Hamit Muhammedi’nin yüreğinden kalemine dökülen, Maziyar Miri’nin yönetmenliğini üstlendiği; “Havz-ı Nakkaşi” (Resim Havuzu) izlediğim ve beni derinden etkilemeyi başaran ender bir film. Filmin hemen hemen her sahnesinde gözlerimin dolduğu, yer yer kızdığım, yer yer güldüğüm yadsınamaz bir gerçek…
Rıza ve Meryem normal insanlardan farklıdır; bu farklılık onları özel kılan, diğer insanlardan ayıran en önemli unsurdur. Rıza ve Meryem bu farklılıklarıyla hayatın zorluklarına ve karmaşasına göğüs geriyor, birbirlerine duydukları aşkla yaşama tutunuyor, gülümsemeyi başarabiliyorlar. Bir de oğulları Süheyl var tabi; Allah’ın bir lütufu olarak görüyorlar ve oğullarının her istediğini yapmaya çalışıyorlar. Ama çocukları anne babasından memnun değildir, onlardan utanır… Bir gün öğretmeni Süheyl’e annesiyle konuşmak istediğini belirterek okula davet eder ama Süheyl bunu ailesinden gizlemeyi tercih eder. Ancak Meryem okula gelir, Süheyl öğretmenler odasının kapısından gizli gizli öğretmeniyle annesinin konuşmalarını dinler, eve giderken annesine neden okula geldiğini, onu utandırdığını söyleyerek kızar…
Yavaş yavaş, acele etmeden, abartıdan uzak, hayatın içinden detaylarla ilerliyor film, Meryem ve Rıza karakterlerine hayat veren oyuncular Nigar Cevahiriyan ve Şahap Hüseyni’nin doğallıkları ve ustalıkları kelimenin tam anlamıyla muhteşem, kendilerini seçen direktörü de kutlamak, hatta ayakta alkışlamak gerekir. Film için öyle karakterler yaratılmış ve o karaktere öyle muhteşem bir oyunculukla can verilmiş ki; gerçekten filme emeği geçen yönetmen ve senarist büyük bir tebriği hak ediyor…
Filmi çok detay vermeden azıcık daha özetlemeye çalışayım.
Meryem resim çizmeyi seviyor ve çizdiği resimleri oğluna göstererek puan vermesini istiyor; Süheyl de biraz istekli biraz isteksiz annesinin resimlerini değerlendirip ona puan veriyor…
Süheyl aslında sınıf arkadaşının annesi ve aynı zamanda öğretmeni olan kadının; annesi olmasını istemektedir, onu daha çok anneliğe yakıştırıyor; bilgili, güzel yemek yapmayı ve güzel giyinmesini bilen bu kadına hayranlığını gizlemiyordur…
Süheyl bir gün anne ve babasına kızar, onlardan utandığını, onları beğenmediğini belirtir ve Rıza da oğlunun bu sözleri karşısında hem üzülür hem de kızar ve tepkisini bir tokat atarak gösterir, tokat attıktan sonra pişman olmuş ama iş işten geçmiştir; Süheyl bu tokadın üzerine öğretmenin evine gitmiş ve artık onun çocuğu olmak istediğini belirtmiştir. Öğretmeni Süheyl’in bu durumuna anlam verememiş ama küçük çocuğu kıramayarak evinde misafir etmiş, aynı zamanda Meryem ve Rıza’yı bigilendirmiştir. Meryem ve Rıza perişan bir haldedir, bütün neşeleri, sevinçleri gitmiştir, zaten hayat onlar için zordur, bir de Süheyl’in gitmesi onların hayatını daha da zorlaştırmıştır…
Oğullarının bir daha hiç gelmeyeceğini düşünen anne baba okula gider; Rıza okulun dışından cam kenarında oturan oğluna öğretmene ve öğrencilere görünmeden bir şeyler söyler… Süheyl pişmandır ve evini de özlemiştir. Akşam öğretmenin ailesiyle yemek yerken; annesinin o yemeği daha güzel yaptığını söylerek, tabağıyla oynar, aslında annesinin yaptığı hiçbir şeyi beğenmeyen çocuk hatasını ve annesinin kıymetini anlamıştır. Öğretmeni şefkatli ve merhametli bir kadındır; Süheyl’in gözündeki pişmanlığı görür ve kocasıyla birlikte Süheyl’i evine götürürler, Rıza ve Meryem’e dünyaları vermişlerdir…
Dram kategorisinde oldukça güçlü olan bu filmin fragmanını izlerken bile etkilendiğim gerçeğini göz ardı edemiyorum. Senaryo ve işleniş biçimi oldukça güzel; izleyiciyi; filmin akıcılığına kapılıp gidiyor. Ben büyük bir keyifle izledim ve izleyicilerinde aynı duyguları hissederek duygulanacağını düşünüyorum. İyi seyirler…
Elif Sena