Etiket arşivi: Kertenkele

Marmoulak (2004)

Marmoulak – The Lizard (2004) filminin konusu: Hırsızlıktan cezaevine giren Rıza bir yolunu bulup Molla kıyafeti içinde kaçar. Ancak Molla kıyafetinden bir türlü kurtulamaz ve kendini bir köyün camiinde imam olarak bulur. Bir yandan yurt dışına kaçmanın yollarını ararken bir yandan da köyde sıradışı bir imamlık yapar. Kısa zamanda şöhreti etrafa yayılır…

Dünyada hiç kimse yoktur ki,
onu Allah’a ulaştıracak bir yol bulmasın.

“Allah’a giden yollar, insanların sayısı kadardır.” sözünden yola çıkılmış bir film. Bir hırsız, vaiz kılığına girerse bu aslında onun için bir fırsattır. Neyin fırsatı mı? Allah’ı bulup doğru yola girmek için bir fırsat. Aslında Rıza da farkında olmadan bu fırsatı değerlendiriyor. Rıza’ya sorulan sorular çok enteresandı; ama itiraf etmeliyim ki cevaplar çok mantıklıydı 🙂

ATV’deki “kertenkele” dizisinin bu filmden esinlendiğini düşünüyorum. Tabi karşılaştırırsam bu film daha iyiydi. Biliyorsunuz ki bizim diziler uzadıkça saçmalamaya başlıyor. Burada istenen mesaj yeterince verilmiş.

Ayrıca bu filmde “Kuçelere su serpmişem” Türkmen türküsünü dinlemek çok hoşuma gitti.

“kuçelere su serpmişem
yar gelende toz olmasın
eyle gelsin eyle gitsin
aramızda söz olmasın
samavara od salmışam
istekana get salmışam
bir haftadır tek galmışam
ne ezizdir yarim canım
piyaleler ıraftadır
her biri bir taraftadır
görmemişem bir haftadır
ne ezizdir yarim canım
semavarı alışdırın
maşa verim garışdırın
yarim menden küsüp gedir
onu menle barışdırın”
Keyifli seyirler dostlar… Unutmayın İnsanların sayısınca, Allah’a giden yol vardır ve Allah sadece iyi insanların değil herkesin Allah’ıdır.

Caniko, Kitaplar ve Kediler

Murmulek

01

Ülkemizde de dizisi yapılan malum Kertenkele filmi kendisi. Tabii bizde dizi tutunca almış yürümüş, çok başka yerlere kaymış konu. Şöyle bir baktım filmi izleyince alakası yok. Çıkış noktası ve şuan ki hali ancak bu kadar sapıtabilir bir hikayenin. Neyse gelelim filmimize..

Film gayet güzel bir yapım ve oldukça anlamlı. Bir hırsızın içindeki ufacık bir vicdan kıpırtısının bile ona nasıl güzel döndüğünü harika anlatmışlar. Üstelik bir İran filmi izleyip ciğerimin dağlanmaması da ayrıca hoştu. Malum genelde ağlatırlar insanı. Yalnız filmin sonundaki kadının tövbe etmesi olayı biraz abartılmıştı. Bir anda kendinden geçmesi falan absürt bir haldeydi. Onun haricinde hem güldüren, hem de etkili bir yapım olmuş. Bence izlemelisiniz.

02

Filmin Konusu;

Rıza hırsızlıktan hapse girer ve hapishane müdürünün uyguladığı sistemden bunalmıştır. İntihar etmeye karar verir ama koğuş arkadaşı ona engel olmaya çalışır. Bu sırada yaralanıp hasteneye yatırılır. Oda arkadaşı bir molladır ve arada ona takılır. Doktor taburcu olup hapishaneye geri gönderileceğini söyleyince mollanın kıyafetleri ile kaçar. Bir arkadaşı ona pasaport ayarlar ve pasaportu alıp kaçmak için yola çıkar. Trende tanıştığı insanlara yeni atanan imam olduğunu söyleyince herkes tarafından sahiplenir. Uzun süredir beklenen biri olduğu için herkes merakla onu izler. Rıza ne zaman pasaportunu alabilmek için bir işe kalkışsa herkes tarafından sürekli yanlış anlaşılır. Bir türlü kaçamaz ve gitgide sevilen bir imam halini alır.

03

Evde Yohuz

Kertenkele

Rıza bir gece hırsızlıktan ötürü yakalanıp hapishaneye girer. Hapishane müdürü yani Mücavir oldukça katı bir insandır ve mahkumların ruhunu tertemiz yapmak ister. Kendisini hapishane müdürü olarak değil de insanların ruhlarını tedavi eden bir insan olarak görür mahkumları da ruhları hasta birer insan… Mücavir Bey Rıza’yı her fırsatta hücreye gönderir. Hatta bir gün hapishane duvarında takılı kalan bir güvercini kurtarması için onunla iddiaya girer ve eğer kurtarırsa bir hafta hapishane işlerinden uzak kalacağını kurtaramazsa da bir hafta hücrede kalacağını söyler. Rıza güvercini kurtarır fakat yine bir hafta hücreye mahkum edilir.

Rıza’nın mahlası da buradan gelir. Düz duvara kertenkele misali tırmanabilir. Hatta sağ üst kolunda da kertenkele dövmesi vardır. Filmin adı da bundan ötürüdür.

Rıza bir gün hapishane revirini temizlerken ilaç dolabından bir şişe ilaç aşırır. Odasına gidip intihar etmek ister ama bir mahkum arkadaşı ona engel olmaya çalışır. Boğuşmaları esnasında Rıza’nın kolu camla kesilir ve hastaneye kaldırılır. Oda arkadaşının Hoca olduğundan habersiz bir şekilde sohbet etmeye başlarlar. Rıza imanı olmayan bir insandır. Allah’a ve Cennete inanmaz. Arkadaşının cübbesini görene kadar Hoca olduğunu anlamaz. Hoca Rıza’ya Allah’tan ümidini kesmemesini, sabretmesini söyler ve Rıza yine hayıflanır. “Bütün Hocalar mı vaaz veriyor?” der. Bunun üzerine Hoca okuduğu kitaptan bir bölümü paylaşır Rıza ile.
– İnsanlar her şeyi marketten alır. Ancak dost satan market olmadığından dost satın almazlar ve yalnızlığı seçerler. Eğer bir dost istiyorsan; gönlümü al.
+ Peki gönül almak nedir?
– İnsanlarla yakınlaşmak demektir. Bu ise günümüzde tamamen unutulmuş bir şeydir.
+ Bunu nasıl yapabilirim?
– Sabırlı olmalısın. Hem de çok…

Bunun üzerine Hoca duşa girmek için cübbesini çıkarır havlusunu alır ve banyoya yönelir. Bunu Rıza’nın cübbesini alıp kaçma ihtimalini düşünerek yapar ve yanılmaz da. Rıza, Hoca’nın cübbesiyle hastaneden çıkmayı başarır.

Sınırdan çıkmak için Jakson adında bir arkadaşından yardım ister ve sınıra yakın bir köyden sahte pasaport hazırlamak üzere onu bekleyen arkadaşıyla buluşmak üzere trene biner. Trenden indikten sonra köyden birkaç kişi Rıza’yı köyleri için atanmış bir imam sanır ve doğruca köye götürürler.

Asıl hikaye buradan sonra başlıyor benim için. Rıza bundan sonraki hayatına bir müddet hoca olarak devam eder. Hoca olmanın verdiği mesuliyet ve insanların ona koşulsuz bir şekilde kendilerini teslim edişi Rıza’nın içinde saklı olan vicdanını ve sevgiyi ortaya çıkarır. Rıza ne derse ona inanan bir cemaati vardır artık. Peşinde de devamlı sorular soran Mücteba ve Gulam Ali adında iki genç.

Rıza bu köyde insanların saf ve temiz kalplerine ulaşır. Son vakte kadar bunu anlayamaz belki ama sahte imamlık onu bambaşka bir mecraya taşır ruhunda. İnsanları, iyiyi, kötüyü, sabrı ve en önemlisi hastanedeki oda arkadaşı Rıza hocanın da dediği gibi Allaha ulaşma yollarının insan adedince olduğunu anlar.

Bir gün Gulam Ali’yi sevdiği kızın yanında görür. Rıza buna aldırış etmez tabi çünkü hâla sınır dışına çıkmanın yollarını arar. -Her ne kadar Jakson’ın yardımıyla ona sahte pasaport hazırlayan Mahmut Mutezidi hapise girmiş olsa da. – Gulam Ali, Rıza Hoca’ya iyi bir insan olmadığını bazı bazı aklına kötü fikirler geldiğini Kur’an ezberleyemediğinden ötürü yakınır. Rıza, Gulam Ali’ye söylediği fikrine kapılır esasında ama kendine şu sözleri söyler: Sen insansın ve tüm insanlar yanlış şeyler yaparlar. Bu insanın doğasıdır. Allah bu kadar katı değildir. Eğer bu işe tümüyle karşı olsaydı bize bunu yapma yeteneği vermezdi.
Rıza bir gün kendi kaldığı hapishaneye vaaz vermeye gider vaazında duygulanarak “Allah sadece iyi insanlara ait değil. Allah suçlularında Allah’ıdır” der. Akabinde Mücavir Bey hocadan şüphelenir Rıza’yı sahte imamlık yaptığı camide yakalar.

Kitap okurken merakımdan her seferinde son sayfayı okuyan bir insan olarak bu filmin sonunu da oldukça merak ederek izledim.

Rıza imamlık yaptığı köyde kendisiyle buluşurken izleyiciye de kendi kendini sorgulama fırsatı veriyor arada. Tüm kötü davranışlar insan için var olmuştur ancak bunlara rağmen Allah’a ulaşmanın yollarını aramak gerektiği düşüncesinden alıkoyamıyor insan kendini filmi izlerken. Biz adeta her şeyin Allah’tan geldiğini unutarak yaşıyor ve yaşadığımız kötü durumların sonuçlarının bize iyi bir getirisi olduğunu düşünemiyoruz. İhtimaller dahilinde yaşıyoruz fakat en ufak bir olumsuzlukta bize ne gibi getirisi olacağını düşünmeden pes ediyoruz. Bu film sabrın ne kadar makul bir şey olduğunu anlatıyor insan için.
İşlediği konu itibari ile belki biraz bilindik ama işleyiş şekliyle oldukça orijinal olması da filmi benim gözümde daha izlenilir kılan bir özellikti.
Filmin zekice tasarlanmış 114 dakikalık süresi boyunca seyirciyi karakterin ortak etmeyi muazzam bir şekilde başaran yönetmenin filmi tasarlayış şekli gerçekten alkışı hak ediyor görsel efektlerin gerektiği kadar kullanıldığı bu film şaşırtmaları ve olay analizleriyle seyirciyi zinde tutmasını başarıyor, filmin en önemli özelliği ise kuşkusuz performanslardır.
Filmin sonunda söylenen şarkıdan ötürü belki de; duygulandığımı itiraf etmek isterim. Reşid Behbudov’a ait bir Azeri mahnıdır. Sözleri İstanbul Türkçesiyle paylaşmayı borç bilirim.
Sokaklara su Serptim ki
Yar geldiğinde toz olmasın
Öyle gelsin öyle gitsin
Aramızda laf olmasın-aramız bozulmasın

Semavere ateş verdim
Fincana şeker
Yarim gittiğinden beri tek kaldım
Bir haftadır tek kaldım

Ne azizdir yarin canı
Ne tatlıdır yarin canı

Fincanlar raftadır
Her biri bir taraftadır
Görmedim bir haftadır
Yarim yok bir haftadır

Ne azizdir yarin canı
Ne tatlıdır yarin canı

Sokaklara su Serptim ki
Yar geldiğinde toz olmasın

Çeviri şahsıma ait olup yanlış olması durumunda affınıza sığınırım.
” Dünyada hiçbir insan yoktur ki, onu Allah’a ulaştıracak bir yol bulmasın.”

Elif Sena