Kategori arşivi: Sevcan

Cennet Çocukları

Yönetmenliğini Majid MAJİDİ’nin üstlendiği dram ağırlıklı bu film (Cennetin Çocukları) 1997 yılı İran yapımıdır. Yoksulluğun, kararlılığın, paylaşmanın ve sabrın hikayesidir.

Ali, Tahran’ın yoksul mahallelerinden birinde çok fakir ancak dürüstlüğü kendilerine ilke edinen bir aileye mensuptur. Annesi hasta, babası da yoksulluğun pençesinden kurtulmak için çabalayan çalışkan ve her durumda da ailesini mutlu etmeyi bilen gururlu bir adam. Ali, Kardeşi Zehra’nın ayakkabısını tamir ettirmek üzere götürdüğü ayakkabıcıdan çıktıktan sonra bir anda ayakkabıları kaybeder ancak, babası bu kadar zor durumdayken bunu ona anlatmak yerine, aklına dahiyane bir fikir gelir. Kalan tek çift spor ayakkabısını kardeşi Zehra ile ortak olarak kullanacaklardı.

Sabahları ayakkabıları Zehra giyer, öğleden sonra ise Ali,

Her seferinde ayrı bir telaş, ayrı bir hüzün, okula geç kalmalar, azar işitmeler vs…

Ali’nin karşısında bir anda bir fırsat çıkar, Okulu tarafından düzenlenen koşu yarışı müsabakasına katılarak 3. olmayı hedefler çünkü 3. olana bir çift spor ayakkabı verilecektir. Ayakkabıları aldıktan sonra da kardeşi Zehra’ya hediye edecekti. Ancak öylesine hırs ve istekle koşar ki onun bu azmi 1. olmasına vesile olur, ancak o buna sevinmez aksine daha çok üzülür, çünkü kardeşine verdiği sözü tutamamıştır. yine hüsran…

“Bazen kazanmak aslında kaybetmektir çocuk…”

Ali ile Zehra’nın bu hikayesini izlerken belki de kendimize kızacağız, dünyadaki bir çok insanın sahip olamadığı şeylere sahip olduğumuz halde yine de daha çok istediğimiz için… aslında sadece bir çift ayakkabı bile mutlu etmeye yeterdi…

Bizler www.yenikaynak.com ekibi olarak sizlere “Cennetin Çocukları” gibi daha bir çok İran yapımı filmleri tanıtmaya çalışıyoruz. Sizlere keyifli dakikalar yaşatabildiysek ne mutlu bize,

Bizi takip etmeye devam edin. iyi seyirler dileriz…

Sevcan

Allah’ın Boyası

“Allah’ı bulana kadar ellerimle her yere dokunacağım,
Ve onu bulduğumda kalbimin bütün sırları dahil her şeyi anlatacağım…”

1999 yılı İran yapımı olan bu film İran’lı yönetmen Macid MECİDİ’nin muhteşem eserlerinden yalnızca biri, yine etkileyici performans… tıpkı “Cennetin Çocukları”nda olduğu gibi.

Allah’ın Boyası adlı Film; gözleri görmeyen küçük Muhammed’in hayat karşısındaki asil duruşunu, sabrını, zekasını, azmini ve de merhametini anlatıyor. Okul bahçesinde beklerken ağaçtan düşen kuş yavrusunun seslerine kulak verip küçücük parmaklarıyla gözleri görmediği halde yuvasına bırakmak için ağaca tırmanacak kadar cesur ve merhametli bir yürek…

Dün gece filmi izlerken kendimi “gözleri görmeyen Muhammed mi? yoksa bizler miyiz?” demekten alıkoyamadım.

Muhammed küçük yaşta annesini kaybetmiş, gözleri görmediği içinde eğitimini Tahran’da körler okulunda devam ettirir. Öylesine sükunetli ve inançlıdır ki hiç yılmadan parmaklarıyla tüm hayatı keşfetmeye çalışır. Bir çok gözleri görenden bile daha iyi görür aslında…

Küçük Muhammed yaz tatili olunca sabırsızca babasının kendisini gelip almasını bekler. Ancak; Baba Haşim ise yalnızlık korkusuna bürünmüş, inançsız, sabırsız hatta öyle ki oğlundan bile vazgeçecek kadar hayatın esiri olmuş bir zavallı… oğlunun devamlı suretle okulda kalmasını ister ancak okul yönetimi buna izin vermez ve alır köyüne götürür. Nine, torunu Muhammed’i dört gözle beklemektedir. Bilgeli, sabırlı bir kadın, torununa ve oğluna doğru yolu göstermek için çabalar durur. Ancak baba haşim öylesine hırsının esiri olmuştur ki oğlunu çoktan gözden çıkarmıştır ve onu bir marangozun yanına verir…

Sonrasında da büyük bir pişmanlık, hüzün ve gözyaşı…

Filmin devamını anlatıp da büyüsünü bozmak istemem. Eksik ve perişan cümlelerimle sizlere Allah’ın Boyası adlı film hakkında biraz bilgi vermek istedim. Sürçü lisan ettiysek affola… ancak siz benim yazıma aldanmadan mutlak suretle filmi izleyin, tavsiye edilir…

İran filmlerine ilgi duyanlar için yeni adresiniz www.yenikaynak.com sizlere hizmet vermekten gurur duyar.

Yeni Kaynak ekibi olarak iyi seyirler dileriz.

Sevcan

Gülçehre

Tam bir başyapıt niteliğinde olan bu film baştan sona dram kokuyor. Müthiş bir aşk, müthiş bir azim…

Yönetmenliğini Vahid Musaiyan’ın üstlendiği 2011 yılı İran yapımı olan bu eser gerçek bir hikayeden alıntıdır. Filmin baş kahramanlarından Eşref Han, ülkedeki iç savaşa ve Afgan talibanlarının tüm zalimliklerine ve uyarılarına rağmen dedesinden babasına, babasından da kendisine miras kalan Gülçehre Sinemasını yeniden açarak insanları bir nebze olsun eğlendirmek ister. Ancak, taliban; ahlaki değerlerin bozulacağı ve ortalığın fesada bürüneceği bahanesiyle Afgan film arşivini yok etmek istemektedir bu nedenle de sinemanın açılış gününde taliban örgütlerince bombalı saldırı gerçekleşir ve bir çok kişi katledilir.

Eşref Han, bölgede doktorluk yapan, daha önce bir savaşta eşi şehid olan Ruhsare’ye aşıktır. Ruhsare de ona karşı çok saf ve derin duygular beslemektedir. Sinema saldırısında Eşref Han, Ruhsare ve dostları kaçmayı başarır, bir süre saklanırlar ancak bu durum fazla sürmez ve yakalanırlar….

Eşref Han, taliban örgütünün başı Molla Kadir tarafından kurşunlanarak katledilir. Ruhsare’yi ise zorla kaçırarak nikahlar ve ondan bir kızı olur. Ruhsare kızının adını Gülçehre koyar. Bir süre sonra oradan kaçar… aklında ve kalbinde hep Eşref Han vardır…

Filmde yobaz zihniyetler yüzünden kararan hayatlar, ölen insanlar, ve tabi ki cehalet gözler önüne seriliyor. Bu denli sıkı yönetimin bulunduğu yerlerde bile aşkın yeşerebileceğini, umudu, azmi ve sabrı öğretiyor…

Kesinlikle izlenmeye değer bir film, akıcı, sürükleyici, izleyiciyi sıkmayan bir profesyonellikle işlenmiş. Filmi izlerken bir yandan Eşref Han ve Ruhsare arasındaki aşk nedeniyle duygulanıp, bir yandan da haksızlıklar sebebiyle sinirden yerinizde duramayabilirsiniz.

Sevgili film severler biz Yeni Kaynak ekibi olarak gerçek bir hikayeden alıntı olan bu filmi sizler için derleyip sayfamızda yayınladık. İran filmlerini izlemekten zevk alanların tek adresi olmaya adayız. Sizin memnuniyetiniz bizim için değerlidir.

İyi seyirler dileriz…

Sevcan

Senin Dünyanda Saat Kaç?

Senin Dünyanda Saat Kaç?

Yönetmenliğini Safi YEZDANİAN’ın üstlendiği 2014 yılı İran yapımı olan bu film Drama ve Romantizm türünde film severlere inanılmaz duygu yüklü dakikalar sunuyor.

Filmde; Leila HATEMİ’nin canlandırdığı Güli, Paris’de yaşamakta iken yaklaşık 20 yıl aradan sonra doğup büyüğü memleketi İran’ın Rüşt şehrine geri dönmektedir. Döndüğünde de vaktiyle kendisine platonik bir aşkla bağlı olan Ferhat (Ali MUSAFFA) onu karşılamaktadır. Güli, Ferhat hakkında pek bir şey bilmese de Ferhat’ın Güli hakkında neredeyse bilmediği hiçbir şey yoktur. Hatta öyle ki, onunla ilgili en küçük bir not, ses kaydı vb. gibi şeyleri yıllarca saklamıştır. Ona öylesine bir aşkla bağlıdır ki Güli’nin yokluğunda annesi Havva ile tanışır, kendisiyle arkadaş olur ve sık sık ziyaretine gider. Güli dönmüştür ancak annesi artık hayatta değildir. Ferhat ise her dakika Güli’nin peşindedir. Müthiş bir aşk…

Olumsuz yönde eleştiri sayabileceğimiz ancak yine de filme ayrı bir hava kattığını düşündüğüm tek şey bana göre şudur ki; Güli yaklaşık 20 yıl Paris’de yaşayıp bu kadar zamandan sonra tekrar memleketine döndüğünde, neredeyse herkesin onu bir anda tanımasıdır. Oysa Güli artık yetişkin bir kadındır ve aradan geçen seneler onu değiştirmiş olmalıdır. Fakat buna rağmen, film müzikleri, işlenen duygu, o samimiyet filmin ne kadar izlenmeye değer olduğunu gösteriyor…

Diğer yandan; şu izlemeye alışık olduğumuz, müthiş bütçelerle ve oyuncu kadroları ile organize edilmiş Amerikan yapımı filmlerden oldukça uzak, ancak onlardan daha gerçek, samimi ve kültürümüze daha yakın olan bu filmi izlerken kendinizi bir anda film kahramanlarının yerine koyabilirsiniz, hatta Ferhat’ın Güli’ye olan aşkını kıskanabilirsiniz. Şahsen ben izlerken göz yaşlarıma hakim olamadım ve “gerçekten böylesi var mıdır?” sorusunu sormadan edemedim.

Biz de Yeni Kaynak ekibi olarak şiddetle izlemenizi tavsiye ediyoruz.

Film severlere iyi seyirler dileriz…

Sevcan