En İyi Yolculuk Kendi İçine Yapılan Yolculuktur; Kız Filmi
Kendimizi ve başkalarını affedemediğimiz anlar olur. Hayata bakışımız değişir, eski düzenimiz kaybolup yeni bir düzen gelir hayatımıza. Bazılarımız bunu hayatın öğrettiği bir ders olarak görür ve olgunluğun geldiğini düşünür. Bazılarımız ise kendilerini bir daha hiç affedemedikleri bir olaylar silsilesi…
İran sineması, kendi özünü işlemeyi çok iyi başarıyor. Toplumsal yapının İran Sinemasındaki yeri aşikâr. Bu sebeple ilk önce genel geçer toplumsal yapı hakkında bilgi sahibi de olmak gerekir aslında.
En büyük yolculuk insanın kendi özüne yaptığıdır. Yolda kendisiyle ve geçmişte yaptıklarıyla hesaplaşır. Belki de en büyük olgunluk o hesaplaşmadan sonra gelendir. Kız, gerçek anlamda bir yolculuk filmi olarak karşımıza çıkıyor. Azizi Bey, filmde her ne kadar sert bir babayı oynasa da aslında kendi özünde öyle biri değildir. Yaşadıkları onu tamamen sertleştirmiş ve o da ne kendisini ne de kız kardeşini bir türlü affedememiştir. Ama en çok da kendisini affedememiştir. Bunu filmin içerisinde net bir şekilde görebiliyoruz.
Kız filmi, bize aslında İran’ın toplumsal yapısına da bakmamıza müsaade ediyor. Kadınların da İran’da zor bir yaşamı olduğunu ve tek başlarına bir şeyler yapamadıklarını gösteriyor. Bu ortam gözle görülür biçimde karşımızda duruyor.
Filmin açılış sekansında kızların bir masa etrafında toplandıkları kafede konuştukları konular, İran’dan göç, evlenme vb. Bir ara kızlardan birisi şu tespiti yapıyor; “Babalarımız bizi direkt evlendirip koca evine göndermenin peşinde ve bizden bu yolla kurtulmaya çalışıyorlar” Bunun sebebi ne olabilir? Kadınlar neden böyle düşünüyor? Filmi izlerken aldığım notların içerisinde buna bir soru işareti koymak zorunda kaldım. Ancak aklıma bizim ülkemizde özellikle doğu bölgelerinde var olan kültür geldi aklıma.
Baba karakteri olan Azizi Bey, karakter yapısı olarak içine kapanık bir durum sergiliyor. Sanki kendisini tüm dünyaya kapatmış ve belli başlı doğruları olan bir adam profili çiziyor. Eskide yaşayan, eskiyi özleyen bir adam. Esas kırılma noktasının kız kardeşinin kendisinin istemediği bir adamla evlenmesi olarak göze çarpıyor. Bu sonuca Setare’nin arkadaşına söylediği şu sözden anlayabiliyoruz; “Babam, biz liseye gidene kadar çok iyi davranırdı. Daha sonra birden bire katılaştı” Bu noktadan sonra baba Azizi Bey, bir anda hayata küsüyor ve hem kendisine hem de çevresine daha katı bir şekilde davranmaya başlıyor. Öyle ki fabrikadaki işçiler bile ondan çok çekiniyor. Sadece bakması bile yeterli hale geliyor.
Baba karakteri her ne kadar katı olsa da içerisinde o iyi yüreğini her zaman saklıyor. Sadece etrafına göstermek istemiyor. Kızın babasından kaçıp halasına gitmesi de Azizi Bey için başka bir sayfanın açılmasına sebep oluyor. Bu sayede hem kız kardeşi ile arasını bir nebze olsun düzeltiyor hem de kızının yaptığı bu basit yanlışı hoş görme şansı oluyor.
İran sineması her zaman toplumsal hayat dersleri veren eserler meydana getiriyor. Oyunculardan hem Ferhat Aslani hem de Mahur Elvend mükemmel oyunculuklar çıkartmışlar. Yönetmen Rıza Mir Kerimi, bir babanın kendi içerisindeki yolculuğunu fazla duygusallığa kaçmadan gerçekçi bir şekilde anlatmış.
Özkan Köprülü