Davul Dengi Dengine, yönetmenliğini Ali Hazeyfer’in üstlendiği evlillik ve evlilik öncesi sürecin anlatıldığı bir film. Filmimizin orijinal ismi ise Kebuter ba Kebuter. Aslında Türkçe ismini duyduğumuz zaman da filmin konusunu az çok tahmin edebiliriz; ama film, bu tezi ne “bu böyledir” diyerek doğrular ne de birebir savunur; sadece bu soruyu izleyiciye sorup cevabını da bir evli çift, iki bekar ve kocasını kaybetmiş yalnız yaşayan bir kadın üzerinden seyircinin bulmasını sağlar. Filmde bu ana temayı besleyen yan temalar da yer almaktadır. Şimdi filmi ve bu örnekleri yan temaların da yardımıyla tek tek analiz ederek ele alalım:
Film Peygamber Efendimizin (s.a.a) bir hadisiyle başlar: Nikah benim sünnetimdir ve her kim sünnetimi terk ederse benden değildir. Bu hadisle, filme ve filmde verilecek olan mesaja dair önemli bir ipucu verilir (foreshadowing olarak değerlendirebiliriz) ve ardından ana karakterlerden olan Said ve Mahbube’nin nikah sahnesi gelir.
Said ile Mahbube yeni evlidir, ama ne paraları ne de eşyaları vardır. Sahip oldukları tek şey birbirlerine olan aşklarıdır. Mahbube çeyiz kuramamıştır, bu onu oldukça üzmektedir. Evlerinde buzdolabı bile yoktur. Said, Mahbube’ye çeyize dair bir isteği olmadığını gülümseyerek belirtir.
Bu süreçte Said’de yavaş yavaş para takıntısı oluşmaya başlar. Bu takıntı Said’i fark etmeden ele geçirecektir. Said, evlenirken kızkardeşi Reyhane’nin çeyizini almıştır. Bu mesele yüzünden de Mahbube ile aralarında huzursuzluğa yol açan sürekli bir gerginlik baş gösterir.
Mahbube tok gözlü ve alçakgönüllü biridir. Hatta bu zor şartlar altında bile yemeğini komşusuyla “paylaş”ır. Said’in parasızlığını hiçbir zaman sorun etmemiştir. Said ona bekarken bir mektup yazmıştır. Mahbube de bu mektubu Kurân’nın içine saklar. Bir gün o mektubun bulunmasıyla asıl soru da cevaplanmış olur: Bir “yuvayı” yuva yapan ne çeyiz ne de paradır. En önemli olan şey eşlerin biribirine olan uyumu, anlayışı ve sevigisidir. Ayrıca film çiftlerin her zaman birbirlerini sevdikleri kişi olarak görmelerinin önemini de vurgular:
“Burada yazdıklarına inandığın sürece saklayacağım.”
“Said, para hayatları değişitrebilir ama insanları da değiştiriyor. Senin değişmeni hiç istemiyorum.”
Mahbube, Said’in yani sevdiği adamın, zengin olup başka birisine dönüşeceğine, bu haliyle sevdiği kişi olarak kalmasını tercih etmektedir.
Said, annesinin çalıştığı eve (İhtişam Hanım’ın evi) yardıma gider ve nefsine yenik düşerek sandıktaki gerdanlığı alır, Mahbube’ye bir “yalan” söyleyerek ona hediye eder.
Filmin yan temalarından biri de “yalan”dır. Ama nasıl bir yalan? Mesela Baba, Kâsım’a verdiği öğütte karısına asla yalan söylememesi gerektiğini söyler. Yani eşler arasında asla yalan olmamalıdır. Ayrıca yalan ne gibi durumlarda söylenebilir? Mesela Kâsım’ın dükkandayken hem yardım toplayan adama hem de Reyhane’ye söylediği yalan üzerinden şu soruyu sorabiliriz: Gerekli durumlarda daha sonra doğruyu söylemek kaydıyla yalan söylenebilir mi?
Kâsım, Meşhed’de fotokopi dükkanı olan, babasıyla yaşayan bekar, iyi kalpli biridir. Onu filmde ilk olarak bir vakıf için yardım toplayan adamla konuştuğu sahnede görürüz. Kâsım’ın dükkanı “adalet” binasına yakındır ve hemen yanında “hayır” kurumu vardır. Bu ikisinin filmde yanyana bulunmasının çok da tesadüfî olmadığını söyleyebiliriz. Bu sahnedeki konuşma hayli dikkat çekicidir. Kâsım’ın adamla konuşmasını ilk duyduğumuzda hemen kafamızda merhametsiz ve isyankar bir adam şekillenmeye başlar, ama sonradan bunu adamın sabrını sınamak için yaptığını anlarız ve o profil tamamiyle yıkılıp yerine merhamet sahibi biri gelir. Burada adamın gösterdiği “sabır” üzerine düşünülmelidir: Eğer adamın sabrı olmasaydı bir yetimin geliri de olmayacaktı. Filmde olaylar silsilesi çokça yer almaktadır. Bu sahne bize filmde bu tip silsilelere rastlayacağımızı haber verir.
Bundan sonraki sahnede Kâsım’ı babasıyla görmekteyiz. Film, babayı ilk gördüğümüzde “bilge” bir kişinin karşımızda durduğunu hissettirir. Kâsım, babasının kitap okurken adeta “bir kitap” olduğunu söylemektedir. Gerçekten de Baba filmde sözleriyle, düşünceleriyle, özdeyişleriyle “rafta” bulunması gereken kitap gibi bir insandır:
“Ne güzel olurdu gerçekten, insanlar ölünce kitap oluverselerdi.”
Çünkü her insanın hayatı aslında bir kitaptır ve herkesin yaşadığı bir hikâyesi vardır. Filmde de Baba’nın her konu üzerine söyleyecek ibretik bir sözü veya anlatacak bir hikâyesi vardır. Nitekim Kâsım ile arabada otururken evlilik üzerine söyledikleri kulağa küpe olacak cinstendir.
Ardından Kâsım ile babası arasında filmin ana temasıyla ilgili konuşmalar geçer. Kâsım’ın hayatı çok düzensizdir ve artık hayatının düzene girmesi için evlenmesi gerektiği mesajı izleyiciye verilir.
İhtişam Hanım, kocası vefat etmiş kitap tutkunu bir kadındır. Said’in annesi yıllardır onun yanında çalışmaktadır. İhtişam Hanım vefat eden kocasını çok özlemektedir. Kadının kurduğu hayallerden ve söylediklerinden mutlu bir evliliği olduğu anlaşılmaktadır. İhtişam Hanım’ın evliliğinden de şu mesaj çıkartılabilir: Eşlerden birinin vefat etmesi o evliliğin bittiği anlamına gelmez, geride ondan kalan güzel şeylerle de o evliliğin hatırası yaşatılabilir.
Filmde yan temalardan biri olarak; İhtişam hanım, Said’in annesine (çalışanına) karşı gösterdiği “merhamet”tir. Bir işverenin nasıl olması gerektiği bu “merhamet” duygusunda (temasında) gizlidir. Daha sonra İhtişam Hanım’ın Said’e karşı olan merhametine de şahit oluruz. Hırsızlık karşısında bile takındığı tavır hayranlık uyandıracak cinstendir.
Kâsım’ın yengesi sosyal sınıf takıntısı olan bir tiptir. Kâsım onun evlilik görüşmesi için bulduğu kızların hiçbirini beğenmez ya da kızlar tarafından reddedilir. İnsan belli bir kültürün içine doğmuştur. O kültüre ne kadar yama yapmaya çalışsa da eğreti durur. Nitekim akşam yemeğindeki çorba ne kadar Fransızca bir isme sahip olup Fransız tarifiyle yapılsa da çorbanın içindeki malzeme yerlidir ve o yerli bir sebze çorbasından farksızdır. Yani bir şeyin dışını ne kadar değiştirirsek değiştirelim özü aynı kalır.
Reyhane bir gün (Said’in kızkardeşi), Kâsım’ın dükkanına çeyizini alan ağabeyini şikayet etmek için dilekçe örneği almaya gelir. Kâsım onunla konuşur, ertesi gün Reyhane’nin öfkesi diner ve şikayetten vazgeçer. Kâsım’ın “insaniyet”i Reyhane’yi etkiler:
“İnsaniyetin okumakla alakası yok ki”
Kâsım’ın Reyhane’ye akilâne bir tavsiye vermesi için eğitimli ya da “yüksek” bir sosyal sınıfın üyesi olmasına gerek yoktur. Bu, insanın vicdanından ve insaniyetinden gelen bir duygudur. İkisi arasında dış görünüşle ilgili bir diyalog da geçer. Kâsım, dış görünüşünden dolayı hiçbir kızın onu beğenmediğini düşünür. Filmde diğer bir yan tema da dış görünüşe yapılan göndermedir. İnsanda var olan başka güzellikler, görmesini bilen kişiye gözükür. Kâsım’da var olan başka bir “güzelliği” de Reyhane “görmüştür”. Herkesin kısmeti bir yerde saklıdır ve vakti gelince o, sahibini bulacaktır.
Daha sonra Kâsım, Reyhane’ye görücü olarak yengesini gönderir. Reyhane yengesine “yalan” söyler ve Kâsıma’a cevabının olumsuz olduğunu bildirmek için dükkana gelir. Kâsım bu duruma çok üzülür. Reyhane’nin kendisinden o üzülmesin diye vazgeçtiğini düşünür. Oysa Reyhane “yalan” söylediği için çok utanmıştır ve bir evliliğin yalanla sürdürülemeyeceğini düşündüğü için Kâsım’a hayır demiştir.
Sonuç olarak filmde üzerine düşünülecek çokça konu olduğunu ve tüm bu konuların hayatın kendisi için önem teşkil ettiğini söyleyebiliriz. Ayrıca, verilen örnekler ile konular arasındaki uyum oldukça başarılı ve anlamlıdır. Sıkılmadan zevkle ve düşünerek izlenecek bir film.
İyi seyirler.
Gamze Beşenk, İzdiham.