admin tarafından yazılmış tüm yazılar

Gülçehre

Tam bir başyapıt niteliğinde olan bu film baştan sona dram kokuyor. Müthiş bir aşk, müthiş bir azim…

Yönetmenliğini Vahid Musaiyan’ın üstlendiği 2011 yılı İran yapımı olan bu eser gerçek bir hikayeden alıntıdır. Filmin baş kahramanlarından Eşref Han, ülkedeki iç savaşa ve Afgan talibanlarının tüm zalimliklerine ve uyarılarına rağmen dedesinden babasına, babasından da kendisine miras kalan Gülçehre Sinemasını yeniden açarak insanları bir nebze olsun eğlendirmek ister. Ancak, taliban; ahlaki değerlerin bozulacağı ve ortalığın fesada bürüneceği bahanesiyle Afgan film arşivini yok etmek istemektedir bu nedenle de sinemanın açılış gününde taliban örgütlerince bombalı saldırı gerçekleşir ve bir çok kişi katledilir.

Eşref Han, bölgede doktorluk yapan, daha önce bir savaşta eşi şehid olan Ruhsare’ye aşıktır. Ruhsare de ona karşı çok saf ve derin duygular beslemektedir. Sinema saldırısında Eşref Han, Ruhsare ve dostları kaçmayı başarır, bir süre saklanırlar ancak bu durum fazla sürmez ve yakalanırlar….

Eşref Han, taliban örgütünün başı Molla Kadir tarafından kurşunlanarak katledilir. Ruhsare’yi ise zorla kaçırarak nikahlar ve ondan bir kızı olur. Ruhsare kızının adını Gülçehre koyar. Bir süre sonra oradan kaçar… aklında ve kalbinde hep Eşref Han vardır…

Filmde yobaz zihniyetler yüzünden kararan hayatlar, ölen insanlar, ve tabi ki cehalet gözler önüne seriliyor. Bu denli sıkı yönetimin bulunduğu yerlerde bile aşkın yeşerebileceğini, umudu, azmi ve sabrı öğretiyor…

Kesinlikle izlenmeye değer bir film, akıcı, sürükleyici, izleyiciyi sıkmayan bir profesyonellikle işlenmiş. Filmi izlerken bir yandan Eşref Han ve Ruhsare arasındaki aşk nedeniyle duygulanıp, bir yandan da haksızlıklar sebebiyle sinirden yerinizde duramayabilirsiniz.

Sevgili film severler biz Yeni Kaynak ekibi olarak gerçek bir hikayeden alıntı olan bu filmi sizler için derleyip sayfamızda yayınladık. İran filmlerini izlemekten zevk alanların tek adresi olmaya adayız. Sizin memnuniyetiniz bizim için değerlidir.

İyi seyirler dileriz…

Sevcan

Senin Dünyanda Saat Kaç?

Geçmiş ve gelecek arasında gidiş gelişlerle dolu bir aşk filmi. Senin Dünyada Saat Kaç?

2014 yapımı Fransızca ve Farsça dillerinde çekilmiş olan İran Filmi; Senin Dünyada Saat Kaç? Filminin samimi ve içten duygular içermesinin en önemli sebeplerinden bir tanesi hiç şüphesiz başrolleri İranlı meşhur oyuncu Ali Musaffa ile eşi Leyla Matemi’nin oynaması olmuştur. Bu iki oyuncunun gerçek hayatta karı koca olması filme inanılmaz duygular kazandırmıştır.

Felsefi ve Romantik olan bu film de Guli 20 yıl sonra Fransa’dan memleketine döner. Ve yıllardır kendisine âşık olan ancak bunu hiç belli edememiş “Divane Ferhat” ile tanışır. Film bu noktadan sonra Ferhat’ın Guli’ye her şekilde sevgisini belli etmeye çalışması ile devam eder. İlginç tavırları sempatik hareketleri ile Guli’nin dikkatini çekmeyi başaran Ferhat çocuklukta aynı sınıfta okuduğu Guli’ye dair tüm anıları biriktirmiştir. Guli’ye ait bütün eşyaları 20 yıl sonra Guli’ye gösterdiğinde Guli’ye gerçekten de deli gibi aşık olduğunu ispatlamıştır.

Gerçek aşkın tene dokunmak olmadığı saf kalp ile sevmenin mümkün olduğunu gösteren bir İran filmi izlemenizi kesinlikle tavsiye ediyoruz.

İyi Seyirler Dileğiyle…

bilgiliyazar

Senin Dünyanda Saat Kaç?

Umut veren İran sinemasından duygusal bir film daha; Senin Dünyanda Saat Kaç? İlham veren oyunculardan farklı bir aşk hikayesi. Tek gecelik aşkların yaşandığı günümüze tezat masum bir anlatım.

Kökleri İran’da olan genç güzel bir kadının eve dönüş hikayesini duygusal bir çerçeveden izliyoruz. Kahramanımız Güli annesi Havva’nın ölümüyle yaşadığı Paris’ten kaybettiği ailesinin evine İran’a döner. Döner dönmez eski bir çocukluk arkadaşı tarafından karşılanır, Ferhat. Ferhat; yarı deli, yarı sanatçı ruhu, sevgi dolu bakışları ve hayatı sorgulatan sorularıyla Güli’nin kafasını karıştıracaktır. Oysa Güli’nin Paris’te Antoine adında bir erkek arkadaşı vardır.

Ferhat aslen çerçevecilik yaptığı halde dükkanı yağlı boya tuvallerle doludur. Felsefe ve sanat ruhuna işlemiştir. Aynı zamanda Fransızca dersler vermektedir. Entellektüel açıdan tam donanımlı deli Ferhat, Güli’nin sevdiği şarkıyı yıllar geçmesine rağmen unutmaz ve her fırsat bulduğunda bu şarkıyı Güli’ye fısıldar. “Kara gözler… Derin gözler… Gelmemi bekleyen gözler… Tüm sırlarımı bilen gözler…”

Ferhat, Güli’ye yıllardan beri aşıktır ve Güli yokken Güli’nin annesi Havva ile bolca vakit geçirir, Güli’nin sevdiği sevmediği her şeyi öğrenir. Çocukluklarından beri tanıştıkları için Ferhat, Güli’yi gözlemlemiş, hafızasına sevdiği şeyleri yazmış, onun farklı ve özel olduğunu hissetmiştir. Kışın sobanın üzerinde yanan portakal kabuğu kokusunu Güli küçükken çok sevdiğini söylemiştir ve bir sahnede küçük Ferhat okul teneffüsünde portakal kabuklarını sobanın üzerinde kurutur, o tam bir romantiktir.

Ferhat’ın tüm hayalleri Güli’ye doğrudur. Filmde tüm bunları küçük detaylarla vermeleri izleyici filme bağlamakta Ferhat’ın hayallerinin canlandırıldığı sahneler tatlı bir dokunuş hissi yaratmaktadır. Ferhat’ın sakladığı bavuldan çıkanlar Güli’yi çok şaşırtacaktır. Aynı zamanda Güli annesi hakkında bilmediği tüm sırları yavaş yavaş öğrenecektir.

Film İran’ın kuzeybatısında Gilan Eyaleti’nin yönetim merkezi Reşt’te geçmektedir. Reşt Hazar Denizi kıyısında önemli bir ticaret ve turizm merkezidir. Dolayısıyla filmde mekan olarak bol ağaçlı, deniz ve martıların olduğu güzel bir şehri de tanımış oluyoruz. Filmi izlerken doğunun mistik gizemli yanını, kültürel ögelerini de görmek mümkün. Balık pazarı, renk renk baharatlar, oymalı dolaplar, dantellerle örtülü mobilyalar aslen doğudan biraz da kendimizden bulabileceğimiz küçük detaylar.

Sahnelerde kullanılan müzikler sahnelere tam anlamıyla oturmuş, sahnelerde geçişi sağlamakta oldukça başarılı. Hem hüznü hem neşeyi müziklerle birlikte daha iyi hissediyoruz. İran’ın sanata verdiği değeri filmin her detayında gözlemlemek mümkün. Filmde İranlı başarılı, üniversite mezunu gençlerin neden Avrupa’ya gittikleriyle ilgili konuşmalara rastlıyoruz ve hak veriyoruz.

İran’ın kültürünü, adetlerini, geleneklerini öğrenmek isteyenler için güzel bir film. Filmin zaman zaman geçmişe gidip bazı olayları açıklaması filme farklı bir nostalji katıyor. Filmin adı neden “Senin Dünyanda Saat Kaç?” bunu küçük sürprizlerle filmin sonlarına doğru anlıyoruz. Samimi oyunculuklarını ortaya koyan Leyla Hatemi ve Ali Musaffa’dan gerçekten izlenmeye değer bir film.

Ceren Kurt

Altın ve Bakır

Altın ve Bakır filmi tüm Müslümanların izlemesi gereken, İslamı çok güzel yorumlamış filmlerden birisi. Film çok güçlü, insanı derinden etkileyen bir senaryo ile karşımıza çıkıyor.

Tahran’a medresede eğitimi alıp kendini yetiştirmek için ailesiyle gelen Seyyid Rıza günlük hayatına alışmaya çalışır. Medrese ve ev arasında mekik dokumaya başlar. Evde olduğu süre boyunca da eşi Zehra’ya ev işleri ve çocuk bakımında yardımcı olmaya çalışır fakat pek beceremez.

Zehra ise iki çocuğu için çırpınan, günlük ev işlerini yaparken eve fazladan gelir sağlamak için halı dokuyan müşvik bir eştir. Tertemiz bir kalbi vardır Zehra’nın. Karşı komşusunun down sendromlu diye dışlanan torunuyla bile elinden geldiğince ilgilenmeye çalışır.

Fakat Zehra’nın sağlığında yolunda gitmeyen bir şeyler vardır. Ellerinde ve ayaklarında uyuşmalar başlar, gözleri yeterince göremez olur. Bir gece ansızın yürümekte güçlük çekmesiyle Seyyid eşini hastahaneye götürür. Maalesef burada acı gerçekle karşılaşacaklardır. Zehra MS (multipl skleroz) hastası olmuştur. Seyyid’e bu nörolojik hastalığın Zehra’nın felç olmasına yol açabileceği söylenir. Bir anda dünyası başına yıkılan Seyyid ne yapacağını şaşırır fakat ilgilenmesi gereken çocukları vardır. Böylece tüm ev işleri ve çocuk bakımı Seyyid’in üzerine kalır. Bir yandan hastahaneye koşan bir yandan evde çocuklara yemek pişiren vefakar bir babaya dönüşecektir.

Filmde Seyyid’in haline üzülürken bir yandan da günlük hayatla verdiği kavgaya gülmeden geçemeyeceksiniz. Seyyid üzerine düşen vazifeyi yapmaya çalışırken para sıkıntısı sebebiyle Zehra’nın yarım bıraktığı halıyı dokumaya başlar. Arkadaşı Hamid halıyı satması için ona bir müşteri bulur. Zor günlerde arkadaş desteği ona iyi gelecektir.

Karı koca arasında olması gereken saygıyı sevgiyi anlayışı Altın ve Bakır filminde fazlasıyla buluyoruz. Günümüzde unutulmaya yüz tutmuş değerleri bu film bize tekrar hatırlatıyor. Örnek alınacak sahnelerle karşılaşıyoruz. Evlenirken verilen sözlerden hastalıkta ve sağlıkta sözünün ne anlama geldiğini bu filmde daha iyi anlıyoruz.

Özellikle Zehra Sadat rolüyle müthiş bir performans sergileyen Nigar Cevahiriyan’ın oyunculuğu izlemeye değer. Multipl skleroz hastalığının ilerleyişini Zehra’nın her karesinde görebiliyoruz. Zehra evine tekerlekli sandalyede döndüğünde minik kızı bu durumu kabullenmek istemiyor. Kahrolan Zehra Allah’a isyan etmekten başka çare bulamıyor. Fakat kocasının şefkatiyle bu hastalıkla birlikte mücadele ediyorlar. Bazen bir çıkış noktası bulamasalarda Allah’a sığınıyorlar. Seyyid Zehra’nın yüzünü güldürebilmek için elinden geleni yapıyor. Para konusunda sıkışık olduğu halde ona birbirinden güzel hediyeler alıyor. Zehra’ya gözü gibi bakıyor.

Film hepimizi dünya, yaşam, amaçlarımız, ailemiz ve sevgi hakkında düşünmeye sevk ediyor, hepimizin başına gelebilecek böyle bir olayla nasıl başa çıkabileceğimizi anlatıyor. “Onun aşkının kimyasından bu kara yüzüm altın oluverdi. Evet; senin lütfunun mutluluğuyla toprak altın olur. İnsanların arayıp durduğu bu kimya, aşktır. Ve aşk ilmi hiçbir kitapta yazmaz!”

Ceren Kurt

Zenginlik Sevgidendir

Aşk nedir? Kimimize göre kalp çarpıntısı kimimize göre bağlılıktır. Sevgiyse karşılığı beklenmeden içten gelerek gösterilen duygulardır.

Kimileri ya bunu göremez ya da hissedemez. Onlar için önemli olan tek şey, olmayan benliklerini zenginliklerinin arkasına saklamak. Aslında mutlu olmadıklarını her an aynaya baktıklarında görseler de, bu gerçekten vazgeçmeyi seçerler. Çünkü yüzleşmeye cesaretleri yoktur.

Davul dengi dengine, 2010 yapımı bir İran filmi. Filmi seyrettikten sonra; tüm duyguları aynı anda hissettirebilen bir filmi izlemeyeli ne kadar oldu? diye sordum kendime. Doğallığın ve doğruluğun hala var olduğunu hatırlatan bir eser. “Ne güzel olurdu gerçekten, insanlar ölünce kitap olsalardı. Hayatlarının kitabı olurlar ve sonsuza kadar yaşarlardı.” cümlesi filmi o kadar samimi yapmış ki; çünkü her hayat bir hikayedir ve her bir hikaye okunmaya değerdir. Bu cümleyle insanların ne kadar değerli olduklarının altı özenli çizilmiş. Beni etkileyen bir diğer şeyse filmin sonlarındaki kısımdı. Asıl yoksulluğun, sevgisizlik olduğunu bir kez daha anladım. Bir yudum ekmek, sevildiğinizi bildiğiniz zaman mutluluk getirir. Diğer türlü sadece karın doyurur, ruhu değil… Hırsın aslında mutluluğu öldürdüğünü, sevginin zorla elde edilemeyeceğini ve aşkla karşılaşıldığı zaman pes etmemek gerektiğini ne kadarda ince işlemiş. Yapılan bir hatanın hesabını sormak yerine ders vermeyi tercih etmenin ne kadarda asil ve doğru bir tercih olduğunu yüreğimize işleyen bir yapıt. Bu filme, her sahnede biraz daha bağlanacaksınız…

etkinliksever

Senin Dünyanda Saat Kaç?

2014 de vizyona giren ve sinemaya yeni bir boyut kazandıran “Senin Dünyanda Saat Kaç?” filmi doksan beş dakika boyunca izleyicisi üzerinde bir iz bırakan İran filmidir.

İranlı yönetmen Safi Yezdaniyan’ın kaleme aldığı ve bu sahneye çıkışını yönettiği filmde çok uzun bir süreden sonra hüzünlü bir kadın Paris’ten vatanına dönmektedir ve pek fazla tanımadığı ama kendisi hakkında her şeyi çok iyi bir şekilde bilen bir adamla tanışır.

Başrollerini meşhur İranlı oyuncu olan ve sürekli kendini yenilemeyi başaran Ali Musaffa ve Eşi olan Leyla Hatemi Hanımefendi’nin üstesinden geldiği bu film ile İran’ın temsil edildiği filmler listesinin başlarında gelmektedir.

İzleyicisini tekrar sinemaya ve film kanallarına yenikaynak.com ile kendini tıpkı bir roman gibi tekrar tekrar izlettirmektedir.

Senin Dünyanda Saat Kaç?

“Kara gözler, derin gözler, gelmemi bekleyen gözler, tüm sırlarımı bilen gözler”

Senin Dünyanda Saat Kaç? naif bir bekleyişin hikayesi. İranlı yönetmen Safi Yezdanian’ın yazıp yönettiği filmin baş rol oyuncuları; Leila Hatemi, Ali Musaffa ve Zehra Hatemi. Bir belgesel yönetmeni olan Safi Yezdanian’ın ilk uzun metrajlı filmi olan Senin Dünyanda Saat Kaç? ünlü yönetmen Ali Hatemi’nin kızı, damadı ve eşinin birlikte yer alması ile dikkat çekiyor. Geçmiş (The Past) filmindeki oyunculuğuyla ses getiren Ali Musaffa bu filmde Ferhat karakterini canlandırırken; 2011’de en iyi yabancı film kategorisinde Oscar ödülü alan Bir Ayrılık (A Seperation) filminin baş rol oyuncusu olan Leila Hatemi, Güli karakterini canlandırmaktadır. Şiirsel bir anlatımla anıların ve eşyaların gücünü işleyen film; Safi Yezdanian’ın belgesel alışkanlıklarından olsa gerek ki sinematografik açıdan İran sinemasının içinde farklı bir tada sahip.

Platonik bir aşkın ve sabırla bekleyişin anlatıldığı film Paris’te yaşayan İranlı ressam Guli’nin, uzun zaman sonra sebebini anlayamadığı anlık bir sürüklenişle memleketi İran’ın Reşt şehrine dönmesiyle başlar. Havaalanından çıkar çıkmaz tanımadığı ancak kendisini tanıdığını hissettiren bir adamın yol göstermesi ile şakınlığa kapılan Güli, çocukluğunu geçirdiği evine gelir. Ailesinden en son annesinin beş yıl önce vefat etmiş olduğu ve ne kadar kalacağı belirsiz olan o ev için bakım yaptırmaya başlar. Aslında tüm bunlar; Guli, ailesi ile olan anılarını hatırlamak istediği içindir. Zira yaşlı bir tanıdığın ve daha bir çok kişinin annesinin cenazesine neden gelmediği hakkındaki sorusu Guli’nin açık bir şekilde cevap vermemiş olmasına rağmen bir suçluluk ve geç kalmışlık hissiyle İran’a sürüklendiği izlenimini verir.

Havaalanındaki karşılamadan sonra gizemli adam Ferhat’ın kendini hatırlatma çabaları başlar. Ferhat, ona telefonda mırıldandığı, sokak çalgıcısına çaldırdığı bir şarkının tınısında, bir fotoğrafta Guli’ye çocuklukta kendisini ona aşık eden saflığı hatırlatmak ister. Guli hakkında bu kadar çok şey bilmesinin sebebi ise filmdeki flashbacklerde anlaşılmaktadır. Guli’nin yokluğunda annesiyle ilgilenir, Havva Hanım’ın kızına olan özlemini dindirmeye çalışır ve Guli’ye ait her şeye kıymet verir.

Guli’nin küçük bir çocukken öğretmenin “kış mevsimi ile alakalı en çok neyi seviyorsunuz?” sorusuna bütün çocukların oyun, eğlence, tatil cevaplarından farklı olarak “kışın yanan sobanın üzerindeki portakal kabukları” olduğunu söylemesi Ferhat’ın onun ruhunun inceliğini farkedip onu sevmesine neden olur. Küçük Ferhat’ın aşkı ise okulun sobasının üzerine koymak için portakal getirecek ve fen bilgisi derslerinde öğrendiklerinden yola çıkarak buharlaşıp kar bulutları oluşturmaları için bahçeye kapların içinde su dolduracak kadar yoğun ve zariftir.

İnsanı aşk üzerine daha sofistike düşünmeye yavaşça çekerek, imgelem zenginliği ile eşyanın tinselliğini bariz bir şekilde öne çıkaran “Doğu” aşklarını hatırlatan bu romantik film muhakkak izlenmeli.

“Kendi sesi, benim ismim, Guli’nin dilinde..” Ferhat

Ayşe Erçetin Erkoç

Senin Dünyanda Saat Kaç?

Senin Dünyanda Saat Kaç? (2014)

“Kara gözler, derin gözler
Gelmemi bekleyen gözler
Tüm sırlarımı bilen gözler”

Bir satırı eksik başlar şarkı. Gil-i Gül’ün hatırlayamadığı o cümle artık tek bir kişinin kalbinde saklıdır: Deli Ferit’in. Ferit, çocukluğundan itibaren her anını gözlediği Gil-i Gül’ün yanında olmak için her şeyi yapar. Kimi zaman bulut olup da yağmur yağsın diye su kaplarını doldurur, bekler. Kimi zaman geçmişe dair anıları saklayarak Gül’ün annesinin arkadaşı olur.

Gil-i Gül’ün balık almak için uğradığı Pazar yerinde Ferit’i gördüğü zaman söyledikleri tüm bunları doğrular nitelikte: “Koruyucu meleğim burada olduğumu biliyor mu?”

Gil-i Gül Fransa’dan memleketi İran’a kendisinin de bilmediğimi bir sebeple kısa bir süre için döner ve Deli Ferit’le daha ülkeye adımını atar atmaz karşılaşır. O Ferit’i hatırlamaz ama Ferit onu adeta bir şiir gibi ezberlemiştir. Gül’ün annesi kısa bir süre önce vefat eder ve kızının geldiğini göremez. Bu yüzden midir bilinmez, Ferit’le aralarında ilginç bir arkadaşlık bağı kurulur. Ferit aşkın bekleyen halidir, vazgeçmeyen hali. Kendisi de öyle der: “Beklerim işte, başka ne yapabilirim ki?”

Gül ve Ferit arasında yaşananlar bir tarafın hatırlama çabalarıyla, diğer tarafın ise hatırlatma çabalarıyla devam eder.

Film 2014 yapımı ve 101 dakikadan oluşuyor. Başrolleri Leyla Hatemi ve Ali Musaffa paylaşıyor. İkili aynı zamanda gerçek hayatta da evli. Hatemi 2011’de yardımcı karakter rolünde olduğu “Bir Ayrılık” adlı filmle 61. Berlin Film Festivalinde “En İyi Kadın Oyuncu Gümüş Ayı” ödülünü kazandı.

Ali Musaffa 2013’te Oscar ödüllü yönetmen Asğar Ferhadi’nin ilk yabancı dilde çekilmiş “Le Passe” (Geçmiş) adlı filminde rol aldı ve Mayıs 2013’te Cannes Film Festivali’ndeki prömiyere katıldı. Ardından da son olarak “Senin Dünyanda Saat Kaç?” adlı Safi Yazdanian’ın yönetmenliğindeki filmde eşiyle beraber oynadı.

Gerçek hayatta evli olan oyuncuların samimiyetinin yansıdığı duygusal ve oldukça zarif bir film sizleri bekliyor. Peki filmde tam olarak neler oluyor?

Aslında zaman içerisinde azalmak yerine gittikçe güçlenen bir aşkın hikayesi anlatılıyor. Tek taraflı, bazen karşısındakini korkutan bazen de meraklandıran Ferit’in yıllarca içinde büyüttüğü aşk. Tek bir şarkıyla geçmişe dönülüyor ya da eski model bir arabayla bugünde yolculuk yapılıyor. Ve filmin en başında bir cümle kuruluyor, Ferit’in anıları kadar karışık bir cümle:

“Kalp kırmak bir sanatsa eğer,
Sesi ayarsız bir kaz gazel okur.”

Merve Eren

Senin Dünyanda Saat Kaç?

“İlginç bir adam, Havva’cığım.”

“Evet, ilginç. 40 yaşında diğerlerinden farklı olmak ilginç. 20 yaşında zaten herkes şairdir.”

Safi Yezdeniyan’ın 2014 yılında kendi kaleminden beyaz perdeye aktardığı filmin başrollerinde Leyla Hatemi ve Ali Musaffa yer alıyor. İçinde uzak bir aşkın detaylarının işlendiği film izleyiciyi tatlı tatlı gülümsetirken bir anda çocukluğun saf hatıralarıyla hafifçe hüzünlendirebiliyor. Oyunculukların doğallıklarıyla hikayeyi daha da güçlendiren film 95 dakika.

Güli Fransa’dan yıllardır ayrı kaldığı ülkesi İran’a dönmeye karar verir. Havaalanında kendisinin tanımadığı ama O’nu çok iyi tanıyan biri (Ferhat) tarafından karşılanır. Güli mahallesine döndüğünde çok da sıcak karşılanmaz. Havaalanında karşılaştığı yabancının ise ilkokuldan beri ona aşık olup söyleyemeyen Ferhat olduğunu öğrenir. Ferhat, ilerlemiş yaşına rağmen evlenmemiş ve kalbinde Güli’nin aşkını gün geçtikçe daha da büyütmüştür. Hatta mahallede adı “Divane”ye çıkmıştır. Komşuların meraklı sorularından ve Ferhat’ın kendisine takıntısından bunalan Güli zor günler geçirirken hayat akmaya devam eder.

“Senin bilmediğin ama senin hakkında her şeyi bilen biriyle tanışmak çok zor.”

Bilenle bilmeyen, geçmişle günümüz, hayalle gerçek arasında geçen filmin kırılma noktalarından biri Güli’ye trafik ışıklarında el sallayan Mihriban Beydir. Güli, bu sessiz el sallayışla adeta şehrine tekrar kabul edilir.

Çocukluk hatıralarıyla dolu bir valiz, buhar öyküsü, Güli’yi kaybetme kabusları, kar yağarken sobanın üzerine konan portakal kabuğu kokusunun ortasında hep çocuk kalmış bir adamın, bir Divane’nin aşkı. İzleyiciyi sessiz, yağmurlu, gri Reşt sokaklarında 40 yaşında şair etmeye niyetlenmiş, müzikleriyle de oldukça doyurucu bir film “Senin Dünyanda Saat Kaç?“.

Gamze Gülmez

Çerçeveli Hatıralar

Yaşanılan duygular önemsemenin ötesine geçerse anılarda bizimle birlikte zaman yolculuğumuza eşlik ederler. Yılların izlerini yanımızda götürmenin ağırlığını üzerimizde hissetmiyorsak, bu aşkın gücündendir.

Kimilerine üzüntü veren hatıralar kimilerineyse yaşamda var olma amacı veriyor. İlk zamanlarda anılar ve umutlarla birleşen yolculuğumuzda, belli bir zaman sonra umutlarımızı bir kenara bırakıp ileriye doğru yürüyoruz. Yıllar bizlere bir şeyleri geride bırakmamız gerektiğini anlatmaya çalışsa da, umutlarımızın tekrar yeşerme olasılığına kaptırıyoruz kendimizi.

Senin Dünyanda Saat Kaç, 2014 yapımı bir film. Konusunu, kabaca bir aşk hikayesi oluşturuyor. Güli 20 yıl sonra Fransa’dan memleketi Reşt’e döner. Eski sevgilisi olan Ferhat onu karşılar ama Güli onu hiç hatırlamamaktadır.

Fransızca ve farsça dillerinin harmanlanmış, eski bir aşk acısının intikam duygusuyla kirletilmediği bir hikaye.

20 yıl kadar doğduğu şehirden uzakta yaşayan Güli, sebebini bilmeden döndüğü şehrinde geç kalmışlığın acılarını ve merakını gidermeye çalışmaktadır.

Yıllarca fotoğrafları çevreleyip onlara hayat veren Ferhat, Güli’nin unuttuklarını hatırlatmaya çalışır. Kendisinin bile hatırlamakta güçlük çektiği anılarını, tüm detaylarıyla Güli’ye hatırlatma çabası, onu korkutmaya yetecektir.

Filmdeki oyuncuların, sinemanın babası sayılan merhum yönetmen Ali Hatemi’nin eşi, kızı ve damadı olması, üstelik başroldeki çiftin gerçek hayatta evli olmalarını, film sonrasında öğrenince, taşlarda tamamen yerlerine oturdu.

Geç kalmışlığın, hatıraların ve geçmişe yolculuğun, felsefe ve romantizm ile yoğurulduğu filmde, olaylar hem bizi şaşırtacak hem de içimize dokunacak cinsten. Kulağımda çalan o şarkı eşliğinde, portakal kokusunu hala alabiliyorum… Yılların biriktirdiği tozsa hala gözümde… Bu filmle birlikte geç kalmış sevgilere ortak olacaksınız.

etkinliksever