İran Yetimhanesi [2016] Film İncelemesi
Filmin hikayesi 1917 – 1920 yıllarında İran’la savaş halinde olan İngiltere’nin milyonlarca İranlıyı öldürmesi sırasında, Ebu’lfazl isimli bir adamın ailesinden kaybolan çocuklar için bir yetimhane açmasını içeriyor.
Konusundan da anlaşılacağı gibi bu bir dönem filmi, duygusal ve dokunaklı olması beklenen drama yönü kuvvetli olması gereken bir film gibi gözükmesinin hakkını daha ilk yarısında fark ettiriyor.
Savaşın acımasız yüzü, vicdanınızı şöyle bir okşarken epik bir anlatıma yakın görselliği ile de hikayenin içinde yer almanızı sağlıyor.
Tarih konusunda çok fazla çalışılmamış olmasına rağmen o dönemi en azından bilgilendirme anlamında şöyle bir anlatıyor, asıl durum, savaşın yakınında süregelen hayatlarla ilgili.
Odak noktasını çocuklardan alan film bu noktada, duygu sömürüsü ve drama arasındaki ince çizgiyi çok ufak adımlarla geçip geri çekiliyor, insanı bunaltmayan fakat hafızalarda uzun süre yer alacak şekilde etkilemeyecek bir gel git gibi.
Duygusal ve hikaye anlatımı başarılı olsa da tarih ve oyunculuk kısımlarında muadillerine göre sanırım bir adım geride kalmış.
Yine de ailenizle birlikte oturup güzel bir film izlemek isterseniz İran Sineması tercih edecekseniz, mutlaka seçeneklerinizden biri olsun. Hani bazı filmler vakit geçirmelik güzeldir, bazıları ise mesajlarıyla insana değer katar. Bu film çok etkileyici olmasa da içerdiği mesajlar ve yeterli bütçesi ile sorular soracak.
Tabii bunun için bir çok kavram yer alıyor, kapitalist düzene bir sorgu, lümpen sınıfına bir sorgu. Entelektüel sınıfla ilgili mesajlar da ilginçti. Bir yandan siyasi açıdan çekilen sıkıntılar, bir yandan kıtlık, açlık derken kara bulut gibi üste çöken o psikolojiyi anlatmada yine başarılı buldum.