Kategori arşivi: Ceren Kurt

Senin Dünyanda Saat Kaç?

Umut veren İran sinemasından duygusal bir film daha; Senin Dünyanda Saat Kaç? İlham veren oyunculardan farklı bir aşk hikayesi. Tek gecelik aşkların yaşandığı günümüze tezat masum bir anlatım.

Kökleri İran’da olan genç güzel bir kadının eve dönüş hikayesini duygusal bir çerçeveden izliyoruz. Kahramanımız Güli annesi Havva’nın ölümüyle yaşadığı Paris’ten kaybettiği ailesinin evine İran’a döner. Döner dönmez eski bir çocukluk arkadaşı tarafından karşılanır, Ferhat. Ferhat; yarı deli, yarı sanatçı ruhu, sevgi dolu bakışları ve hayatı sorgulatan sorularıyla Güli’nin kafasını karıştıracaktır. Oysa Güli’nin Paris’te Antoine adında bir erkek arkadaşı vardır.

Ferhat aslen çerçevecilik yaptığı halde dükkanı yağlı boya tuvallerle doludur. Felsefe ve sanat ruhuna işlemiştir. Aynı zamanda Fransızca dersler vermektedir. Entellektüel açıdan tam donanımlı deli Ferhat, Güli’nin sevdiği şarkıyı yıllar geçmesine rağmen unutmaz ve her fırsat bulduğunda bu şarkıyı Güli’ye fısıldar. “Kara gözler… Derin gözler… Gelmemi bekleyen gözler… Tüm sırlarımı bilen gözler…”

Ferhat, Güli’ye yıllardan beri aşıktır ve Güli yokken Güli’nin annesi Havva ile bolca vakit geçirir, Güli’nin sevdiği sevmediği her şeyi öğrenir. Çocukluklarından beri tanıştıkları için Ferhat, Güli’yi gözlemlemiş, hafızasına sevdiği şeyleri yazmış, onun farklı ve özel olduğunu hissetmiştir. Kışın sobanın üzerinde yanan portakal kabuğu kokusunu Güli küçükken çok sevdiğini söylemiştir ve bir sahnede küçük Ferhat okul teneffüsünde portakal kabuklarını sobanın üzerinde kurutur, o tam bir romantiktir.

Ferhat’ın tüm hayalleri Güli’ye doğrudur. Filmde tüm bunları küçük detaylarla vermeleri izleyici filme bağlamakta Ferhat’ın hayallerinin canlandırıldığı sahneler tatlı bir dokunuş hissi yaratmaktadır. Ferhat’ın sakladığı bavuldan çıkanlar Güli’yi çok şaşırtacaktır. Aynı zamanda Güli annesi hakkında bilmediği tüm sırları yavaş yavaş öğrenecektir.

Film İran’ın kuzeybatısında Gilan Eyaleti’nin yönetim merkezi Reşt’te geçmektedir. Reşt Hazar Denizi kıyısında önemli bir ticaret ve turizm merkezidir. Dolayısıyla filmde mekan olarak bol ağaçlı, deniz ve martıların olduğu güzel bir şehri de tanımış oluyoruz. Filmi izlerken doğunun mistik gizemli yanını, kültürel ögelerini de görmek mümkün. Balık pazarı, renk renk baharatlar, oymalı dolaplar, dantellerle örtülü mobilyalar aslen doğudan biraz da kendimizden bulabileceğimiz küçük detaylar.

Sahnelerde kullanılan müzikler sahnelere tam anlamıyla oturmuş, sahnelerde geçişi sağlamakta oldukça başarılı. Hem hüznü hem neşeyi müziklerle birlikte daha iyi hissediyoruz. İran’ın sanata verdiği değeri filmin her detayında gözlemlemek mümkün. Filmde İranlı başarılı, üniversite mezunu gençlerin neden Avrupa’ya gittikleriyle ilgili konuşmalara rastlıyoruz ve hak veriyoruz.

İran’ın kültürünü, adetlerini, geleneklerini öğrenmek isteyenler için güzel bir film. Filmin zaman zaman geçmişe gidip bazı olayları açıklaması filme farklı bir nostalji katıyor. Filmin adı neden “Senin Dünyanda Saat Kaç?” bunu küçük sürprizlerle filmin sonlarına doğru anlıyoruz. Samimi oyunculuklarını ortaya koyan Leyla Hatemi ve Ali Musaffa’dan gerçekten izlenmeye değer bir film.

Ceren Kurt

Altın ve Bakır

Altın ve Bakır filmi tüm Müslümanların izlemesi gereken, İslamı çok güzel yorumlamış filmlerden birisi. Film çok güçlü, insanı derinden etkileyen bir senaryo ile karşımıza çıkıyor.

Tahran’a medresede eğitimi alıp kendini yetiştirmek için ailesiyle gelen Seyyid Rıza günlük hayatına alışmaya çalışır. Medrese ve ev arasında mekik dokumaya başlar. Evde olduğu süre boyunca da eşi Zehra’ya ev işleri ve çocuk bakımında yardımcı olmaya çalışır fakat pek beceremez.

Zehra ise iki çocuğu için çırpınan, günlük ev işlerini yaparken eve fazladan gelir sağlamak için halı dokuyan müşvik bir eştir. Tertemiz bir kalbi vardır Zehra’nın. Karşı komşusunun down sendromlu diye dışlanan torunuyla bile elinden geldiğince ilgilenmeye çalışır.

Fakat Zehra’nın sağlığında yolunda gitmeyen bir şeyler vardır. Ellerinde ve ayaklarında uyuşmalar başlar, gözleri yeterince göremez olur. Bir gece ansızın yürümekte güçlük çekmesiyle Seyyid eşini hastahaneye götürür. Maalesef burada acı gerçekle karşılaşacaklardır. Zehra MS (multipl skleroz) hastası olmuştur. Seyyid’e bu nörolojik hastalığın Zehra’nın felç olmasına yol açabileceği söylenir. Bir anda dünyası başına yıkılan Seyyid ne yapacağını şaşırır fakat ilgilenmesi gereken çocukları vardır. Böylece tüm ev işleri ve çocuk bakımı Seyyid’in üzerine kalır. Bir yandan hastahaneye koşan bir yandan evde çocuklara yemek pişiren vefakar bir babaya dönüşecektir.

Filmde Seyyid’in haline üzülürken bir yandan da günlük hayatla verdiği kavgaya gülmeden geçemeyeceksiniz. Seyyid üzerine düşen vazifeyi yapmaya çalışırken para sıkıntısı sebebiyle Zehra’nın yarım bıraktığı halıyı dokumaya başlar. Arkadaşı Hamid halıyı satması için ona bir müşteri bulur. Zor günlerde arkadaş desteği ona iyi gelecektir.

Karı koca arasında olması gereken saygıyı sevgiyi anlayışı Altın ve Bakır filminde fazlasıyla buluyoruz. Günümüzde unutulmaya yüz tutmuş değerleri bu film bize tekrar hatırlatıyor. Örnek alınacak sahnelerle karşılaşıyoruz. Evlenirken verilen sözlerden hastalıkta ve sağlıkta sözünün ne anlama geldiğini bu filmde daha iyi anlıyoruz.

Özellikle Zehra Sadat rolüyle müthiş bir performans sergileyen Nigar Cevahiriyan’ın oyunculuğu izlemeye değer. Multipl skleroz hastalığının ilerleyişini Zehra’nın her karesinde görebiliyoruz. Zehra evine tekerlekli sandalyede döndüğünde minik kızı bu durumu kabullenmek istemiyor. Kahrolan Zehra Allah’a isyan etmekten başka çare bulamıyor. Fakat kocasının şefkatiyle bu hastalıkla birlikte mücadele ediyorlar. Bazen bir çıkış noktası bulamasalarda Allah’a sığınıyorlar. Seyyid Zehra’nın yüzünü güldürebilmek için elinden geleni yapıyor. Para konusunda sıkışık olduğu halde ona birbirinden güzel hediyeler alıyor. Zehra’ya gözü gibi bakıyor.

Film hepimizi dünya, yaşam, amaçlarımız, ailemiz ve sevgi hakkında düşünmeye sevk ediyor, hepimizin başına gelebilecek böyle bir olayla nasıl başa çıkabileceğimizi anlatıyor. “Onun aşkının kimyasından bu kara yüzüm altın oluverdi. Evet; senin lütfunun mutluluğuyla toprak altın olur. İnsanların arayıp durduğu bu kimya, aşktır. Ve aşk ilmi hiçbir kitapta yazmaz!”

Ceren Kurt