Ali Hazayfer’in yazıp yönettiği romantik komedi-dram filmi “Davul Dengi Dengine” İslam Cumhuriyeti’nin Meşhed kentinde çekilmiş. Film, toplumsal beklentilerin ilişkilerine ayak bağı olduğu iki farklı çiftin hikayesini anlatıyor. Başlangıçta, film, iki ayrı merkezi olan iki farklı hikayeyi anlatıyor görünse de, ilerleyen sahnelerde bu ikisi arasındaki bağlantılar ortaya çıkıyor. Ve bu bağlantıların temel konusu, filmi tatlı bir komedi olmaktan çok öteye taşıyor.
Filmin ilgi çekici yanlarından birisi de küçük sosyal sınıf farklarını sunuş biçimidir. Yani, film, üst ve alt kesimin yaşam tarzı arasındaki farkları incelemiyor; bu iki kesim arasındaki toplumsal farkları inceliyor.
Filmde üç dizi farklı olaylar gelişmekte ve filmin ilk 12 dakikası bu olay dizilerine önsöz niteliği taşımaktadır.
A- Said ve Mahbube birbirine aşık yeni evli bir çifttir. Film zaten -İmam Rıza Mescidinde [1] gerçekleşen- bu izdivaç ve nikah töreni ile açılıyor. Sonraki sahnede ise babasının çeyiz [2] hazırlayamayışı nedeniyle Mahbube’nin eli boş olarak koca evine gitmesinin üzüntüsüne şahid oluyoruz. Mahbube alışık olduğu (buzdolabı, TV, vb.) ev eşyasına sahip değildir artık. Said ise işçi pazarına giden bir alçıcı olduğu için fazla bir gelire sahip değildir; bu sebeple -mutfağı komşuları ile birlikte kullandıkları- bir apartmanda yaşamak zorundadır. Said bunu pek umursamaz görünür ve Mahbube ile birlikte olduğu için çok mutludur.
B- Kasım Maliki, mahkemeye yakın bir yerde fotokopicilik yapar. Kasım 30 yaşlarında neşeli tombul bir kişiliktir. Dul babası ile birlikte yaşar, ki o da neşeli bir kitap kurdudur ancak oğlunun evlenmek için çok geciktiğini söyleyip bundan yakınır. Kasım’ın pek çekici olmayan tipi ve eş seçiminde ince eleyip sık dokuması uygun bir eş bulmasına mani olur. Öyle ki, “keşke şu fotokopi makinesiyle bir kopyamı yapabilseydim” der kendi kendine.
C- Said’in annesi, Banu Hanım, daha yaşlı ve yalnız olan İhtişam Hanım’ın yanında temizlikçi olarak çalışır. İhtişam Hanım ona çok iyi davranıp onu kendisine arkadaş olarak görse de, Banu Hanım, sosyal statü farkından haberdardır ve ona hürmetinde kusur etmez. Daha sonra İhtişam Hanım’ın rahmetli kocasının evinde sahip olduğu az bir gelirle yaşadığını öğreniyoruz. Ama bu gerçek yine de sosyal statüyü pek etkilemez.
İlk sahnelerde iki durum ortaya çıkıyor: karısını mutlu etmek için Said’in maddi durumunu düzeltmeye çalışması ve Kasım’ın eş bulmak için verdiği uğraş. Bu iki durumda da toplumsal beklentilere cevap verme çabasına tanık oluyoruz.
Kasım’ın kız bulma yolundaki sözde yardımcısı, yengesi olan Refet’tir. Refet kaynı için uygun kişi bulmak yerine üst sınıftan zengin bir kız bulma peşindedir. Bu yüzden Refet’in ayarladığı kız isteme merasimleri hüsranla sonuçlanır. Hatta bir tanesinde talip olunan kız şizofreni hastası taklidi yapar.
Sonrasında Kasım’ı kırtasiyesinde görüyoruz, ki Reyhane şikayet formu almak için yanına gider. Reyhane, çeyizini erkek kardeşinin götürdüğünü ve bu yüzden onu hırsızlık suçundan dava edeceğini açıklar. Erkek kardeşinin ona; “Seni şimdiye kadar isteyen olmadı, bundan sonra da istemezler. (Bu çeyiz sana lazım değil.)” dediğini asık suratla anlatır.
Daha sonra öğreniyoruz ki, Reyhane’nin erkek kardeşi bize ilk sahnede tanıtılmış olan Said’dir. Said, ablası Reyhane’nin çeyizini alarak, koca evine eli boş geldiğinden yakınan Mahbube’ye vermiştir.
Her neyse, Kasım doğal olarak Reyhane’nin cazibesine kapılır. İkisi de birbirinin hile-yalan ve gösterişten uzak olan saf ve sade yaşamlarını takdir eder (Kasım, ilkokul mezunu olduğunu, yakışıklı olmadığını vs. açıkça söyler). Kasım, Reyhane’nin doğru kız olduğuna karar verir ve yengesi Refet’ten kız isteme merasimini ayarlamasını ister.
Refet -kayınpederinin iknasıyla- bu işi yapmaya razı olur ve Reyhaneleri ziyarete gider. Ancak sosyete karakterli Refet, Reyhane’nin ailesinin bulunduğu sosyal sınıfı beğenmez, hor görür. Ona göre, ne de olsa, Reyhane, annesi Banu Hanım ile eski bir mahallede küçük bir evde yaşamaktadır ve ne ev kendilerine aittir ne de eşyaları vardır ve Banu Hanım evlerde temizlikçilik yapar. Refet bu evliliği onaylamaz ve Kasım’ın daha iyi durumlu üst sınıf bir aileden kız alması gerektiğini söyler. Refet için evlilik iki kişiden çok, iki ailenin birleşmesidir ve bu iki aile aynı toplumsal sınıftan olmalıdır. Evet; “Davul Bile Dengi Dengine Çalar.” [3]
Reyhane, Refet’in kibirli tavırlarıyla ezilir ve bu yüzden muhtemelen hayal kırıklığı ile bitecek bu evliliği reddeder. Kasım reddedilince çok üzülür ve bu reddin sebebinin kendi tipi veya mesleği olduğunu düşünür. Ancak biz seyirciye şu açıktır ki, Kasım ve Reyhane tam birbirlerine göredir ancak toplumsal önyargı ve beklentiler bu birlikteliğe engel olmaktadır.
Bu sırada Banu Hanım, İhtişam Hanım’ın evini temizlemeye gider ancak yetişemediği rafları temizlemesi için oğlu Said’i de yanında götürür. Said dayalı-döşeli bu güzel eve gidince şaşırır ve vesveseye kapılarak İhtişam Hanım’ın sandığa koymuş olduğu kolyesini çalır. Eve döndüğünde kolyeyi karısı Mahbube’ye verir, kolyeyi alçı işinin ödemesi olarak aldığını söyleyerek.
Hikaye artık hüzünlü bir hâl alır. Kasım ve Reyhane ayrı ve yalnızlardır. İkisi için de farklı isteme merasimleri ayarlanır ancak hiçbirisi de sözde “dengi dengine çalan bu davullar”ı istemez.
Ve tabi ki, İhtişam Hanım çalınan kolyesinin farkına varır ve hırsızın kim olduğunu çok iyi biliyordur. Ancak film -yanlışları açığa çıkarma veya düzeltme yoluyla değil- şefkat ve merhamet tecellileri ile insanı derinden etkileyen bir çözümle sonuçlanır:
- İhtişam Hanım nedamet içerisinde olan Said ile konuşur ve onun zaten zengin olduğunu çünkü kendisini seven bir annesinin, ablasının ve karısının olduğunu hatırlatır. Evet, asıl zenginlik budur. İhtişam Hanım, Said’i affeder ve kolyenin parasını ödemesi(?) için Said’e evde birkaç küçük iş verir. İhtişam Hanım’ın şefkat ve merhamet dolu nurunu gördüğünden Said’in gözleri yaşarır.
- Kasım olan-biten her şeyi derinden düşünerek Reyhane’nin olumsuz cevabının incelikten dolayı olduğunu anlar ve bu ilişkiyi diriltip evlilik teklif etmek için tekrar yola koyulur.
Hikayenin sonunda yine davulun dengi dengine çaldığını görüyoruz, ancak bu denkliğin ruh-kişilik ve karakter denkliği olduğunu, toplumsal-sosyal sınıf ve maddi denklik ile alakalı olmadığını anlıyoruz. Bu filmin başarısı da bu mesajın seyirciye ulaştırmasında saklı.
Sonuç olarak; “Davul Dengi Dengine” adlı İslami İran filmi görünürde sıradan bir hafif komedi filmine benzese de bunun çok ötesinde. Ve film; ilişkiler ve sorunların halli konusunda seyirciyi ruhen uruc ettiren çok güzel felsefi mesajlar içeriyor.
Çaykolik Derviş
Dipnotlar:
[1] İmam Rıza Mescidi ve Türbesi, on iki imamın sekizincisi olan İmam Ali bin Musa Rıza’nın türbesinin etrafında kurulmuştur. Kurulu bu alanda Güherşad Camisi, bir mezarlık, bir kütüphane, Kur’an müzesi, dört havza (ilim merkezi), Razavi İslami İlimler Üniversitesi, zâirler (ziyaretçiler) için koca bir yemek alanı, sayısız namaz yeri ve ibadetgâh ve daha birçok bina vardır. İmam Rıza Mescid ve Türbesi 598,657 metrekare alanı ve 500.000 kişilik kapasitesiyle dünyanın alan olarak en büyük camisi, kapasite olarak en büyük ikinci camisidir.
[2] Ülkemizde olduğu gibi İslami İran’da da çeyiz, Gelin Hanımın ailesince hazırlanır ancak bu çeyiz sadece dikiş ve nakış ve süsleme üzerine değildir. İran’da beyaz eşya ve mutfak eşyaları vb. de bu çeyize dahildir. Erkek isterse çeyiz hakkından vazgeçebilir, tıpkı bayanın da eşinden alması gereken mihr’i isterse maddi olarak belirlememesi veya kocasına hibe etmesi gibi.
[3] “کبوتر با کبوتر، باز با باز” (Güvercin Güvercin İle, Atmaca Atmaca İle) anlamına gelen Farsça deyimden ilham alınan filmin orjinal adı “کبوتر با کبوتر” (Kebuter bâ Kebuter) (Güvercin Güvercin İle)dir. Bunun Türkçe’ye “Davul Bile Dengi Dengine Çalar” deyimi ile çevrilmesi tam yerinde olmuş.