıvanla konuşup durumu düzeltmeye çalışır. Gerçeği öğrenince üzülse de işin peşini bırakmaya niyeti yoktur. Aldığı adres neticesinde gerçek sahibi bulmak için harekete geçer ve Selma ile de orada tanışır.

Dikkati çeken noktalardan biri Selma ile Sadık arasındaki konuşmadır. Selma tek bir elmanın önemi olmadığını söyler. Sadık ise azın çoğa götürdüğünün farkındadır.

Daha sonraki bir sahnede Selma bahçıvanın yanına gider. Yine tek bir elmanın önemli olmadığı mevzusuna girer. Bahçıvanın cevabı unutulanları hatırlatmak adına bir ders niteliğindedir:

-Ha bir elma yemişsin, ha bir bahçe. Ya da tüm ülkeyi. Haram haramdır!

Film şu ayetle başlar;

“Allah onların önce işledikleri en kötü suçları bile örtecek ve ettikleri iyiliklerin mükafatını daha da güzel bir surette verecektir. Allah kuluna kafi değil midir?”

Ve ardında düşünecek çok şey bırakarak yine aynı ayetle sona erer.

Merve Eren

Senin Dünyanda Saat Kaç?

Senin Dünyanda Saat Kaç? (2014)

“Kara gözler, derin gözler
Gelmemi bekleyen gözler
Tüm sırlarımı bilen gözler”

Bir satırı eksik başlar şarkı. Gil-i Gül’ün hatırlayamadığı o cümle artık tek bir kişinin kalbinde saklıdır: Deli Ferit’in. Ferit, çocukluğundan itibaren her anını gözlediği Gil-i Gül’ün yanında olmak için her şeyi yapar. Kimi zaman bulut olup da yağmur yağsın diye su kaplarını doldurur, bekler. Kimi zaman geçmişe dair anıları saklayarak Gül’ün annesinin arkadaşı olur.

Gil-i Gül’ün balık almak için uğradığı Pazar yerinde Ferit’i gördüğü zaman söyledikleri tüm bunları doğrular nitelikte: “Koruyucu meleğim burada olduğumu biliyor mu?”

Gil-i Gül Fransa’dan memleketi İran’a kendisinin de bilmediğimi bir sebeple kısa bir süre için döner ve Deli Ferit’le daha ülkeye adımını atar atmaz karşılaşır. O Ferit’i hatırlamaz ama Ferit onu adeta bir şiir gibi ezberlemiştir. Gül’ün annesi kısa bir süre önce vefat eder ve kızının geldiğini göremez. Bu yüzden midir bilinmez, Ferit’le aralarında ilginç bir arkadaşlık bağı kurulur. Ferit aşkın bekleyen halidir, vazgeçmeyen hali. Kendisi de öyle der: “Beklerim işte, başka ne yapabilirim ki?”

Gül ve Ferit arasında yaşananlar bir tarafın hatırlama çabalarıyla, diğer tarafın ise hatırlatma çabalarıyla devam eder.

Film 2014 yapımı ve 101 dakikadan oluşuyor. Başrolleri Leyla Hatemi ve Ali Musaffa paylaşıyor. İkili aynı zamanda gerçek hayatta da evli. Hatemi 2011’de yardımcı karakter rolünde olduğu “Bir Ayrılık” adlı filmle 61. Berlin Film Festivalinde “En İyi Kadın Oyuncu Gümüş Ayı” ödülünü kazandı.

Ali Musaffa 2013’te Oscar ödüllü yönetmen Asğar Ferhadi’nin ilk yabancı dilde çekilmiş “Le Passe” (Geçmiş) adlı filminde rol aldı ve Mayıs 2013’te Cannes Film Festivali’ndeki prömiyere katıldı. Ardından da son olarak “Senin Dünyanda Saat Kaç?” adlı Safi Yazdanian’ın yönetmenliğindeki filmde eşiyle beraber oynadı.

Gerçek hayatta evli olan oyuncuların samimiyetinin yansıdığı duygusal ve oldukça zarif bir film sizleri bekliyor. Peki filmde tam olarak neler oluyor?

Aslında zaman içerisinde azalmak yerine gittikçe güçlenen bir aşkın hikayesi anlatılıyor. Tek taraflı, bazen karşısındakini korkutan bazen de meraklandıran Ferit’in yıllarca içinde büyüttüğü aşk. Tek bir şarkıyla geçmişe dönülüyor ya da eski model bir arabayla bugünde yolculuk yapılıyor. Ve filmin en başında bir cümle kuruluyor, Ferit’in anıları kadar karışık bir cümle:

“Kalp kırmak bir sanatsa eğer,
Sesi ayarsız bir kaz gazel okur.”

Merve Eren