Küp Şeker

Küp Şeker – İran Filmi

15.05.2011’de seyircileriyle buluşan film genç bir kızın yaşamını gözler önüne sergilemektedir. Birçok insan gibi annesinin yanında büyüyen tatlı ve kibar genç bir kızın evlenmek istemesiyle film kendini göstermeye başlamaktadır.

Her şey kızın evlenmek istemesiyle başlamaktadır. İran’ın çok kadim bir yerleşim bölgesinde harabe bir evde geçen olaylar anlatılmaktadır.

Küçük kız kardeş olan Pesendide, evlenirken diğer kız kardeşleri eşleri ve akrabalarıyla bu harabe eve gelirler. Eski ve sakin olan bu ev bir anda bahar gelmiş gibi canlılık kazanmaktadır. Herkes bir işin ucundan tutmaktadır.

Tüm düğün işlemleri hızla ve mutlulukla devam ederken bu düğün evine cenaze haberi gelir ve tüm hayaller son bulur…

Şahin1994

Resim Havuzu

2013 yılına damgasını vuran İran filmi izleyicisine bir aşk ile beraber sürükleyici yapısı ile seyir keyfi sunmaktadır.

Meryem ve Rıza karakterleriyle sahnelenen filmde çift, normal dünyaya gelen insanların aksine gerçek bir aşk etkisi ile çok farklı bir hayat yaşamaktadırlar. Maziyar Miri‘nin yönetmenliği eşliğinde izleyiciyi etkileyen bu film hem düşündürücü hem de bir hüzünlü hayat hikayesinin realist biçimde aktarımını sağlamaktadır.

Bir anne ve çocuğun ev dışında gösterdikleri uzaklık durumunu özgün bir şekilde gösterişe sunan ve masum bir çocuğun bu durumdaki yaşadığı zorlukların anlatıldığı film eşsiz bir izleme keyfi sunuyor. Çocuk karakteri, yaşadığı zor bir hayatın ve geçen yalnız zamanının kendi gibi çocuklarında yaşamamasını istemekte, bol bol dua etmektedir. Evden zor şartlar sonucu ayrılmak zorunda kalan bir kadının yaşamını anlatmaktadır.

Şahin1994

Sevginin Destanı

avb

Eğer sevginizin mizanı Allah (c.c.) olursa kimse sizi takdir etmese de, yine seversiniz.

Yönetmenliğini İranlı Humayun Esediyan’ın yaptığı, senaryosunu ise Hamit Muhammedi’nin kaleme aldığı, orijinal ismi “Tala ve Mes” olan Altın ve Bakır filminin baş rollerinde Nigar Cevahiriyan (Zehra Sadat) ve Behruz Şuibi (Seyyid Rıza) oynuyor.

Film, dini ilimler öğrencisi olan Seyyid Rıza’ın ilim tahsil etmek için Tahran’da bulunan bir medreseye gelmesi ile başlıyor. Seyyid Rıza ve ailesinin başından geçen halleri konu alan film, günümüzün en temel sorunlarından biri olan aile ilişkilerine ve İslam’ın hayata yansıması olgusuna dikkat çekiyor. Seyyid Rıza Tahran’daki medresede ilim tahsil etmeye başladıktan belli bir süre sonra hanımı Zehra Sadat rahatsızlanarak hastaneye kaldırılıyor. Çok geçmeden Zehra Sadat’ın MS hastalığına yakalandığı haberi geliyor. İki çocuk sahibi olan Zehra Sadat bu rahatsızlığını ve kendi geleceğini düşünmekten ziyade, eşinin ve çocuklarının onsuz yaşayacağı zorlukları düşünür. Çalışkan ve başarılı bir öğrenci olan Seyyid Rıza ise hanımının hasta olması sebebiyle medresedeki çoğu derse gidemez ve derslerinden geri kalır, aynı zamanda evde bir erkek ve de bir kız çocuğunun ihtiyaçlarını görmeye gayret eder.

Aşkı, Hâfız-ı Şirâzî ve Mevlânâ Celâleddîn-î Rûmî’nin şiirsel dili ile birleştiren yönetmen, filmin aralarına da aşkın gerçek manasının ne olduğuna dair ufak ufak notlar düşüyor. Filmin sonuna doğru Seyyid Rıza’nın, hanımı Zehra Sadat’ın isteği ile, ona İnşirah suresini okuduğu sahne görülmeye değer. Neredeyse tüm oyuncuların oyunculuklarını en üst seviyede sergiledikleri bu filmde dikkat çeken bir diğer ayrıntı ise sevişme sahnesi, dedikodu, gıybet, iftira, hakaret, silah, kapı dinleme, intikam, entrika gibi günümüzde ülkemizde pirim yapan unsurların bu filmde yer almamasıdır. Bu unsurların yer almadığı bir filmin de var olduğunu ve sanatın gerçekte neyi ortaya koyması gerektiğini bize gösteren yönetmen, yazar, oyuncu ve tüm film ekibine teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Kadir Bekar, Genç Dergisi, 85. Sayı, Ekim 2013

Altın ve Bakır

Altın ve Bakır – İran Filmi

Her birimiz ayrı bir çerçeveden değerlendiriyoruz hayatı. Bir avukata sorsak ki, yaratılışın özü nedir diye? ilk aklına gelen “adalet” olur büyük ihtimalle. Öte yandan aynı soruya bir çiftçinin “emek” diye cevap vermesi beklenebilir. Bir arife sorsak da bize “Allah için sevmek” diyebilir.

Biriktiririz sürekli. Acıları, üzüntüleri, kayıpları… Kayıp ne tuhaf bir kelime öyle… Hele de biriktirmesi nasıl olur ki? Ne kayıp olabilir ki bu dünyada eğer ahirete inanıyorsak.
Sevmek derken, bir moda olmuş ki sevmek… En güzel biz severmişiz gibi, sanki nefsimiz değil de “Allah için” sevmişiz gibi, her ayrılığın gün doğumunda “Allah sabredenlerle beraberdir.” Ayetinin muhatabı sanıyoruz kendimizi. Sevgiyi de düşürdük yerlere ve nerelerde tükettik sabrımızı ve ne çabuk kör olduk da göremedik gerçek acıları, gerçek sabredenleri.

Geçmişin getirdikleri, günümüzün yaşantıları içerisinde tam bunları düşünürken bir film özetledi konuyla alakalı düşüncelerimi. Hep farklı kültürleri, farklı yaşantıları merak ederim. Duyguları da… Nasıl severdi bir Avrupalı, nasıl saygı duyardı bir Asyalı… Bunu nasıl film ederdi bir yönetmen. “Allah için sevmek” desek hepimiz yazarız bir sürü süslü kelimelerle yazılar. Ya da tek bir fotoğraf gösterir susarız. Ben de bir film tavsiye etmek isterim sizlere. İnce ince işlenmiş filme “Allah için sevmek”…

Filmde yer alan hocanın sözleriyle;

“Herkes bir ömür cennetin anahtarını aradı. Bir hazine ya da bir kimya, iksir. Mutluluğun sırrını yanlış yerlerde arıyorlar. Orada olmadığı malumdur. Bu hazineyi hayal edenler bu hayal ile hazineyi kaçırıyorlar. Tüm bu mantık tek kelimeyle özetlenebilir; ister buna anahtar deyin, ister rumuz…

Ama hiç de öyle karışık değildir bu. Yüce Allah bu sırrı Hz. Musa’ya bir kelimede söyledi:

– Benim için sev, benim için buğz et.

İşte bundan ötürü tüm amellerinin kabulünün anahtarı “velayet”tir. Allah için sevmek..
Eğer sevginin mizanı Allah olursa, kimse sizi takdir etmese de yine seversiniz. Vefasızlık görseniz de doğru olanı yapmaya devam edersiniz.

Bu menzile varmayıp, yarı yolda kalanlar, Allah için çalışmıyorlar. Bu yolda Allah için ne kadar zorluk çekerseniz, daha çok Allah’a yakınlaşırsınız.

“O’nun aşkının kimyasından, bu kara yüzüm altın oluverdi.”
Evet, senin lütfunun mutluluğuyla , toprak altın oluverir.”

İnsanların arayıp durduğu bu kimya aşktır, gerisi çer-çöptür… Eğer okuduklarınız bizimkiyle aynıysa, yırtıp atın kitaplarınızı. Çünkü, aşk ilmi hiçbir kitapta yazmaz!”

Yaşama Dair, Saliha Karaca.

Serçelerin Şarkısı

Bazı filmler vardır hani, içtenlikle gülümsetirken bir yandan da içimizi burkar. “Hayatın film sahnesi gibi olduğu zamanlardır” deriz bu anlar için. Bu hafta benzer duyguları yoğun bir şekilde hissedeceğimiz doğal kurgusu ve şiirsel anlatımıyla güçlü bir film var karşımızda. “Serçelerin Şarkısı“..

Yönetmen koltuğunda Macit Mecidi‘nin oturduğu 2008 yapımı bir İran filmi. Köyde yaşayan bir ailenin yaşam mücadelesini anlatıyor. Dostluk, aile olmak, gibi kavramlarla hayallerin perdesinde; biraz da mizahla beslenerek tam da içimizden birilerinin hikayesi gibi anlatılmış.
Filmden;

“Deve kuşu çiftliğinde çalışan bir babanın işten atılmasıyla olayların seyri değişir. Bir yandan geçim şartları, bir yandan işitme problemi olan kızının durumu babayı hayli düşündürmektedir. Bu küçücük dünyalarında yaşadıkları zorlukların yanında kocaman umutları barındıran insanların hikayesini çocukların heyecan dolu gözlerinden okuyarak izlemeye değecek diyoruz.”

İyi seyirler…

Bir Sınıf Değişir

Altın ve Bakır

Altın ve Bakır – İran Filmi

Aşk varsa güzel bakar gözler, naif dökülür ağızdan kelimeler. Bir yanda altın diğer yanda bakır. Değerli olan hangisi? Bakır emek ister altına dönüşmek için, aşk ister, çaba ister. Nasıl ki yüreğe düşen aşk değiştirir insanın kimyasını, bakırın da değiştirir yapısını.

Ne güzel anlatmış yönetmen Homayoun Assadian, ne güzel yazmış senarist Hamed Mohhamadi hayatı paylaşırken kaçırılan küçük anların, duyguların aslında ne kadar kıymetli olduğunu. Miyopluğumuzun farkına varıp uzaktan bakmamız için fırsat sunmuşlar bize bu filmle.

Belki de iki kelimede bitiyor her şey, iki kelimede başlıyor. Seni Seviyorum demenin huzuru bir kalpten diğer kalbe, çok şeymiş gibi görünen her şeyin aslında hiçbir şey olması gerçeğiyle akar.

Çalıkuşu

Söğüt Ağacı

Söğüt Ağacı (Çınarın Gözyaşları) – İran Filmi

“Eğer sen, can konağını arıyorsan, bil ki sen cansın.
Eğer bir lokma ekmek peşinde koşuyorsan, sen bir ekmeksin.
Bu gizli, bu nükteli sözün manasına akıl erdirirsen, anlarsın ki
Aradığın ancak sensin, sen.”

Bu dizeler filmde de ismini duyacağımız Mevlana Celaleddin Rumi Hazretlerine ait. Filmle öylesine örtüşüyordu ki dizeler, filmi izleyecek herkesin öncesinde bunu okumasını istedim. Yönetmenliğini Mecid Mecidi’ nin üstlendiği Söğüt Ağacı filmi, İran sinemasının alışılmış senaryolarından çok farklı bir hikaye sunuyor bizlere. Başrolünde başarılı aktör ve müzisyen Perviz Perestui’nin yer aldığı filimde Muhammet Emir Naci, Rüya Teymuriyan ve Aferin Übeysi filmin öne çıkan diğer oyuncuları.

Film bizlere 8 yaşında iken havai fişek kazasıyla görme yetisini kaybeden Yusuf’un hikâyesini anlatıyor. Yusuf üniversitede edebiyat profesörüdür. Braille alfabesi ile yazıp okuyan Yusuf’un hayatındaki en büyük desteği ve dayanağı karısıdır. Bahçesinde küçük bir süs havuzu olan mütevazı evleri Yusuf’un cennetidir adeta. Dünya onun için büyük bir karanlıkta olsa, bahçesinde küçük kızıyla oyun oynadığı evi ve kendisine bir anne gibi bakan karısıyla çok mutludur.

İran sinemasının duygusal filmlerinde bizlere gerçek manada fedakârlığın ne olduğunu öğreten bir karakter muhakkak oluyor. Bu filmde de bu gelenek bozulmamış ve Yusuf’un karısı bu rolü üstlenmiş. Birçok kere örnek alacağımız samimiyeti ve hayran olacağımız sadakati ile sizler de unutulmayacak bir iz bırakacağına eminim.

Başta yazdığım şiirdeki gibi bekli de insan dünyayı kendi içinde aramalıdır. Belki de mutluluk sadece gözümüzü çevirdiklerimizin arasındadır. Yusuf bu soruların cevabını bulmaya çalışacağı yolculuğuna, göz ameliyatı olmak için gittiği Paris’te başlayacaktır.

Sahi dünyada cennet diye nitelendirdiklerimiz ucu bucağı gelmeyen güzellikler midir? Peki güzel olanlar her zaman ötelerde midir? Huzur ve sadakat her şeye göğüs germeye yetmez miydi? İşte tüm bu sorularımızı yanıtlayacak bir film var karşınızda.

“Allah’ım yeni bir hayata başlamak için bir şans daha istiyorum…”

İyi Seyirler Dilerim.

Yeşil Kalem