Dilşikeste

KALBİ KIRIK – İRAN FİLMİ – İZLENİMLER


1. Filmin başladığı ilk andan itibaren rolleri canlandıran Emir Ali ve Nefes’e, aynı anda da ailelerine baktığımızda bir insanın düşünce şeklinin oluşmasında ebeveynlerinin ne kadar büyük etkisinin olduğunu görüyoruz. Nefes’in batı ağırlıklı felsefi yapısında ve Emir Ali’nin dünyaya hakim olacak İslam düşüncesinde.

2. Devamında çocuklarını eğiten eğitimci bir anne olmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatır bize Emir Ali’nin annesi. Evladına yol gösterişi, yetim bir çocuğu olmasına rağmen dünyaya inat; hayâlı, iffetli, zeki ve çalışkan bir birey yetiştirmesi herkes için güzel bir örnektir.

3. Emir ve Nefes’e tekrar gelecek olursak, uzun zamandır düşünüyordum. İnsan kendisine benzemeyen birini sevebilir mi hatta anlaşabilir mi diye. Sanırım bu filmle sorumun cevabını aldım.

Nefes görünüşte ne kadar Emir Ali’yle zıt gibi görünse de, asıl zıtlık düşünce yapısındaydı ki düşüncelerde zamanla değişe bilen hatta değişen olgulardı. Filmin sonuna doğru Nefes’in değişimi gibi. Aslında birbirini seven iki insanın benzerliği kalpdedir. Ve bu sayede Emir Ali ve Nefes birbirlerini sevdiler.

4. Filme renk katan ise Emir Ali’nin edebi, hayasızlık karşısındaki sabrı ve göz zinasından uzak durma mücadelesiydi.

FİLM KONUSUNDAKİ ELEŞTİRİM İSE

Emir Ali ve Nefes’in yanlarında mahrem olmadan halvet halinde tez hazırlamalarıydı. Bence coğu şeye dikkat edilmişken bu kadar önemli bir konu es geçilmemeliydi.

Bir Kalem Bir Dünya

Ötekinin Babası

Anne şefkatinin çocuk üzerinde oluşturduğu olağanüstü etki filmde çok güzel yansıtılmış. Karşılıksız sevgi, inanmak ve güvenmenin, anne faktörüyle resmedilmesinin tüm gönül kapılarını açacağının mesajı bu filmde…

Öte tarafta, yani çocuk gözüyle başkasının babası, o kadar başkalaşmış ve çocuğa uzak kalmış ki.. Farkında olmadan dünya hırslarına dalmak ve sebep olarak, ailesine güzel bir gelecek hazırlama kaygısını gütmek..

Ama çocuklarının daha fazla maddiyata ihtiyacı yok. O anlar itibariyle bir baba ve anneye ihtiyacı var..

Bir Film: Cennetin Rengi

Bir İran filmi tanıtmak istiyorum bugün. İçindeki ufak ayrıntılarla sevdiğim bir film. İsmi ‘Cennetin Rengi’, Muhammed’in hikâyesini anlatıyor.

Muhammed âmâ ve Tahran’da bir görme engelliler okuluna gidiyor. Okul yatılı, Muhammed bir senedir ailesinden uzak ve o gün, sonunda üç aylık yaz tatiline çıkacaklar. Film de burada başlıyor. Babası, bir yük olarak gördüğü Muhammed’i almak için epey geç kalıyor, okula vardığında onu tatilde de orada bırakmak istiyor ve bunun mümkün olmadığına ikna olunca, Muhammed’i de yanında götürmek zorunda olduğunu kabulleniyor, birlikte köylerine doğru yola çıkıyorlar. Köyde onları bekleyenler Muhammed’i çok seven ninesi ve iki kız kardeşi.

Muhammed’i canlandıran oyuncu, Muhsen Ramazani’nin gerçek hayatta da âmâ olduğunu öğrendim. İzlediklerimiz rol icabı değil, bir yaşanmışlığı perdeye yansıtmış adeta.

Filmdeki ufak ve insanın içini ısıtan birkaç sahneden bahsetmek istiyorum, olabildiğince spoiler vermemeye çalışacağım.

-Çocukların tebessümleri cidden çok içten ve sevimliydi. Onlar güldükçe ben de güldüm diyebilirim.

-Kuşları, suyu, bitkileri, kısaca tüm doğayı dinleyerek ne dediklerini anlamaya çalıştı hep Muhammed, bir insanın en iyi kalbiyle gördüğünün en güzel temsilcilerindendi.

-Muhammed’in otobüs penceresinden kolunu çıkarıp rüzgârı yakalamaya çalışması harikaydı.

Başta da dediğim gibi içindeki ufak ayrıntılarla sevdim ben bu filmi, ama en güzellerinden biri de aşağıdaki diyalogdu.

“Ellerin niye bu kadar beyaz nine?” diye sorar Muhammed. Ninesi “Kim demiş?” dediğinde “Kendim anladım.” der. “Ellerin bembeyaz.”

“Ömür boyunca tarlada çalıştığım için kapkara ve nasırlılar.” Diye itiraz eder ninesi, ama Muhammed düşüncesinde ısrarlıdır: “Hayır, ellerin yumuşacık ve güzel.”

Çok güzel bir çekim kalitesi falan sunmuyorum size, içten bir film bu. Tamamen hayatın içinden alınmış bir parça gibi. Belki de bu yüzden çocukların tebessümleri bu kadar samimiydi.

Selametle…

doremifasulye