Etiket arşivi: Davul Dengi Dengine

Davul Bile Dengi Dengine Çalar

Komedi süsü verilmiş gerçek bir film diyebileceğimiz bir filmdi Davul Dengi Dengine. Ali Hazayfer’in yazıp yönettiği Davul Bile Dengi Dengine Çalar filmi için kurgusu aşırı orijinaldi, bambaşkaydı diyemem fakat fark ettim ki İran filmlerinin asıl amacı özgünlük değil, doğru yorumu katmak.

Öyle akıcı bir filmdi ki iki farklı olayın birbirine bağlanması gayet akıcıydı fakat bir süre sonra hafif sıkar gibi oluyor. Buna sebep olanın gereksiz birkaç detayın verilmesi olarak görüyorum ama inanın sonunu merak ettiğim için bırakmak aklımın ucundan dahi geçmedi.

Filmde öyle güzel bir aşk kavramı var ki Türk dizi ve filmlerinde gördüğümüz o tutkulu aşklar, yaşı tutmamasına rağmen yaşanan ağır cinselliklerden uzak. Asude, naif bir aşkı anlatırken bence oyuncuların yeteneği kadar dekor ve kostümler de önemli. Özellikle kadınların vücut hatlarını belli etmeyecek kadar bol ve koyu renkli İslami giysileri ile bana sade ama doyurucu gelen bir filmdi. Açıkçası aşırı tavan yapmış beklentilerle başlamadığım için kötü bulmadım fakat bomba bir filmdi de diyemem. Sadece sizi etkileyecek bir filmdi. İçindeki naif aşk, hırs doğallık zaten filme ısınmanızı sağlıyor. Erkeklerin dahi aşırı makyajla çekime çıktıkları filmlerin aksine kadınlar bile öylesine doğaldı ki sanki film izliyor gibi değil de mahallenizde geziyormuş gibi bir hissiyat veriyor.

Hiç beklenmedik anlarda araya sıkıştırılan espriler filme çok hoş bir hava katmıştı. Sosyal sınıf farklılıklarına rağmen gördüğümüz her karakterin bir mizah anlayışı olduğunu ve bu anlayışın da aslında konumlarına göre şekillendiğini göreceksiniz.

Karakterleri genel olarak sevsem de Kasım’ın yengesi Refet’i kız bulma konusundaki terbiyesizliği ve açgözlülüğü sebebiyle bir türlü sevemedim. Bana itici geldi ve karaktere istesem de ısınamadım. Yiğidi öldür hakkını yeme, karaktere ısınamasam da rolünü layıkıyla yerine getiren bir oyuncuydu.

Kasım ve Reyhane benim favorimdi, çok tatlı bulduğum için böyle düşünsem de aslında iki karakterin de nazik yapısı beni onlara çekti. Özellikle Kasım çok hoşuma giden bir karakterdi, gerek düşünce yapısı olsun, gerek davranışları olsun. Çok ince fikirli ve kibar bir karakterdi.

Filmde benim çok hoşuma giden birkaç söz vardı. Onları not ederken büyük bir zevk duydum. Sizin için de buraya bırakıyorum.

Ne güzel olurdu gerçekten insanlar ölünce kitap oluverselerdi. Hayatlarının kitabı olurlar sonsuza kadar yaşarlardı.

Annen seni seviyor, kardeşin seni seviyor, karın seni seviyor. Sen fakir değilsin.

Keyifle izleyeceğinizden emin olduğum Davul Dengi Dengine bir şeylere sıkıldığınızda, bunaldığınızda çerez olarak tabir edebileceğiniz bir komedi filmi olsa da bazı kısımlarda derin duygular vardı.

Hala izlemediyseniz kısa sürede izlemeniz dileğiyle!

Elif Yaman

FİLM BİTER HAYAT DEVAM EDER

Kimileri bundan hiç hoşnut olmasa da İran sinemasının en sevdiğim yönüdür; filmin sonuçsuz kalması. Yani filmin sonunun izleyiciye bırakılması, “istediğin gibi” devam ettir denmesi.

Bitmişlik yok yani, film biter ama hayat devam eder. Çünkü film hayattan bir kesittir, bir kurgudur sadece. Öznesi izleyici olan bir yapıttır bence. İzleyicinin kendini bulduğu kadardır, kendinden hissettiği kadardır film. Ki filmin asıl başarısı da bundan ibarettir.

Evet, yine İran sinemasından tadımlık bir ürün daha seyrettim dün gece. Kısa, öz, vurgulayıcı ve tebessüme şayan bir film: “Davul Dengi Dengine”.

İsmine aşina olmadığımız Ali Hazayferi’nin yönetmenliğini yaptığı film 2010 yılında izleyici ile buluşmuş.

Aile, dram, komedi türünde “fakirlik, evlilik, erdem” konularının vurgulandığı hoş bir film.

İzlemenizi tavsiye ederim. Tebessümünüze değecektir.

İbrahim DOĞRUYOL

Davul Bile Dengi Dengine Çalar

Ali Hazayfer’in yazıp yönettiği romantik komedi-dram filmi “Davul Dengi Dengine” İslam Cumhuriyeti’nin Meşhed kentinde çekilmiş. Film, toplumsal beklentilerin ilişkilerine ayak bağı olduğu iki farklı çiftin hikayesini anlatıyor. Başlangıçta, film, iki ayrı merkezi olan iki farklı hikayeyi anlatıyor görünse de, ilerleyen sahnelerde bu ikisi arasındaki bağlantılar ortaya çıkıyor. Ve bu bağlantıların temel konusu, filmi tatlı bir komedi olmaktan çok öteye taşıyor.

Filmin ilgi çekici yanlarından birisi de küçük sosyal sınıf farklarını sunuş biçimidir. Yani, film, üst ve alt kesimin yaşam tarzı arasındaki farkları incelemiyor; bu iki kesim arasındaki toplumsal farkları inceliyor.

Filmde üç dizi farklı olaylar gelişmekte ve filmin ilk 12 dakikası bu olay dizilerine önsöz niteliği taşımaktadır.

A- Said ve Mahbube birbirine aşık yeni evli bir çifttir. Film zaten -İmam Rıza Mescidinde [1] gerçekleşen- bu izdivaç ve nikah töreni ile açılıyor. Sonraki sahnede ise babasının çeyiz [2] hazırlayamayışı nedeniyle Mahbube’nin eli boş olarak koca evine gitmesinin üzüntüsüne şahid oluyoruz. Mahbube alışık olduğu (buzdolabı, TV, vb.) ev eşyasına sahip değildir artık. Said ise işçi pazarına giden bir alçıcı olduğu için fazla bir gelire sahip değildir; bu sebeple -mutfağı komşuları ile birlikte kullandıkları- bir apartmanda yaşamak zorundadır. Said bunu pek umursamaz görünür ve Mahbube ile birlikte olduğu için çok mutludur.

B- Kasım Maliki, mahkemeye yakın bir yerde fotokopicilik yapar. Kasım 30 yaşlarında neşeli tombul bir kişiliktir. Dul babası ile birlikte yaşar, ki o da neşeli bir kitap kurdudur ancak oğlunun evlenmek için çok geciktiğini söyleyip bundan yakınır. Kasım’ın pek çekici olmayan tipi ve eş seçiminde ince eleyip sık dokuması uygun bir eş bulmasına mani olur. Öyle ki, “keşke şu fotokopi makinesiyle bir kopyamı yapabilseydim” der kendi kendine.

C- Said’in annesi, Banu Hanım, daha yaşlı ve yalnız olan İhtişam Hanım’ın yanında temizlikçi olarak çalışır. İhtişam Hanım ona çok iyi davranıp onu kendisine arkadaş olarak görse de, Banu Hanım, sosyal statü farkından haberdardır ve ona hürmetinde kusur etmez. Daha sonra İhtişam Hanım’ın rahmetli kocasının evinde sahip olduğu az bir gelirle yaşadığını öğreniyoruz. Ama bu gerçek yine de sosyal statüyü pek etkilemez.

İlk sahnelerde iki durum ortaya çıkıyor: karısını mutlu etmek için Said’in maddi durumunu düzeltmeye çalışması ve Kasım’ın eş bulmak için verdiği uğraş. Bu iki durumda da toplumsal beklentilere cevap verme çabasına tanık oluyoruz.

Kasım’ın kız bulma yolundaki sözde yardımcısı, yengesi olan Refet’tir. Refet kaynı için uygun kişi bulmak yerine üst sınıftan zengin bir kız bulma peşindedir. Bu yüzden Refet’in ayarladığı kız isteme merasimleri hüsranla sonuçlanır. Hatta bir tanesinde talip olunan kız şizofreni hastası taklidi yapar.

Sonrasında Kasım’ı kırtasiyesinde görüyoruz, ki Reyhane şikayet formu almak için yanına gider. Reyhane, çeyizini erkek kardeşinin götürdüğünü ve bu yüzden onu hırsızlık suçundan dava edeceğini açıklar. Erkek kardeşinin ona; “Seni şimdiye kadar isteyen olmadı, bundan sonra da istemezler. (Bu çeyiz sana lazım değil.)” dediğini asık suratla anlatır.

Daha sonra öğreniyoruz ki, Reyhane’nin erkek kardeşi bize ilk sahnede tanıtılmış olan Said’dir. Said, ablası Reyhane’nin çeyizini alarak, koca evine eli boş geldiğinden yakınan Mahbube’ye vermiştir.

Her neyse, Kasım doğal olarak Reyhane’nin cazibesine kapılır. İkisi de birbirinin hile-yalan ve gösterişten uzak olan saf ve sade yaşamlarını takdir eder (Kasım, ilkokul mezunu olduğunu, yakışıklı olmadığını vs. açıkça söyler). Kasım, Reyhane’nin doğru kız olduğuna karar verir ve yengesi Refet’ten kız isteme merasimini ayarlamasını ister.

Refet -kayınpederinin iknasıyla- bu işi yapmaya razı olur ve Reyhaneleri ziyarete gider. Ancak sosyete karakterli Refet, Reyhane’nin ailesinin bulunduğu sosyal sınıfı beğenmez, hor görür. Ona göre, ne de olsa, Reyhane, annesi Banu Hanım ile eski bir mahallede küçük bir evde yaşamaktadır ve ne ev kendilerine aittir ne de eşyaları vardır ve Banu Hanım evlerde temizlikçilik yapar. Refet bu evliliği onaylamaz ve Kasım’ın daha iyi durumlu üst sınıf bir aileden kız alması gerektiğini söyler. Refet için evlilik iki kişiden çok, iki ailenin birleşmesidir ve bu iki aile aynı toplumsal sınıftan olmalıdır. Evet; “Davul Bile Dengi Dengine Çalar.” [3]

Reyhane, Refet’in kibirli tavırlarıyla ezilir ve bu yüzden muhtemelen hayal kırıklığı ile bitecek bu evliliği reddeder. Kasım reddedilince çok üzülür ve bu reddin sebebinin kendi tipi veya mesleği olduğunu düşünür. Ancak biz seyirciye şu açıktır ki, Kasım ve Reyhane tam birbirlerine göredir ancak toplumsal önyargı ve beklentiler bu birlikteliğe engel olmaktadır.

Bu sırada Banu Hanım, İhtişam Hanım’ın evini temizlemeye gider ancak yetişemediği rafları temizlemesi için oğlu Said’i de yanında götürür. Said dayalı-döşeli bu güzel eve gidince şaşırır ve vesveseye kapılarak İhtişam Hanım’ın sandığa koymuş olduğu kolyesini çalır. Eve döndüğünde kolyeyi karısı Mahbube’ye verir, kolyeyi alçı işinin ödemesi olarak aldığını söyleyerek.

Hikaye artık hüzünlü bir hâl alır. Kasım ve Reyhane ayrı ve yalnızlardır. İkisi için de farklı isteme merasimleri ayarlanır ancak hiçbirisi de sözde “dengi dengine çalan bu davullar”ı istemez.

Ve tabi ki, İhtişam Hanım çalınan kolyesinin farkına varır ve hırsızın kim olduğunu çok iyi biliyordur. Ancak film -yanlışları açığa çıkarma veya düzeltme yoluyla değil- şefkat ve merhamet tecellileri ile insanı derinden etkileyen bir çözümle sonuçlanır:

  • İhtişam Hanım nedamet içerisinde olan Said ile konuşur ve onun zaten zengin olduğunu çünkü kendisini seven bir annesinin, ablasının ve karısının olduğunu hatırlatır. Evet, asıl zenginlik budur. İhtişam Hanım, Said’i affeder ve kolyenin parasını ödemesi(?) için Said’e evde birkaç küçük iş verir. İhtişam Hanım’ın şefkat ve merhamet dolu nurunu gördüğünden Said’in gözleri yaşarır.
  • Kasım olan-biten her şeyi derinden düşünerek Reyhane’nin olumsuz cevabının incelikten dolayı olduğunu anlar ve bu ilişkiyi diriltip evlilik teklif etmek için tekrar yola koyulur.

Hikayenin sonunda yine davulun dengi dengine çaldığını görüyoruz, ancak bu denkliğin ruh-kişilik ve karakter denkliği olduğunu, toplumsal-sosyal sınıf ve maddi denklik ile alakalı olmadığını anlıyoruz. Bu filmin başarısı da bu mesajın seyirciye ulaştırmasında saklı.

Sonuç olarak; “Davul Dengi Dengine” adlı İslami İran filmi görünürde sıradan bir hafif komedi filmine benzese de bunun çok ötesinde. Ve film; ilişkiler ve sorunların halli konusunda seyirciyi ruhen uruc ettiren çok güzel felsefi mesajlar içeriyor.

 

Çaykolik Derviş

 

Dipnotlar:

[1] İmam Rıza Mescidi ve Türbesi, on iki imamın sekizincisi olan İmam Ali bin Musa Rıza’nın türbesinin etrafında kurulmuştur. Kurulu bu alanda Güherşad Camisi, bir mezarlık, bir kütüphane, Kur’an müzesi, dört havza (ilim merkezi), Razavi İslami İlimler Üniversitesi, zâirler (ziyaretçiler) için koca bir yemek alanı, sayısız namaz yeri ve ibadetgâh ve daha birçok bina vardır. İmam Rıza Mescid ve Türbesi 598,657 metrekare alanı ve 500.000 kişilik kapasitesiyle dünyanın alan olarak en büyük camisi, kapasite olarak en büyük ikinci camisidir.

[2] Ülkemizde olduğu gibi İslami İran’da da çeyiz, Gelin Hanımın ailesince hazırlanır ancak bu çeyiz sadece dikiş ve nakış ve süsleme üzerine değildir. İran’da beyaz eşya ve mutfak eşyaları vb. de bu çeyize dahildir. Erkek isterse çeyiz hakkından vazgeçebilir, tıpkı bayanın da eşinden alması gereken mihr’i isterse maddi olarak belirlememesi veya kocasına hibe etmesi gibi.

[3] “کبوتر با کبوتر، باز با باز” (Güvercin Güvercin İle, Atmaca Atmaca İle) anlamına gelen Farsça deyimden ilham alınan filmin orjinal adı “کبوتر با کبوتر” (Kebuter bâ Kebuter) (Güvercin Güvercin İle)dir. Bunun Türkçe’ye “Davul Bile Dengi Dengine Çalar” deyimi ile çevrilmesi tam yerinde olmuş.

Davul Dengi Dengine

davul-dengi-dengine-196

Davul Dengi Dengine – İran Filmi

Filmin ilk sahnesi sıcak evrensel bir hitapla başlıyor. Bismillah’ir-Rahman’ir-Rahim (Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla). Ve bu hitapla film sizi ilk andan itibaren sarıyor.

Sahneler, mekânlar doğal; filmde değil de, mahallenizdeki bir bakkalda, kırtasiyede hissediyorsunuz kendinizi. Oyuncular da sanki, dayınızın oğlu, teyzenizin kızı gibi. Alışkın olduğumuz ful makyaj, markalı kıyafetler yok. Bayanlarda tesettüre dikkat edilmiş ve gerçek tesettür. Mat renkler ve beden hattını belli etmeyen bollukta…

Konu orjinal olmamasına rağmen öyle güzel resmedilmiş ki sıkılmıyorsunuz… Akıcı ilerliyor. Madden fakir ama gönlen zengin insanlar ve mutluluğun, aşkın, sevginin kısmet olduğunu erken ya da geç kavramından uzak, önemli olanın kişilerin ruhen huzurlu hissettiği kişiyi keşfetmeleri üzerine diyaloglar kurulmuş. Mecazi aşk çok güzel tarif ediliyor. Türk dizilerinde sözde aşkı tarif eden yakınlaşmalardan uzak bir film ve anlıyorsunuz ki gerçek sevgi bakışlarda ve davranışlarda…

Abi Said’in davranışları, hırsın vicdanı körelttiğini gösteriyor bazen. Hırsızlık yapması bunlardan biri… Kendisinin, bir meyve alan çocuğa yüklenmesi ile Muhteşem Hanım’ın kendisine karşı tutumundaki tezatlık; hoşgörü ile bakışı vurguluyor. Abinin, hanımefendinin karşısındaki davranışı karşısında ağlaması, pişmanlığın derin bir tarifiydi.

Fizikçi

Sonunda! Bir neşeli film!

[../..] Size yine bir İran filmi ile geldim; “Davul Dengi Dengine (2010)“.

Film bittabi besmele ardından Peygamber efendimizin (sas) “Nikah benim sünnetimdir ve her kim sünnetimi terk ederse benden değildir.” hadis-i şerifi ile başlıyor. İsminden ve hadis-i şeriften anlayacağınız üzere filmin konusu evlilik. Başta çalan müziği ayrıca sevdim, sonda çalan müziği de sevdim aslında, hazır bir İran filminde neşeli müzik duymuşum beğenmeyip ne yapacaktım?

Sonunda bir İranlı hayır sever ~o İranlı #AliHazayfer oluyor hem senarist hem yapımcı hem yönetmen~ çıkıp: Yahu bir tane neşeli film yapayım da milletin yüzünü güldüreyim demiş. Sadece sonu değil film baştan sona hep mutlu, hep neşeli. Şaşırdınız değil mi? Ben de şaşırdım esasen. Bunun yanında yine baştan sona diyaloglar çok güzeldi en beğendiklerimden bir tanesi şudur bkz:

davul dengi dengine çalar

(Haşa toprak olmaya şikayetimiz yok ama fikir çok güzel değil mi? ^.^)

Aslında bu amca filmde en beğendiğim karakterdi. O konuşmaya başladığında hafif tempolu sirtaki tarzı tatlı bir müzik çalıyordu.

Konusuna gelirsem: Kasım 35 yaşına gelmiştir ve hala babasıyla yaşamaktadır. Adliyeye yakın bir yerde bir kırtasiye dükkanı işletmektedir. Evlenmek için birçok kişiyle görüşse de görünüşünden veya işinden dolayı hep olumsuz cevaplar almıştır bu yüzden artık kimseyle görüşmek istemez. Bir gün dükkanına Reyhan gelir. Reyhan yeni evlenen ve çeyizini alan abisini şikayet etmek için form almaya gelmiştir. Aralarında kısa bir konuşma geçer ve Kasım Reyhan’ı abisini şikayet etmeme konusunda ikna eder. ~ İzleyince anlıyorsunuz İran’da evin neredeyse bütün eşyaları kız tarafından karşılanıyor ve çeyiz bir kızın evlenebilmesi için çok çok önemli 🙂 ~ Reyhan birkaç gün sonra Kasım’a teşekkür etmek için tekrar gelir. Kasım Reyhan’a derun bir muhabbet duymaya başlar ve Reyhan’ı istemeye giderler. İçten ve samimi bir İran filmi. Kahkaha yok tebessüm var hem bol bol. Film bittiğinde keşke dedim dizi olsaydı ve bitmeseydi hep izleseydim. İzleyin ve sevin o vakit.

Şu güzelleri de şuraya bırakayım:

Davul Bile Dengi Dengine Çalar

Allah’ım! ne güzel bir okul. <3

[../..]

evlilik manifestosu

Dediğim gibi amcayı çok sevdim. (:

Selamların güzeli üzerinize olsun.

@bitutamani

Davul Bile Dengi Dengine Çalar

İnsanların üst mevkilere olan ilgisi, günümüzün en büyük problemlerinden biridir. İslami İran’ın Meşhed kentinde çekilen “Davul Dengi Dengine Çalar“, fakirliğin insanlar üzerindeki etkilerini en açık şekilde anlatıyor.

2010 yapımı olan filmin oyuncuları, Keyvan Sebağ, Said Velizade, Pervane Masumi, İlahi Şahperest, Mercan Alevi. Yönetmen koltuğunda ise Ali Hazaifer oturuyor. Oyunculardan Pervane Masumi oynadığı “Rubab’ın Çeyizi” ve “Şanlı Hayat” adlı filmlerdeki başarılı performansı ile Uluslar arası Fecr Film Festivalinden üst üste Kristal Simurg ödülünü kazanmış başarılı bir isim.

Karakterlerin hepsinin şahsına münhasır olduğu söylenebilir. Başrol oyuncularından biri Kasım. Otuz beş yaşında, fotokopi makinesi satarak geçimini sağlayan ve babasıyla yaşayan bekar bir adamdır. Hayata karşı oldukça mütevazi fikirlere sahip olan Kasım’ın evlilik konusunda önündeki asıl engel, maddiyatı önemseyen yengesidir.

“Fakirlik ayıp değil. Ama, insan kendi sosyal sınıfından biri ile evlenmeli.”

Kasım yengesinin bu tavrına rağmen, kalbin mutmain olduğu yerde kendi kararına güvenmenin ne kadar önemli olduğunu gösterecektir.

Filmin diğer karakterleri Said ve kız kardeşi Reyhane. Reyhane bekar ve çeyizini hazırlamış bir genç hanımdır. Hayırlı talibiyle karşılaşacağı günü bekler.

Ağabeyi Said ise ona nazaran biraz daha hayatın içindedir ve bir kızı sevmiştir. Evlenmek için acele ettiklerinden eşyalarını tamamlayamazlar. Said’in aklına kardeşinin çeyizi gelir. Bir gün hepsini alıp kendi evine getirir. Kadere bakın ki yaşanan bu talihsizlik Reyhane’nin hayatını değiştirir.

Tüm bunların dışında, Kasım’ın babası ve onun naif düşüncelerini de unutmamak gerek. Oğluna evliliğin insana ne gibi sorumluluklar yüklediğini anlatırken daima iyiliği ve karısına karşı yapması gereken güzel davranışları öğütler. Zaman zaman da geçmişin özlemlerine dalıp anılarını canlandırır. En dikkat çeken özelliği ise daima gülümseyen yüzü.

Bir de kitaplara olan bağlılığı var. Okumayı o kadar çok seviyor ki, kahvaltı sofrasına çağrıldığını bile duymak istemiyor. Masaya oturduğunda yemek yemeden önce hayal dünyasından birkaç hazineyi çağırıyor:

“Ne güzel olurdu gerçekten,
İnsanlar ölünce kitap oluverselerdi.
Hayatlarının kitabı olurlar,
Sonsuza kadar yaşarlardı.”

Asıl zenginliğin sahip olunan malın miktarıyla değil, kalbin mutluluğu ile ilgili olduğunu şu cümlelerle özetleyen film bittiği zaman damağınızda tatlı bir his bırakacak:

-Biz çocukluğumuzdan beri fakiriz.

-Annen seni seviyor, kız kardeşin seni seviyor, karın seni seviyor. Nasıl fakirim dersin?

Merve Eren

Zenginlik Sevgidendir

Aşk nedir? Kimimize göre kalp çarpıntısı kimimize göre bağlılıktır. Sevgiyse karşılığı beklenmeden içten gelerek gösterilen duygulardır.

Kimileri ya bunu göremez ya da hissedemez. Onlar için önemli olan tek şey, olmayan benliklerini zenginliklerinin arkasına saklamak. Aslında mutlu olmadıklarını her an aynaya baktıklarında görseler de, bu gerçekten vazgeçmeyi seçerler. Çünkü yüzleşmeye cesaretleri yoktur.

Davul dengi dengine, 2010 yapımı bir İran filmi. Filmi seyrettikten sonra; tüm duyguları aynı anda hissettirebilen bir filmi izlemeyeli ne kadar oldu? diye sordum kendime. Doğallığın ve doğruluğun hala var olduğunu hatırlatan bir eser. “Ne güzel olurdu gerçekten, insanlar ölünce kitap olsalardı. Hayatlarının kitabı olurlar ve sonsuza kadar yaşarlardı.” cümlesi filmi o kadar samimi yapmış ki; çünkü her hayat bir hikayedir ve her bir hikaye okunmaya değerdir. Bu cümleyle insanların ne kadar değerli olduklarının altı özenli çizilmiş. Beni etkileyen bir diğer şeyse filmin sonlarındaki kısımdı. Asıl yoksulluğun, sevgisizlik olduğunu bir kez daha anladım. Bir yudum ekmek, sevildiğinizi bildiğiniz zaman mutluluk getirir. Diğer türlü sadece karın doyurur, ruhu değil… Hırsın aslında mutluluğu öldürdüğünü, sevginin zorla elde edilemeyeceğini ve aşkla karşılaşıldığı zaman pes etmemek gerektiğini ne kadarda ince işlemiş. Yapılan bir hatanın hesabını sormak yerine ders vermeyi tercih etmenin ne kadarda asil ve doğru bir tercih olduğunu yüreğimize işleyen bir yapıt. Bu filme, her sahnede biraz daha bağlanacaksınız…

etkinliksever

Davul Dengi Dengine Çalar

Davul Dengi Dengine“, yönetmenliğini Ali Hazayfer’in yaptığı film ailenizle birlikte izleyebileceğiniz sıcacık bir İran filmi. Sonunu tahmin edemeyeceğiniz film aşk, dostluk, vefa üzerine. Ayrı ayrı iki hayatı konu alan film aile ve insan ilişkileri üzerine bizlerin ya da mutlak tanıdığımız birilerinin başına gelmiş yahut gelecek gerçek olaylara dayalı. İran filmlerinin de güzelliği burada işte abartı yok, kurgu yok, sıradanlık yok… Gelelim filmin konusuna;

Çocukluğundan beri fakir bir hayat yaşayan Said, evlendiğinde bunu daha çok sorun haline getiriyor ve gözü yükseklere dikiliyor. Özünde temiz bir genç olan Said’in eşi Mahbube Hanım anlayışlı olduğu kadar eşine âşıkta bir ev hanımı. Said eşine her şeyin en iyisini almayı ona güzel bir hayat sunmayı istiyor ve bir hata yapıyor. Yaptığı hatanın dersi ise unutulmayacak nitelikte eminim herkes kendince bir pay çıkaracaktır. Bahanesi ‘çok fakiriz’ olan Said’e verilen cevap filmin en güzel sahnelerinden biriydi “annen seni seviyor, kardeşin seni seviyor, karın seni seviyor, sen fakir değilsin”…

Diğer tarafta ailesinin baskılarına rağmen bir türlü evlenememiş Kasım var. Kasım iş güç sahibi maddi olanakları iyi babasıyla birlikte yaşayan bir genç. Yengesinin yüksek sosyete olarak adlandıracağımız sınıftan bulduğu hiçbir kızı beğenmeyen (ki kızların da onu çok beğendiği söylenemez) Kasım hayatının aşkıyla karşılaşıyor. Aşkına kavuşuyor mu? Bu soruya cevap vermeyeyim ki filmin en güzel yanlarını izleme keyfiniz kaçmasın 🙂
Özellikle Kasım’ın babasıyla olan konuşmalarına şahsen hayran kaldım öyle bir diolog vardı ki izlerken ‘bence de’ diye içimden geçirdim.

“Ne güzel olurdu gerçekten insanlar ölünce kitap oluverselerdi. Hayatlarının kitabı olurlar sonsuza kadar yaşarlardı.” Güzel olmaz mıydı?

Son bir ipucu filmde Kasım’la Said’in yolları sürpriz bir şekilde kesişiyor. 🙂

Keyifle izleyeceğinize eminim.
İyi seyirler.

Suna GÜLSOY

Davul Bile Dengi Dengine Çalar

Keyifli bir aile filmi izlemek isteyenleri böyle alalım… “Davul Dengi Dengine” filminde, bazen kendi hayatımızda, bazen ise çevremizde şahit olduğumuz bir soruna ışık tutulmuş. Denklik, maddi zenginlikle mi ölçülür, manevi zenginlikle mi?

Kasım, babasıyla birlikte yaşayan ve esnaflık yapan bir adamdır. 35 yaşına gelmesi sebebiyle sık sık evlilikle ilgili sorulara ve baskıya maruz kalmaktadır. Abisinin eşi yani yengesi, Kasım’a uygun bir talip bulmak için çabalamaktadır. Fakat yengesinin bulduğu talipler Kasım’ın gönlüne hitap etmez, bazısı da onu beğenmez. Kasım daha fazla görücüye gitmemeye karar verir. Kader, Kasım’ın dengini onun ayaklarına getirecektir…

Kasım’ın bir dükkanı vardır. Burada fotokopi de çekmektedir. Bir gün dükkanına öğretmen Reyhane hanım gelir ve dava dilekçesi yazmak için kağıt almak istediğini söyler. Abisinin onun çeyizini kendi karısına götürdüğünü ve ona dava açacağını anlatır. Kasım, ona abisini affetmesini ve dava açmamasını söyler. Reyhane de bu sözleri dikkate alır ve abisini affeder.

Bu sırada Reyhane’nin abisi Said’in hayatı da tüm detaylarıyla filmde yer alıyor. Mahbube ile evli olan Said, doğduğundan beri fakirdir ve fakirdik canına tak etmiştir. Mahbube’nin çeyizi yoktur, bu sebeple ona kardeşinin çeyizini götürür. Mahbube oldukça alçakgönüllü ve azla yetinmeyi bilen bir kızdır, bu çeyizi kabul etmek istemez. Said ise karısına pahalı hediyeler almak ve zengin bir hayat sürmek istiyordur. Bütün bunları isterken göz ardı ettiği bir şey vardır; maneviyatın en büyük zenginlik olduğu…

Said ve Reyhane’nin annesi, varlıklı sayılabilecek bir kadının yanında yardımcı olarak çalışmaktadır. Bir gün annesi Said’e kitapların tozunu almasında kendisine yardım etmesini ister. Fakat Said o evde içindeki kötülüğe yenik düşer ve kadının kolyesini alarak karısına hediye olarak götürür. Bunu öğrenen ev sahibi Said’e hayatının dersini verir. Ona fakir olmadığını, çevresindeki insanların onu sevmesinden daha büyük zenginlik olamayacağını söyler ve Said’in gönül gözünü açar.

Bu sırada Kasım, Reyhane’yi istemeye karar verir. Fakat gözü maddiyattan başka bir şeyi görmeyen yengesi, Reyhane’yi ve annesini küçümseyerek bu işi bozar. Bir süre Reyhane ile görüşmeyen Kasım, sonunda yanlış yaptığını fark ederek Reyhane’nin okul çıkışına gider. Reyhane ile Kasım birbirlerine denktirler, hem de birçok çiftin olamayacağı kadar gönülden denktirler…

Mutlu sonla biten Davul Dengi Dengine filminde, her karakterden mutlaka alacağınız bir hayat dersi çıkacaktır. Kasım’ın babasıyla olan ikili diyalogları da oldukça keyifli ve öğretici.

Denklik gözde değil kalptedir, görebilene…

Zeynep Ece

Kebuter ba Kebuter

Davul Dengi Dengine, yönetmenliğini Ali Hazeyfer’in üstlendiği evlillik ve evlilik öncesi sürecin anlatıldığı bir film. Filmimizin orijinal ismi ise Kebuter ba Kebuter. Aslında Türkçe  ismini duyduğumuz zaman da filmin konusunu az çok tahmin edebiliriz; ama film, bu tezi ne “bu böyledir” diyerek doğrular ne de birebir savunur; sadece bu soruyu izleyiciye sorup cevabını da bir evli çift, iki bekar ve kocasını kaybetmiş yalnız yaşayan bir kadın üzerinden seyircinin bulmasını sağlar. Filmde bu ana temayı besleyen yan temalar da yer almaktadır. Şimdi filmi ve bu örnekleri yan temaların da yardımıyla tek tek analiz ederek ele alalım:

Film Peygamber Efendimizin (s.a.a) bir hadisiyle başlar: Nikah benim sünnetimdir ve her kim sünnetimi terk ederse benden değildir. Bu hadisle, filme ve filmde verilecek olan mesaja dair önemli bir ipucu verilir (foreshadowing olarak değerlendirebiliriz) ve ardından ana karakterlerden olan Said ve Mahbube’nin nikah sahnesi gelir.

Said ile Mahbube yeni evlidir, ama ne paraları ne de eşyaları vardır. Sahip oldukları tek şey birbirlerine olan aşklarıdır. Mahbube çeyiz kuramamıştır, bu onu oldukça üzmektedir. Evlerinde buzdolabı bile yoktur. Said, Mahbube’ye çeyize dair bir isteği olmadığını gülümseyerek belirtir.

Bu süreçte Said’de yavaş yavaş para takıntısı oluşmaya başlar. Bu takıntı Said’i fark etmeden ele geçirecektir. Said, evlenirken kızkardeşi Reyhane’nin çeyizini almıştır. Bu mesele yüzünden de Mahbube ile aralarında huzursuzluğa yol açan sürekli bir gerginlik baş gösterir.

Mahbube tok gözlü ve alçakgönüllü biridir. Hatta bu zor şartlar altında bile yemeğini komşusuyla “paylaş”ır. Said’in parasızlığını hiçbir zaman sorun etmemiştir.  Said  ona bekarken bir mektup yazmıştır. Mahbube de bu mektubu Kurân’nın içine saklar. Bir gün o mektubun bulunmasıyla asıl soru da cevaplanmış olur:  Bir “yuvayı” yuva yapan ne çeyiz ne de paradır. En önemli olan şey eşlerin biribirine olan uyumu, anlayışı ve sevigisidir. Ayrıca film çiftlerin her zaman birbirlerini sevdikleri kişi olarak görmelerinin önemini de vurgular:

“Burada yazdıklarına inandığın sürece saklayacağım.”

“Said, para hayatları değişitrebilir ama insanları da değiştiriyor. Senin değişmeni hiç istemiyorum.”

Mahbube, Said’in yani sevdiği adamın, zengin olup başka birisine dönüşeceğine, bu haliyle sevdiği kişi olarak kalmasını tercih etmektedir.

Said, annesinin çalıştığı eve (İhtişam Hanım’ın evi) yardıma gider ve nefsine yenik düşerek sandıktaki gerdanlığı alır, Mahbube’ye bir “yalan” söyleyerek ona hediye eder.

Filmin yan temalarından biri de “yalan”dır. Ama nasıl bir yalan? Mesela Baba, Kâsım’a verdiği öğütte karısına asla yalan söylememesi gerektiğini söyler. Yani eşler arasında asla yalan olmamalıdır. Ayrıca yalan ne gibi durumlarda söylenebilir? Mesela Kâsım’ın dükkandayken hem yardım toplayan adama hem de Reyhane’ye söylediği yalan üzerinden şu soruyu sorabiliriz: Gerekli durumlarda daha sonra doğruyu söylemek kaydıyla yalan söylenebilir mi?

Kâsım, Meşhed’de fotokopi dükkanı olan, babasıyla yaşayan bekar, iyi kalpli biridir. Onu filmde ilk olarak bir vakıf için yardım toplayan adamla konuştuğu sahnede görürüz. Kâsım’ın dükkanı “adalet” binasına yakındır ve hemen yanında “hayır” kurumu vardır. Bu ikisinin filmde yanyana bulunmasının çok da  tesadüfî olmadığını söyleyebiliriz. Bu sahnedeki konuşma hayli dikkat çekicidir. Kâsım’ın adamla konuşmasını ilk duyduğumuzda hemen kafamızda merhametsiz ve isyankar bir adam şekillenmeye başlar, ama sonradan bunu adamın sabrını sınamak için yaptığını anlarız ve o profil tamamiyle yıkılıp yerine merhamet sahibi biri gelir. Burada adamın gösterdiği “sabır” üzerine düşünülmelidir: Eğer adamın sabrı olmasaydı bir yetimin geliri de olmayacaktı. Filmde olaylar silsilesi çokça yer almaktadır. Bu sahne bize filmde bu tip silsilelere rastlayacağımızı haber verir.

Bundan sonraki sahnede Kâsım’ı babasıyla görmekteyiz. Film, babayı ilk gördüğümüzde “bilge” bir kişinin karşımızda durduğunu hissettirir. Kâsım, babasının kitap okurken adeta “bir kitap” olduğunu söylemektedir. Gerçekten de Baba filmde sözleriyle, düşünceleriyle, özdeyişleriyle “rafta” bulunması gereken kitap gibi bir insandır:

“Ne güzel olurdu gerçekten, insanlar ölünce kitap oluverselerdi.”

Çünkü her insanın hayatı aslında bir kitaptır ve herkesin yaşadığı bir hikâyesi vardır. Filmde de Baba’nın her konu üzerine söyleyecek ibretik bir sözü veya anlatacak bir hikâyesi vardır. Nitekim Kâsım ile arabada otururken evlilik üzerine söyledikleri kulağa küpe olacak cinstendir.

Ardından Kâsım ile babası arasında  filmin ana temasıyla ilgili konuşmalar geçer. Kâsım’ın hayatı çok düzensizdir ve artık hayatının düzene girmesi için evlenmesi gerektiği mesajı izleyiciye verilir.

İhtişam Hanım, kocası vefat etmiş kitap tutkunu bir kadındır. Said’in annesi yıllardır onun yanında çalışmaktadır. İhtişam Hanım vefat eden kocasını çok özlemektedir. Kadının kurduğu hayallerden ve söylediklerinden mutlu bir evliliği olduğu anlaşılmaktadır. İhtişam Hanım’ın evliliğinden de şu mesaj çıkartılabilir: Eşlerden birinin vefat etmesi o evliliğin bittiği anlamına gelmez, geride ondan kalan güzel şeylerle de o evliliğin hatırası yaşatılabilir.

Filmde yan temalardan biri olarak; İhtişam hanım, Said’in annesine (çalışanına) karşı gösterdiği “merhamet”tir.  Bir işverenin nasıl olması gerektiği bu “merhamet” duygusunda (temasında) gizlidir. Daha sonra İhtişam Hanım’ın Said’e karşı olan merhametine de şahit oluruz. Hırsızlık karşısında bile takındığı tavır hayranlık uyandıracak cinstendir.

Kâsım’ın yengesi sosyal sınıf takıntısı olan bir tiptir. Kâsım onun evlilik görüşmesi için  bulduğu kızların hiçbirini beğenmez ya da kızlar tarafından reddedilir. İnsan belli bir kültürün içine doğmuştur. O kültüre ne kadar yama yapmaya çalışsa da eğreti durur. Nitekim akşam yemeğindeki çorba ne kadar Fransızca bir isme sahip olup Fransız tarifiyle yapılsa da çorbanın içindeki malzeme yerlidir ve o yerli bir sebze çorbasından farksızdır. Yani bir şeyin dışını ne kadar değiştirirsek değiştirelim özü aynı kalır.

Reyhane bir gün (Said’in kızkardeşi), Kâsım’ın dükkanına çeyizini alan ağabeyini şikayet etmek için dilekçe örneği almaya gelir. Kâsım onunla konuşur, ertesi gün Reyhane’nin öfkesi diner ve şikayetten vazgeçer. Kâsım’ın “insaniyet”i Reyhane’yi etkiler:

“İnsaniyetin okumakla alakası yok ki”

Kâsım’ın Reyhane’ye akilâne bir tavsiye vermesi için eğitimli ya da “yüksek” bir sosyal sınıfın üyesi olmasına gerek yoktur. Bu, insanın vicdanından ve insaniyetinden gelen bir duygudur. İkisi arasında dış görünüşle ilgili bir diyalog da geçer. Kâsım, dış görünüşünden dolayı hiçbir kızın onu beğenmediğini düşünür. Filmde diğer bir yan tema da dış görünüşe yapılan göndermedir. İnsanda var olan başka güzellikler, görmesini bilen kişiye gözükür. Kâsım’da var olan başka bir “güzelliği” de Reyhane “görmüştür”. Herkesin kısmeti bir yerde saklıdır ve vakti gelince o, sahibini bulacaktır.

Daha sonra Kâsım, Reyhane’ye görücü olarak yengesini gönderir. Reyhane yengesine “yalan” söyler ve Kâsıma’a cevabının olumsuz olduğunu bildirmek için dükkana gelir. Kâsım bu duruma çok üzülür. Reyhane’nin kendisinden o üzülmesin diye vazgeçtiğini düşünür. Oysa Reyhane “yalan” söylediği için çok utanmıştır ve bir evliliğin yalanla sürdürülemeyeceğini düşündüğü için Kâsım’a hayır demiştir.

Sonuç olarak filmde üzerine düşünülecek çokça konu olduğunu ve tüm bu konuların hayatın kendisi için önem teşkil ettiğini söyleyebiliriz.  Ayrıca, verilen örnekler ile konular arasındaki uyum oldukça başarılı ve anlamlıdır. Sıkılmadan zevkle ve düşünerek izlenecek bir film.

İyi seyirler.

Gamze Beşenk, İzdiham.