Birinci dünya savaşının sonlarına doğru Osmanlı ordusunun cepheden çekilmesiyle İngiltere kontrolüne geçen Filistin toprakları tam bir sömürü haline dönüştürüldü. 1917-1948 tarihleri arasında İngiltere eliyle ekonomik ve sosyokültürel erozyonlara uğratılan bölge halkının borçlandırılarak topraklarının ellerinden alınması ve yıl 1948 olduğunda bölgenin hazır bir devlet toprağı olarak Siyonist Yahudilere verilmesi Selahaddin Eyyubi’nin fethinden sonra ikinci kez Filistin’in müdafaasını zorunlu hale getirdi. Sürekli direnen ve topraklarını bırakmak istemeyen müslüman halka sistematik işkence ve yaptırımlar uygulayan yahudiler Filistin’in tamamı ve devamında arz-ı mevud topraklarına sahip olmaya, Filistinli Müslümanlar ise bütün yalnız bırakılmışlıklarına rağmen tükenmeyen enerjileri ile intifadalar düzenlermeye ve şahadete yürümeye devam ediyor.
Bu parağraftan hareketle; İranlı yönetmen Seyfuıllah Dad’ın gözünden 1948 yılı Filistin’inde İngiltere’nin bölge yönetimini Siyonist yahudilere bıraktığı günlerde yirminci yüzyılın en büyük insanlık suçlarından ve işgallerinden birinin başlangıç noktasına bakıyoruz. Batının bütün desteğini arkasında, ortadoğu halklarının derin sessizliğini karşısında bulan siyonist yahudiler mazlum bir toplumun kanları üzerine bir devlet inşaa etmek için bütün insani değerleri unutmaya yemin etmişcesine şedit ve acımasızca katliamlarına başladıklarında, Filistinlilerin topraklarını terk etmelerini istemekle tehtidin yüzünü gösterdiler.
Topraklarını terketmek istemeyen ve direnmeken başka bir çaresi olmadığını bilen Doktor Said ve Gazze’de yaşamaya mahkum edilmiş babası Raşid’in ideal duruşlarına karşın toplumun geneline sirayet etmiş korku psikolojisi Filistinin boşaltılması hususunda siyonist yahudinin işini kolaylaştırıyordu.
Ağır dram olarak izlediğim “Filistin’e Veda” filminde Doktor Said’in ve eşinin öldürülmeleri ardından evinde günlerce aç kalan çocukları bebek Ferhan’ın Varşova’dan gelen yahudi bir ailesinin eline verilmesi ve babaannesi Safiye’nin küçük Ferhan’ı geri alma çabası Filistin tarihinin varoluş mücadelesi üzerinden anlatılıyor.
Hiçbir insani değer taşımayan ve taşımayı zaafiyet olarak gören siyonist yahudi zihniyeti etki alanını genişletmek ve muhtemel engelleri ortadan kaldırmak maksadıyla, Filistin’de sadece müslümanları değil aynı zamanda diğer dinlere mensup insanları da yurtlarından sürmekte ve en ufak bir dirençle karşılaştığında kadın, çocuk ayrımı yapmaksızın öldürmekten asla çekinmemektedir.
Filmin hareket noktasını doktor Said’in bir patlamayı ihbar etmesi olarak belirleyen yönetmen Dad filmin mesajını; dünyada olan bitene karışmayan müslüman problem yaşamaz, metaforu üzerine kuruyor. Siyonist yahudinin ırkçı tutumuna ağır dram bir filimle tepki gösteren yönetmen Dad bu filmle ortaya koymuş olduğu farkındalık için her türlü takdiri hak ediyor.
Filmi izlerken düşünülmesi gereken bir diğer konu ise Hristiyan İngiltere devleti neden bir yahudi devleti kurar. İslam coğrafyasının içine atılan bu virüs küfrün tek bir millet olduğu gerçeğini getiriyor.
İzlenilmesi gereken bu film ile oluşturulan farkındalığın Filistin davası hatırına yayılması gerektiğini düşünüyorum.
Ahmet Kanar