Cennetin Çocukları (Children of Heaven) (1997)
Başarının her ne kadar sadece bize bağlı olduğunu düşünsek de bu filmde başarı küçük bir “kelebek etkisi” dokunuşuyla eleştiriliyor. Başarı kavramını 1997 yapımı Mecid Mecidi tarafından yönetilen bu film üzerinden konuşmak gerekirse öncelikle filmin konusundan biraz bahsetmemiz gerekecek. Bu İran yapımı filmde kahramanlarımız düşük gelirli bir ailenin iki çocuğu olan Ali ve Zehra. Olaylar Ali’nin Zehra’nın ayakkabılarını kaybetmesi ve sonucunda Zehra’nın okula gidecek ayakkabısının olmayışı ve iki kardeşin aynı ayakkabıyı paylaşmasıyla devam ediyor. Birbirlerine ayakkabı yetiştirirken yorgun düşen ve babalarına korkudan ve parasızlık durumu açıklayamayan çocuklar, çözümü Ali’nin koşu yarışına katılıp üçüncü gelme fikriyle bulmaya çalışıyorlar çünkü yarışta üçüncü gelen kişi yepyeni spor ayakkabılar kazanacaktır. Bir ayakkabının başarı sembolü olarak gösterildiği bu filmde başarı problemi Ali’nin katıldığı yarışla ve filmin son sahnesiyle kendini ortaya çıkarıyor.
İster okul yaşantımız olsun, ister iş, başarmaya çalıştığımız şeyin her zaman bireysel olduğunu düşünürüz. Peki ya başarımıza ya da başarısızlığımıza sebep olan etkenler? Etrafımızdaki her şey bizi etkilerken tünelin sonundaki ışığı görmek için kazmaya nasıl devam edebiliriz? Bunun cevabını aslında bize filmimizdeki küçük Ali veriyor. Ali’nin başarısının bireysel olamama sebebi birden fazla elbet. İlk olarak filmde Ali omuzlarına çok fazla yük binmiş bir çocuk olarak görülüyor. Bunun nedeni de babasının ailesini geçindirememe başarısızlığı. Ayakkabıları değiştirmek için kardeşini beklemesinden dolayı okula birden çok kez geç kalıp atılma riski ile karşı karşıya kalan kahramanımız aslında başarılı bir çocuk ve sırf başkasının (babasının) başarısızlığı yüzünden kendi başarısı zedeleniyor. Ali her ne kadar bunun kendi dikkatsizliğinden kaynaklandığını düşünse de dediğim gibi konu aslında daha derinde, başkasının sorumluluğunda olduğunu görülüyor.
Diğer bir örnek olarak son sahnedeki yarışı verebiliriz. Burada yarış gerçekten çok sembolik bir element olarak kullanılıyor. Zehra’nın ayakkabısı nasıl sadece bir ayakkabı olmanın dışında farklı başarı öykülerine ışık tutuyorsa, bu koşu yarışı da Ali’nin kendi içselleştirilmiş, kişisel başarısına ışık tutuyor. Başından beri kardeşiyle ayakkabı değiştirirken, okula ve işe giderken yarış halinde olan Ali bu sefer adı yarış olan bir şeye katılıyor. Onun için koşuşturma hiç de yabancı bir şey değil, hatta bu koşuşturmaları gelecekte katılacağı bu yarışa ima niteliğinde. Ali bu hayat telaşı içerisinde koşu yarışına farkında olmadan hazır hale gelmiş ve gerçekten de bu alanda başarılı olabilecek bir çocuktur. Ama yarışmaya katılmasındaki amaç kişisel değildir. O birinci değil üçüncü olup kardeşi için üçüncülük hediyesi olan ayakkabıları almalıdır. Ali tüm çabalarına rağmen birinci olur ve bundan aşırı derece de üzgündür. Kendi başarısının verdiği hissi yaşayamaz çünkü omuzlarında yük vardır ve bu yük yine başkasının -babasının- başarısızlığının ona yüklediği yüktür. Kendi kişisel başarısı, başkasının başarısızlığı tarafından baltalanır.
Eve üzgün bir biçimde gelen ve kardeşi Zehra’da olanları anlatan Ali kardeşini üzmenin ve kendi başarısının “başarısızlığı” ile acıyan ayaklarını havuza uzatır. Ali’nin ayaklarının etrafına kırmızı balıklar toplanmaya başlar ve bir ayakkabı görüntüsü oluşturur, tıpkı bir önceki sahnede babalarının Zehra’ya aldığı kırmızı ayakkabılar gibi. Babalarının artık sahip olduğu ev geçindirme başarısı, Zehra’ya okuluna gidebilmek için bir çift ayakkabı sağlarken aynı zamanda Ali’ye de hayali ayakkabılar sağlar. Bu ayakkabı metaforu aslında Ali’nin artık kendi başarısı peşinde koşabileceği bir “ayakkabısının” olduğunun göstergesidir.
Birçok sahnede gözlerinize yaşları getirecek bu film, bize aslında çıktığımız serüvende yaşadığımız zorlukları, korkuları ve bizi etkileyen unsurları gözler önüne seriyor. Ali onca soruna rağmen kendi yolunu çizmeyi başardı ve bize geriye almamız gereken dersler bıraktı. Bunlardan ilki çıktığımız yolda asla yalnız olmamamız ve kendi çıkarlarımız için başkalarını ezip geçmenin belki de bizi geriye götürecek en büyük unsurlardan biri olması. Bir diğeriyse hayatımızı ele alırken ve yolumuzu çizerken etrafımızdaki etmenleri görmezden gelmememiz ve hiç durmadan koşmaya devam etmemiz. Umarım siz de Ali’nin yaptığı gibi tüm zorluklara karşı koşmayı hiç bırakmazsınız.
Gizem Gençer, Öğrenci Kariyeri