Hazreti Muhammed filmini konuşuyoruz!

Bismihi Teâla.

İran İslam İnkılabından Üstad Mecid Mecidi gibi başarılı bir yönetmen ve ekibinin 5 yıl süren çalışmalarının neticesi olan Hz Muhammed: Allah’ın Elçisi (2015) filmini (bir yıl gecikmeyle de olsa) sinema salonlarımız sunabildi bize. Ve birkaç hafta içinde 500.000 kadar vatandaşımız tarafından izlendi bu harika film. Ki, filmin DVD’si sunulunca ve/veya internete düşünce de daha fazla izleneceğine eminim. Elhamdulillahi, hazâ min fadli rabbi.

Ancak, İslami İran Sinemasına aç olan Peygamber ve ehl-i beyt aşığı halkımızın bu muhabbet ve ilgisi, bazılarının hoşuna gitmemiş olsa gerek. Ki, komşu ülkelere düşman olup, onlarla savaşmamızı hedefleyen bu biçareler; bu amaçla her alanda çalıştıkları gibi, sinema alanında da çalışmalarına son sürat devam etmişlerdir. Öyle ki; satın aldıkları kalemler, ahlaksız Hollywood filmlerini öneriyor ve bu vasıta ile gençlerimizi kimlik ve kültürlerinden ve dolayısı ile komşularımızdan da koparmak istiyorlar. Ve ne zamanki ülkemizden veya komşu ülkelerden (kültürel-ahlaki) bir sinema sunulursa piyasaya; bu değersiz kalemler eleştiriyor bu başyapıtları; feyiz alıp özümüze dönmeyelim, hem de sinema alanında aşağılık kompleksinden kurtulmayalım için. Ki, Hz Muhammed: Allah’ın Elçisi (2015) gibi güzide bir İran filmi elbetteki bu eleştirilerden nasibini alacaktı. Film, bazı çanak yalayıcı kişilerce HENÜZ İZLENMEDEN haram ilan edilecek; bazı sözde entellektüellerce eleştirilecekti.

Ve eleştirildi de cennet rayihası saçan bu eşsiz film, pislik böcekleri tarafından. Çünkü, bu doğalarında var böceklerin. Güzel kokuya dayanamaz, çatlarlar öylece. Lakin bizi üzen satın alınmış kalemlerin pislik dolu eleştirileri değildir asla. Onların çatlaması normal.

Bizi üzen şey; filmi beğenen düşünürlerimizin, farkında olmadan filmde fıkhi açıdan veya siyer konularında hatâ var sanmalarıdır. Ki, haddimiz olmasa da onlarla burada dertleşip muhabbet etmek, görüş paylaşmak isteriz. Ki, inşallah bu vesile ile hakikatler ortaya çıkar da bu filmden daha çok feyiz alırız ve çekilecek diğer iki filme de hazır oluruz.

Şimdi, izninizle BUYURALIM İNŞALLAH..

Filmde olduğu varsayılan fıkhi ve islam tarihi konulu yanlışları birlikte inceleyelim.

Beğendiğiniz bu filmde gördüğünüz veya görülen hatalar nelerdir? Yorum olarak yazar mısınız?

Teşekkürler.

“Hazreti Muhammed filmini konuşuyoruz!” üzerine 32 düşünce

  1. Filmde Abdulmüttalib ve Ebu Talib ön planda iken neden Hz Ömer ve Hz Ayşe gibi sahabeler yok? Bunu anlamıyorum. Halbuki bu sahabeler siyerde sürekli gündemdedir.

    1. Film Hz. Peygamber’in (s.a.a) çocukluğunu anlatıyor. Halife olmayan sahabelerden de bahsetmiyor, şiada daha ön planda tutulan (selman-ı farisi, ammar bin yasir, mikdad, habbab, vs) gibi sahabelerin hiçbirinden bahsetmiyor, Hz Peygamberin ilk eşi olan Hz. Hatice’den de bahsetmiyor.

      Çok garip! Gulatı şia (aşırı şiiler) yönetmeni sünni kaynaklardan çok yararlandın diye eleştiriyor. Emevi sünnileri de şiiliği yaydığını söyleyerek eleştiriyor 🙂

    2. Bismihi Subhaneh.

      Bu film, İran İslam İnkılabının Hazreti Resul (asm) hakkında çekeceği üç filmin ilkidir ve dolayısı ile Hazreti Peygamberin çocukluğunu konu alıyor. (Diğer iki film ise yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerini işleyecektir)

      Ve böylece Hz Ömer ve Hz Ayşe gibi sahabelerin neden ilk filmde yer almadığı anlaşılıyor. Çünkü, bu zatlar, filmde işlenen zaman diliminde (Peygamberin çocukluğu zamanında) henüz doğmamış kişilerdir.

      Peygamberimizin yetimane çocukluğunda hayatında dört kişi çok yakınında olmuştur. Annesi Amine, sütannesi Halime, dedesi Abdülmüttalib ve amcası Ebu Talib. Ki zaten film de bu karakterler üzerine odaklanarak ilerlemektedir.

    3. Unutmayalım ki ‘Peygamberimiz, Hz. Ebu Bekir ile 20’li yaşlarda tanışarak arkadaş oldu. Keza Hz. Ömer deseniz zaten Peygamberimizden 10 yaş küçük. Hz. Osman da 9 yaş küçük.

      Bu filmde Peygamberimizin 13 yaşına kadarki dönemi anlatılmış. Dolayısıyla bu karakterlerin filmde olmaması gayet doğal.

      Ne yazık ki birçok kişi filmi Sünni-Şii çerçevesinde yani mezhepçilik yaparak değerlendiriyor. Hal böyle olunca da ”Kim çevirmiş? Bizden değil mi? O zaman kıhtır o” yorumları kişilerin akıllarına egemen oluyor..

    4. Adı geçen ve siyasete karışmış olan bu birkaç sahabe (Hz Ebubekir, Ömer, Osman ve Aişe validemiz vs.), çekilecek diğer iki filmde gösterilirse; eminim yine bu sözde sünniciler bu defa “vay şiiler! niçin filmlerinde sahabeleri gösteriyorlar?” diye vaveyla koparacaklardır.

      Çünkü bunların amacı üzüm yemek değil, bağcıyı döğmek. Aksi halde; aynı itirazı “ÇAĞRI” filmine de getirirlerdi. “Filmde neden Hz Ebubekir, Hz Ömer, Hz Osman, Hz Ayşe.. yok da film sadece Hz Hamza rolü üzerinde dönüyor?” diye sorarlardı. Ama nedense bu soruyu soran hiç olmadı. Demek ki, bunların derdi sahabelerin anlatılıp anlatılmaması değil; bunların düşmanlığı İran İslam Devleti ve onun sunduğu İslami-Ahlaki sinemayadır.

      ves-selam!

    5. filmi taraflı şekilde izlemeyin. filmin sadece başında 10 dk. peygamberlik dönemi anlatılıyor geri kalan kısmı çocukluğunu anlatıyor. kaldı ki peygamberimiz hicret ettiğinde Hz. Ayşe 13 yaşındaydı. Filmin başında gösterilmesi mümkün değil. Peygamberimizin çocukluğunda çoğu sahabe yoktu. Filmin tamamı doğru dememiz de doğru olmaz. Kaldı ki bu toplum Çağrı filmini de izledi, benimsedi. Bu ülkede bu filmi türk yönetmende çevirse gene bir kulp bulurdunuz. Biz toplum olarak bilgideki doğruları değil doğru olmayanları cımbızla ayıklarız. Tutku filmini ayakta alkışlayan bir toplumuz maalesef.

    6. Film genel olarak peygamberimizin çocukluğunu anlatıyor ve peygamberimiz 13 yaşındayken Hz Ömer yeni doğmuş Hz Aişe yok bile. Film de sadece bir kere peygamberimizin çocukluğunu anlatmaya geçmeden önce İmam Ali’nin ismi geçiyor oda Hz.Ebu Talip in “Ali Muhammed’in yanında ayrılma.” demesi.

  2. Filmde aşırı şekilde Yahudi karşıtlığı yok mu? Her taşın altında Yahudiler varmış gibi gösterilmesi ne derece uygun sizce? Hem de Batıya İslam’ı tanıtıp sevdirmek amacı ile çekilmiş bu güzel filmde?

    1. İslam tarihinde ve dinler tarihinde her taşın altında yahudiler vardır zaten. Filmde de bu gerçeğe değinilmiş.

      Dinler tarihinde; Yahudilerin dönekliklerine; zaman zaman tevhid inancından şirke yönelişlerine.. Kendilerine gönderilen hidayet edici Peygamberlere düşmanlık edip onları katledişlerine bakabilirsiniz.

      İslam tarihinde de; Bani Kaynuka, Beni Kurayza, Beni Nadir ve Hayber Yahudilerinin fitneciliklerine.. Ahzab savaşında Müşriklerle bir oluşlarına.. Peygambere düzenledikleri suikastlere bakabilirsiniz..

      Kur’an-ı Kerim bu gerçeği şöyle dile getiriyor: “İnsanların içinde iman edenlere düşmanlıkta en katı olanların yahudilerle müşrikler olduğunu görürsün. İman edenlere sevgi bakımından en yakın olanların ise ‘biz hıristiyanlarız’ diyenler olduklarını görürsün. Bu onların içinde bilginlerin, rahiblerin bulunması ve onların büyüklenmemeleri sebebiyledir.” (Maide Suresi, 82. ayet)

      Film; bu ayetin tefsiri niteliğinde olup, İslam tarihindeki Yahudilerin Peygamber düşmanlığını açıkça resmemektedir.

      Ayrıca; filmde Yahudi bilgin Samuel’in tövbe edişi.. Hz Muhammed’in mucizesine tanık olup ona aşık olması.. Yahudilere verilen güzel mesajlardandır. Yani, kaderlerini çizmek kendi ellerinde. Güzelliğe yönelirlerse güzellik bulacak; günaha yönelirlerse yine lanetlenip cezalandırılacaklardır. (bkz: İsra Suresi, 8. ayet)

      ves-selam.

  3. Filmi izledim ve çok beğendim. Batıya İslamı anlatmada büyük hizmet vereceğine eminim.

    Ancak filmde mucizevi çocuk imajı fazlaca değil mi? Halbuki, “Bana mucize olarak verilen ise ancak Allah’ın bana vahyettiğidir” gibi hadis-i şerifler.. Ve “Kitabı sana indiriyor olmamız onlar için yeterli değil mi?” ve “Seni dalâlette buldu ve hidayete erdirdi” gibi ayetler; Hazreti Peygamberin çocukken mucize gösteremeyeceğini açıkça belirtmiyor mu?

    1. Güzel bir soru. Ancak bilinmelidir ki; Kitap mucizesi yeterli olsa da; insanların dikkatini Resulün sözüne verip; Peygamberin vahiy iddiasının doğruluğuna inanması için mucizeler gereklidir. Yani; mucizelerin gerçekleştirilmesinin temel amaçlarından birisi; insanların dikkatlerini celp etmek ve bu vesile ile kulaklarını sözlerin en iyisi olan Kitab’a aşina kılmaktır. (Konuyla ilgili araştırma için lütfen; Üstad Murtaza Mutahhari’nin “Kur’ani Araştırmalar” kitabına müracaat ediniz).

      Konuya dönersek; Kur’an-ı Kerim’de Peygamber ve velilerin gerçekleştirdiği acayip-harika işler için “mucize” tabiri kullanılmayıp, bunlara “ayet” denmiştir. Ancak biz halk dilinde bunlara mucize diyoruz.

      “Bana mucize olarak verilen vahiydir” hadisine gelince; bu Arapça’nın dil yapısında vurguya dair bir cümledir. Örneğin; Arapça’da “Fatih öğretmendir” cümlesi, Fatih’in herhangi-sıradan bir öğretmen olduğunu belirtiyorken; “Öğretmen, Fatih’tir” cümlesi; “Öğretmen dediğin budur! Yani; Fatih’in yanında diğer öğretmenlerin lafı mı olur?” gibisinden, Fatih’in öğretmenler arasında ön planda olduğuna ve başarısına işaret eder. Yoksa; Fatih’ten başka öğretmen olmadığına değil!

      Tıpkı, bunun gibi; “Mucize Kur’an’dır” hadisi de; başka mucizelerin yokluğuna işaret etmez. Sadece; diğer mucizelerin Kur’an-ı Kerim ile kıyaslanamayacağını bildirir.

      Ayrıca; siyer ve İslam tarihi kitapları; raviler aracılığı ile, Hazreti Peygamber’in (asm) gerçekleştirdiği mucizeleri bir bir kaydetmişlerdir. Ki, bu kitapların en kapsamlısı ve günceli; Üstad Said Nursi hazretlerinin (hadis kitaplarından derleyip oluşturduğu); Mu’cizat-ı Ahmediye risalesidir.

      Mucizelerin bi’setten önce gerçekleştirilmesi sorunuza gelince; bilmeniz gerekir ki buna mâni yoktur. Zira, kâinatın yüzü suyu hürmetine yaratıldığı Peygamberimiz Hazreti Muhammed (asm) daha âlem yok iken seçilmişti. Ve Peygamberimiz (asm) doğumundan itibaren Hanif olarak yaşadı. Örnek olarak; “De ki; Şüphesiz benim namazım da, ibadetlerim de, yaşamım da, ölümüm de âlemlerin rabbi Allah içindir.” (En’am Suresi, 162)

      Doğumu bile mucizelerle dolu olan yüce Resul’ün, Allah-u Teâla için sürdürdüğü hayatının her zerresinde mucizeler gerçekleştirmesinden daha normal ne olabilir? Sizin belirttiğiniz “Seni dalalette bulup hidayete erdirdi” ifadesi aşkla ilgilidir. Yoksa; Hazreti Peygamberin (asm) çocukken -hâşa- sapkınlık içinde olduğuna işaret etmiyor. Tıpkı; namazlarının her rekâtında ve dahi birçok yerde; her gün Fatiha Suresini okuyanların; “Bizi doğru yola ilet!” (Fatiha Suresi, 6) şeklindeki bu duaları; kendilerinin sapkınlık içinde olduğu anlamına gelmediği gibi.

      Umarım anlaşılıyorumdur. Teşekkürler.

  4. Film muhteşem olmuş, burada filmi eleştiren yusuf kaplan vs. zevatlar bu ülkenin ahlakını bozan yeşilçam filmlerine, günümüz filmlerine, ensest ilişkili filmlere, porno filmlerine vs. ne zaman ses çıkardılar. Aklını hocalarının şeyhlerinin siyasetçilerinin cebinde kiraya verenler, sorgulayın, izleyin, eleştirin, olumlu olumsuz her yönünü, ama kendiniz yapın kendiniz akledin.

    1. Çok haklısınız. İnsanlar akıllarını kiraya vermemeliler. Başkalarının kendileri için “düşünüp” karar vermelerine engel olmalılar. Akıl, her birimize ihsan edilmiştir ve her fert kendi aklını kullanıp karar verme yetisine sahiptir.

    1. Tam anlamıyla vahdet odaklı bir filmdi. “Şirk” denilebilecek hiçbir şey yoktu. Böyle olduğunu söyleyenler şemail kitaplarına ne yapmak gerekir bir düşünmeliler…

    2. Resul-i Ekrem efendimizin canlandırılması ile şirkin ne alâkası var anlayamadık. Aksine; belki Hazreti Muhammed’in (s.a.a) canlandırılmasına karşı çıkmak şirk olabilir.

      Çünkü, şirk; yaratıcıya temsil ve şerik koşmak demektir. Ve Peygamber temsil edilemez diyen; ona hâşa bir nevi ilahlık isnat etmiş olur. Halbuki Peygamberimiz bir beşerdir. Ve beşerlerin onu temsil etmesinden daha doğal bir şey yoktur.

      Özetle; temsil edilmesi şirk olan Peygamber Efendimiz değil; Allah-u Teâla’dır. Çünkü; Allah-u Teâla’nın eşi-benzeri yoktur. Dünyada ve ahirette görülemez. Maddi ve manevi olarak tarif-temsil edilemez. Münezzehtir O, kendisine atfedilen her kusurdan.

  5. Filmde Hz Muhammed (sav) temsilinin siması görülmüyor ancak bedeni görülüyor. Aynısı Hz Ali (ks) efendimiz için de geçerli. Acaba, bu şekilde, Peygamber Efendimiz (asm) ile Hz Ali (ra) bir tutulmuş olmuyor mu?

    1. Filmde böyle bir sanata başvurulması onları bir ve eş tutmak anlamına gelmez. Tıpkı sizin ve bizim bu yüce zatların ikisine de “Hazret” dememizin, onları bir tutmak anlamına gelmediği gibi.

      Ancak, şunu da not etmek gerekir ki; -hâşa- mertebe olarak eş olmasalar da bu yüce zatlar birbirinden ayrı değillerdir. Bu sebepledir ki; Peygamber Efendimiz, Hazreti İmam Ali’yi kendisinin kardeşi, vekili ve halefi olarak ilan etmiştir.

      Ve yine bu sebeptendir ki; Kur’an’daki Mübahale Ayetinde (Âl-i İmran Suresi, 61. Ayet) Hz Muhammed ve Hz Ali için “ENFÜSENA” (bizler) tabiri kullanılmış. Bu iki yüce zâtın birlikte ve iç-içe oldukları vurgulanmıştır.

      Bakınız: http://www.islamidavet.com/asura/mubahele-ayeti/

  6. Bu filmi genelde; Peygamberin varlığı ve mesajından rahatsız olan iki güruh eleştiriyor.

    Birincisi; “Kur’an bize yeter” diyen iki yüzlülerdir. Ki; Resulullah’ı (asm) sıradan insan gibi gösterip ümmeti ondan uzaklaştırmak için çaba gösteriyorlar.

    Diğeri ise; Resulullah’ı (asm) güya yüceltip sanki bu dünyada hiç yaşayamayacak ve insanların kendisini örnek alamayacakları, takip edemeyecekleri, bir konuma getirerek yine ümmeti ve insanlığı onun mesajından soyutlamaya çalışmaktadırlar.

    Ve filme eleştiri yöneltip güya Kur’an ve Peygamberi savunmaya çalışanların hedefi Kur’an-ı Mücessem olan Peygamberi ümmetten soyutlamaktır.

    Ancak bu iki güruh da hedeflerine ulaşamamışlardır. Çünkü, Peygamber ve Ehl-i Beyt aşığı halkımızın 500 bin neferi bu güzel filmi seyredip feyizlendi inşallah.

    1. Çok haklısınız. Peygamber filminden genellikle bu iki grup rahatsız oluyor.

      Ve yine haklısınız. Belki de bu sözde yazar-çizerlerin eleştiri bombardumanı; filmin daha çok duyulup yayılmasına vesile olmuştur.

      “Onlar tuzak kurdular. Allah da tuzak kurdu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.” (Al-i İmran Suresi, 54)

  7. Film Hollywood çekimlerine benzemiş. Genellikle sade oluşuyla sevdiğim İran Sinemasına pek yakışmamış.

    1. Kendileri ile işimiz olmadığı için Holywood filmlerini pek bilmiyoruz. Lakin; siz Hollywood filmlerini izleyip bu filmle öyle bir benzerlik gördüyseniz bunda ne sorun var anlayamadık? Bilim ve sanatta benzerlikten daha doğal ne olabilir?

      Hem araştırdığımız kadarı ile öğrendik ki; Üstad Mecid Mecidi; Batılılara tebliğ için çektiği bu filmde onları kendi sanatlarını kullanarak irşad etmek istemiş. Bu sebeple Mecid Mecidi, dünyaca meşhur sanatçılarla işbirliğine girişmiş. İtalyan görüntü yönetmeni Vittorio Storaro’nun gösterişli kadrajları ve Oscar ödüllü Hint bestekâr A.R. Rahman’ın müzikleri eşliğinde bu filmi daha çekici kılmış. Bu çalışma vesilesi ile İranlı ve diğer tüm sanatçı Müslümanları da eğitip geliştirmek istemiş. Ne güzel!

      Düşman esirlerinin serbest bırakılmaları için; OKUMA-YAZMA ve DİĞER İLİM VE SANATLARINI ÜMMİ MÜSLÜMANLARA ÖĞRETMELERİNİ şart koşan Hazreti Peygamber’in (asm) ümmetinin İnkılabi öncülerinden de farklı bir davranış beklenmezdi zaten.

  8. MUHAMMED RESULULLAH FİLMİ; AMERİKA VE İSRAİL UŞAKLARINI VE KALBİ BOZUKLARI DEŞİFRE ETTİ!

    Aşk-ı Memnu ve Kemal Sunal izleyip Şabanlaşmak varken Muhammed Resulullah (asm) filmini izleyip de yoldan mı çıkacaksın!!!

    Peygamber (asm) ilk geldiğinde onu dinlemeyin diyenler, onu gizli gizli dinliyorlardı. Şimdi, Muhammed Resulullah filminde de aynısı oldu. Filmi izlemeyin diyenler, kendilerinin gizli gizli izlediği ortaya çıktı.

    Her gün binlerce gayr-ı ahlaki filmi severek izleyen ya da buna hiç ses çıkarmayanların esas korktuğu şey Peygamberin (sav) soyut olan bir mesajının sanat dili ile somutlaşmasıdır, ki bu peygamberden nefret edenleri gün yüzüne çıkarıyor.

    Çağrı filminde Hristiyan ve Ermeni kökenli Anthony Quinn’i hiç sorgulamadan izleyenler; din, ırk ve mezhep şartı aramayanlar. Şimdi kendilerine yıllarca ezberletilmiş, öğretilmiş olan imanın şartlarında olmayan; mezhebi bir kaygı yaratarak insanları yönlendirmeye çalışanların esas karın ağrılarının ne olduğu ortadadır.

    Eğer bu film Amerikan yapımı olsa idi bu filmi yere göğe siğdırmazlardı. Bakın Amerikalılar ne güzel film yapmış diye reklamını yaparlardı. Niyetlerini bozuk olduğu buradan belli. Ki film ehlisunnet ve şia kaynaklarını esas almasına rağmen İsrailden ziyade filmden korkutanların gerçek niyeti de peygamberin tanınmamasıdır. Bu yazarlar da biliyor 13 yaşında olan bir Peygamberin (sav) sahabesi yoktu? Fakat soruyorlar hani nerede sahabe?

    Amaç üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olunca öküzün altında buzağı arıyorlar. Yoksa 13 yaşına kadar ki çekilmiş ve sadece çocukluğunu anlatan, yüzünü göstermeyen bir sanat eseri hakkında bu kadar korku yaratmakla Peygamber (sav)in mesajı engellenemez. Tam tersine daha çok merak uyandırıp. insanların peygamberin (sav)in bu filminin izlenmesine vesile olur. Nitekim İslam ilk geldiğinde de böyle oldu.

    1. Bahsettiğiniz kimselere laf anlatmak mümkün değil. Çünkü tabi oldukları siyasi şahıslar öyle söylüyor.

      Bunlar Kuran’dan da sünnetten de habersizler. Filmi cahilce eleştiriyorlar.

      “Filmde şii propagandası var, seyretmeyin” diyen bu fitnecileri iyice not etmek gerek.

  9. Hristiyan figürlerindeki gibi şekillendirmeler ve mucizeler.. Film biraz masalsı değil mi sizce?

    1. Bazı konularda Ehl-i Kitap ile İslamın benzerliğinden daha doğal bir şey olamaz. Zira; İslam gibi, yahudilik, hristiyanlık ve sabiilik de birer semavi dindir ve bu dinler kaynağını aynı pınardan almışlardır.

      Zamanla bu dinlerin takipçileri değişse de (ki buna Müslümanlar da dahildir) bazı şeyler sabit kalıp değişmez. Ki, bu şeyler ortak noktaları oluşturur. Ve semavi dinlerdeki, Allah adamlarının (Hizbullah) tanım ve tasvirleri bu ortak noktalardan birisidir.

      Fetih Suresi, 29. Ayet bu semavi dinlerdeki tasvirlerin benzerliğine işaret buyurur:

      “Muhammed, Allah’ın resulüdür ve onunla beraber bulunanlar, kafirlere karşı çetindirler, kendi aralarında merhametli, onları görürsün ki rüku etmekteler, secdeye kapanmaktalar Allah’tan lütuf ve ihsan ve razılık dileyerek. Yüzlerinde, secde eserinin alametleri görünmededir ve onların bu vasıfları, Tevrat’ta da vardır ve onlara ait bu vasıflar, İncil’de de var; adeta ekilmiş bir taneye benzer ki filiz vermiştir, derken filizi kuvvetlenmiştir, derken kalınlaşmıştır da dümdüz boy vermiştir, gövdelerine dayanıp yücelmiştir; ekincileri şaşırtır, sevindirir, kafirleri, bununla kızdırıp yerindirmek için. Allah, inananlara ve iyi işlerde bulunanlara yarlıganma ve pek büyük bir mükafat vaad etmiştir.”

      İşte görüldüğü gibi; Tevrat, İncil ve Kur’an’ın.. Ve dolayısı ile Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam gibi İbrahimi dinlerin yüce insanları tasvir ve tarifleri birbirine benziyor. Çünkü, enbiya ve evliyanın ahlaki güzellikleri bedenlerine de yansımıştır. Bu sebeple tüm semavi dinlerde yüce insanların tasvir ve şekillendirmelerinin neden benzer olduğu açıklığa kavuşuyor.

      Filmin mucizelerle dolu olmasına gelince; Hz Muhammed’in (s.a.a) hayatı mucizelerle doludur. Ki bu kayıtlı mucizelerin çoğu Mucizat-ı Ahmediye adlı risalede bir araya getirilmiştir. İsteyenler bu risaleye müracaat edebilirler.

      Aslında ne tesadüf ki filmin yönetmenine de benzer bir sual sorulmuş; o da Hz Peygamberin (s.a.a) mucizelerine değinerek, Resul-i Erkem’in Miraç hadisesini yaşayan bir tarafı olduğunu söylemiştir.

      Bkz: Mecid Mecidi: Bırakın, İzleyenler Karar Versin

  10. Filmi izledim ve cok beğendim. Her ne kadar gereksiz yere eleştiren bağnazlar olsa da filmi güzel yapmış.

    Peygamberimizin çocukluk ve gençlik dönemini çok iyi yansıtmış. Tabi Peygamberimizin hayatını anlatmak film karelerine sığmaz ama bir çok ince noktalarını anlatmış filmde.

    Amerikan filimlerini izlemek yerine bu tarz filimleri izlemek özümüz açısından güzel bir şey.

  11. Hakkında çok konuşulan, büyük tepkiler verilen, hatta “izlemeyin ve çocuklarınıza da izletmeyin, şia yanlısı” denilen bu filme gittim.
    3 saat 10 dk. boyunca filmde bu tepkilere sebep olabilecek herhangi bir detayı gözlemlemeye çalıştım.
    Film İslamiyete ağırlık vermemiş.
    Hz. Muhammed’in yüzünü göstermemiş, seslendirmemiş.
    Şia mezhebini anlatmamış.
    Din savaşlarını vurgulamamış.
    Din ayrımı yapmamış.
    Başka dinleri yargılamamış.
    Politika yapmamış.
    Duygu sömürmemiş.
    *İnancın gösterişten uzak olduğunu,
    *Bencil olmamayı, her şeye rağmen doğrudan şaşmayı, paylaşımcı olmayı,
    *Tüm dinlerin Allah’tan geldiğini ve onun gönderdiği elçilerin, tüm insanlığın peygamberleri olduğunu, dine göre peygamber ayrımı yapılmaması gerektiğini,
    *Her mezhep ve dinde, Din’i, ticari ve iktidari çıkarlar için kullanan din istismarlarının olduğunu,
    *Din’in, çoğu insanın kalbinde değil de, dilinde olduğunu,
    *Bir çocuğun masumiyetini,
    *Doğurmadığı halde bir kadının Annelik duygusunu,
    *Kanından olanın ihanetini, kanından olmayanın merhametini,
    *İnsanın içindeki manevi eksiklikleri, hiç bir zenginliğin dolduramayacağını,
    *Töreyi,
    *Sevgisizliğin insanı nasıl kötüleştirdiğini,
    *Sevginin insanı nasıl iyileştirdiğini,
    *Adaleti,
    *Aşkı,
    *Evrenin ve doğanın, yaptıklarımızın karşılığını verdiğini,
    *İlahi adaleti
    Kısaca bu film dini değil, imanı anlatmış.
    Mütedeyyin olmasam da bu filmi takdirle karşılarken, sözde tam Müslüman olan insanların yerden yere vurmasına üzüldüm. Üstelik çoğu filmi izlememiş bile… izlemeden eleştirmek, izlememek, izlettirmemek bir önyargıdır. Birilerinin “izleme” “okuma” “yap” “yapma” “doğru” “yanlış” dediğinde bunu uygulamanız sizi “gerçek bir dindar” yapar mı?
    Allah hepimizin yardımcısı olsun.

    1. Hayır, efendim, çok haklısınız. Düşünmeden, araştırmadan, sorgulamadan hareket etmek. Aklımızı, rumuzuzu ve bedenimizi başkalarına teslim etmek “gerçek dindarlık” değil, aksine küfürdür. Şöyle ki:

      Tevbe suresi 31. ayette bazı Hristiyanlar için “Onlar Allah’ı bırakıp bilginleriyle rahiplerini tanrı edindiler..” ifadesi geçmektedir.

      Nitekim, eski bir Hristiyan olan Adiyy b Hatem (r.a) Hristiyanların böyle bir şey yapmadığını söylemiş, Hz Peygamber (saa) ise cevaben şöyle buyurmuştur:

      “Fakat onlar (bilginler) onlara (halka) herhangi bir şeyi helal kıldıkları zaman helal, haram kıldıkları zaman da haram olarak kabul ediyorlardı.”

      Yani; araştırıp soruşturmak ve düşünüp karar vermek yerine; aklımızı sözde hocalar ve bilginlere teslim edersek ve onların “Helaldir yapın veya haramdır yapmayın.. İzleyin, izlettirin veya izlemeyin, izlettirmeyin..” gibi sözlerine teslim olursak, biz de bu sözde hocaları ve yazarları ilah edinmiş ve küfre girmiş oluruz, Allah korusun.

      Ama şükür ki, sizler gibi olan halkımızın Allah’a imanı sağlamdır. Akıllarını sistemin hocalarına ve yazar-çizerlerine teslim etmemişler. Bağımsızca düşünüp kendileri karar veriyorlar.

      Güzel yazınızda da bunu gördük. Allah razı olsun.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir