Kategori arşivi: İktibaslar

İran Filmleri Üzerine Alıntı Yazılar

Şşşt! Kızlar Bağırmaz!

01

Bugün film izleme aşkıyla yanıp tutuşurken bir arkadaşımın önerisi üzerine bu filmi izlemeye başladım. Kardeşime filmin adını söylediğimde “Tam tersi olmasın o?” lafıyla karşılaşsamda bu filmde farklı bir şeyler olduğunu sezmiştim. Ayrıca İran yapımı olan bu film de İslami kuralları görüyorsunuz. Sosyal yaşantı ile ilgili de bilgi sahibi oluyorsunuz. 105 dakika kadar sürüyor. Göz yaşlarınızı sayamayacağınız bir dolu sahne var. Ön yargılarınızı kenara atın ve okumaya devam edin.

Düğüne birkaç saat kala cinayet!

02

Düğüne bir kaç saat kala gelin hanım hiç tanımadığı birini öldürmüştür. Yargılandıktan sonra konuşmayı, kendisini savunmayı bile reddediyor. Büyük bir psikolojik yükün altında olduğunu daha sonraları öğreniyoruz. Ailesinin yalvararak ikna ettiği bir avukat sayesinde – ilk başlarda onla da konuşmasa da- olayları kadıya anlatıyor.

İşlerine, statülerine takmış ailelerinin ihmalkarlığı yüzünden 8 yaşında iken annesinin çalışanı tarafından taciz ve tecavüze uğruyor. Bu tacizci ise sürekli olarak onun fotoğraflarını çekiyor. Her konuşmak istediğinde, kaçtığında “Şşşt, kızlar bağırmaz. Seni ve aileni rezil ederim.” gibi cümleler ile kızı sindirmeye çalışıyor. Buna rağmen anlatmayı ve bu yükten kurtulmayı isteyerek annesine, öğretmenine gitse de onların yeterince dinleyecek vakti olmuyor. Daha doğrusu ilgileri olmuyor. Sürekli geçiştiriyorlar.

Ancak bu başına gelenler, cinayet için sorgulanırken öğreniliyor. Kirli, hüzünlü, ihmalkarlıklarla dolu geçmişin bir kızın nasıl hayatını kararttığını ve devamında başına gelenleri anlatıyor.

Saygısını kaybedecek olan mağdurlar değildir

03

Bu filmde de olduğu gibi çocuğu tacize uğrayan ancak bunu sırf saygınlıkları etkilenmesin diye gizleyen aileler var. Ana karakterin ailesi öyle görmese de filmdeki diğer kurbanların aileleri sırf bu yüzden gizliyor durumu.

Bu filmde ve gerçek yaşantıda işi için evladıyla vakit geçirmeyip sadece maddi ihtiyaçlarını karşılamayı aile olmak için yeterli sananlar var. Bu kız, ailesinin hatası yüzünden ruhuna derin bir darbe almış ve kısacık ömrünü onu çok seven(?) ailesinin yanlışlığı yüzünden kaybetmiştir.

Aklınız soru dolu

Tecavüzcüsü yakalandı mı? Tacizci öldü mü? O adamı niye öldürdü? Nişanlısı onu affetti mi? Evlenebildiler mi? Sıradaki kurban kim? Niye susuyor kurbanlar? Tüm bu soruların cevaplarını izlediğinizde bir bir bulacaksınız. İzlemek için burayı tıklayın.

Yaren Birsen / kızlar soruyor

Allah Yakındır

خدا نزدیک است (Hüda Nezdik Est) orijinal isimli İran filmi. Başrolde muhitin delisi Rıza (Babek Hamidiyan).

Deli diyorlar ona ama öyle değil. Rıza diğerlerine göre coşkulu yaşıyor.

Rızanın ruhu, konfora düşkünlük göstermemiş.

Çabalayarak, didinerek günlerinin içini doldurmaya çalışan bir motorsiklet taksi rıza.

Bir gün gözlerinden kalbine giden o savunmasız yolda aşk’a düşer Rıza.

Yeni köy öğretmenine daha ilk bakışta aşık olur.

Her gün, bir sonraki gün onu görecek olmanın heyecanıyla yatağına girer, onu düşünür düşünür ve düşünür.

Unutur her şeyi, onu düşünür.

Altını bir miktar çizeceğim diyaloglar dışında, tasavvufa biraz ilgi duyan herkesin izlemesi gereken bir film.

Filmin yönetmeni Ali Vezirian. Gerek senaryo, gerek oyunculuk ile göz, gönül dolduruyor.

Tabi ilgisi olanlara hitap eden bir senaryo olduğunu söylemek lazım.

Ama eğer ilginizi çekerse izlediğiniz en iyi on filmden biri olması kaçınılmaz.

Filmde Leyla ile Rıza gri bir günün ortasında ağaçların arasında otururken dingin bir diyaloğa girerler;

– ‘Yüreğim kanıyor.., ama, heyhat! Bu yaraya bir merhem yok!’

+ Hafız’ın şiiri.

– Hayır. Bu şiir Seyyid Yahya’nın. Her üzüldüğünde bunu okuyor.

+ Ben de her üzüntülü anımda bir şiir okuyorum:

“Ey, Aşk..! Ateşdir senin nesebin..;

Niteliğin dumandır, kaynağın ise rüzgar..

Su, tufâna dönüştü.. Toprak da küle..;

Senin kokunla ateş rüzgara karıştı…

Şirinsiz her saray, bi sütûn gibi viranedir..;

Ferhatsız her dağ bir saman çöpüdür rüzgarda…

Yedi nesil öteye, tüm atalarımız gâmdı..;

Bize miras kalan hep sonsuz keder oldu..

Rüzgar esince toprağımızdan senin kokun geliyor..;

Sadece sen kalacaksın, biz hepimiz gidince…”

Meyilli olanları, Bab’aziz de anlattığımız o ateşe uçan pervane/yusufçuk gibi yakacak bir sahnedir.

Leyla, bu sahneden sonra Rıza’ya ilgi duyar.

Ama ilgisi sadece merhamet içeriklidir.

Rıza’nın aşkı hala tekil, hala yanlızca kendisini bağlayan bir haldir.

Çok da önemli olmayan bir spoiler olacak ama izlemeden önemsiz olacak, gün gelip Leyla gittiğinde, bir zalime yar olduğunda Rıza kozadaki tırtıl olur. Ve o gün gelir, çıkar kozasından özgür bir kelebek gibi aşkın özüne konar.

– Nereye gidiyorsun, Rıza? Tamamen hazırlanmışsın.

+ Leyla’nın peşinden gidiyorum, Seyyid Yahya. Leyla’yı arıyorum.

– Leyla dün kendi ayağıyla sana gelmişti, sen gitmesine izin verdin.

+ Başka bir Leyla’yı arıyorum.

Kimsenin benden alıp-götüremeyeceği.

İstediğim zaman, kendisiyle konuşabileceğim, bize her şeyden daha yakın olanın..

Eğer aşık olursan, başka kimseye muhtaç olmayacağın (O Leyla’nın)..

– Allah her yerde hazırdır.

Nerede kendini O’na daha yakın hissediyorsan, ona bakmalısın.

Bir yetimle ilgilenince, ya da bir evsize barınak sağladığında, veya bir hasta ziyaretinde, ya da bir kırık kalbe merhem olurken..

+ İkisini birden sevemem. İnsan nasıl olur da Leyla’sız yaşar?

– Herkes Leyla’yı arıyor. Fakat, bazıları hata ediyor. Sadece Allah biliyor.

Ersin Harman, Elazığ Yeni Ufuk Gazetesi

Kızlar Bağırmaz!

Herkese merhabalar,

Birçok insanın belki de çok önceden keşfettiği, benimde keşfetmek için müsait bir zaman dilimini kovaladığım İran sinemasından bir filmi paylaşacağım.

Türkçe çevirisi Şşş! Kızlar Bağırmaz! olan bu film, İran sinemasının en gözde dram yapımlarından bir tanesi olarak dikkat çekiyor. 2013 yılında beğeniye sunulmuş olan filmin konusu ise pedofili…

Bir insanın hayatının daha sekiz yaşındayken nasıl karartıldığını ve bunun psikolojik olarak bıraktığı etkilerin yanı sıra yetişkinlerin çocuklarına karşı ne kadar duyarlı olduğunu düşünmeye davet ediyor. Aslında film üzerine tartışmaya kalksak sanırım bunun sonu gelmez.

Kuracağınız empatinin de etkisiyle sizi gözyaşlarına boğacak bu film, Hollywood’un fantastik filmlerinden sıkılanlar için gerçek dünyanın kapılarını aralayan en iyi yapımlardan bir tanesi.

İyi seyirler…

Bahar Kılıç

Kirazın Tadı

Kirazın Tadı; Abbas Kiarostami’nin yazıp-yönettiği dram türündeki 1997 İran yapımı filmdir.

Minimalist (sadeliğe ve nesnelliğe önem veren) bir yapımdır. Film, gösterildiği yıl, Cannes Festivalinde, Shohei Imamura’nın Yılanbalığı filmiyle Altın Palmiye ödülünü paylaşmıştır.

Filmin Konusu: Bedii bey; zengin, yaşamdan mutlu olmayan ve intihar etmeye karar vermiş biridir. Planını yapmıştır. Bir ağacın altına kazdığı mezarın içine yatacak, aşırı dozda uyku hapı alacak ve uyuyacaktır. Tek istediği ise bir kişinin sabah gelip kendisini kontrol etmesi, yaşıyor ise hastaneye götürmesi, ölmüş ise üzerine toprak atıp, mezarı belli olmayacak şekilde kendisini gömmesidir.

Film boyunca, üç farklı kişiden intiharından sonra ki bu süreç için yardım ister. Onlara para teklif eder. Bu kişiler: Kürt bir asker, Afgan bir ilahiyat öğretmeni ve Doğal Tarih Müzesi’nde çalışan yaşlı bir Türk’tür. Aralarından sadece biri bu teklifi kabul eder.

Hakan ÜZKAT

Aileye Komedimiz Vardır

Hüznün, çoğu kez şiirsel bir şekilde ifade edildiği, gündelik yaşamın basitliğinin kimi estetik dokunuşlar eşliğinde neredeyse birebir perdeye yansıtıldığı bir sinemadan, hatırladığımız kadarıyla hiç komedi türünde yapıtlar izlememiştik. Bu açıdan ‘Ben Salvador Değilim‘, İran sinemasının değişik bir örneği olmuş.

Film, herkesin yapması gereken bir şeyi (bulduğu para dolu çantayı sahibine beklemeden iade etmiş, paranın sahibinin gönderdiği para ödülünü de reddetmiştir) yapan bir öğretmenin, ülke TV’lerince kahraman ilan edilmesinden sonra yaşadıklarını anlatıyor.

Eşiyle birlikte kanal kanal dolaşan Nasır, nihayetinde bir Brezilya seyahati kazanıyor. Bu ödülü de reddetmek üzereyken eşi İlham’ın ısrarıyla çift, küçük kızlarıyla birlikte Güney Amerika’ya yollanıyor. Lakin burada kültür ve inanç farklarından dolayı problem yaşamaya başladıkları noktada, Angela adlı bir kadının Nasır’ı eski sevgilisi Salvador’a benzetmesiyle işler daha da sarpa sarıyor.

‘KONUK OYUNCU’ RİVALDO’

Ben Salvador Değilim‘, kimi bölümleri itibariyle bir hayli sempatik, yer yer de komik ama senaryo çok zayıf. Öte yandan film, İran’ın muhafazakâr insan prototipiyle yüzleşmeyi, evrensel sulardaki zorluklarına vurgu yaparak naifçe de olsa belli noktalarda başarmış. Brezilya’nın eski futbol yıldızlarından Rivaldo’nun da şöyle bir göründüğü ‘Ben Salvador Değilim‘, İran’da üç milyona yakın seyirci tarafından izlenmiş.

Uğur Vardan, Hürriyet

I am not Salvador (2016)

İran sinemasının festivaller dolayısıyla genelde farklı yani politik ve hüzünlü tarafına daha hakim olduğumuz aşikar ama birkaç yıl evvel Van’da yapılan İran Filmleri Festivali’ne katıldığımda İran sinemasının korku, komedi ve aşkla harmanlanmış ve ülke içinde fazlaca izlenen popüler filmlerini izleme imkanı bulmuştum. Ben Salvador Değilim (I am not Salvador) de bu malzemeyi kullanarak komedi yapmaya soyunan filmlerden.

İran – Brezilya ortak yapımı olan filmin büyük kısmı Brezilya’da geçiyor ama klasik Brezilya görüntülerinin yanından yöresinden geçmeden, belirli mekanlarda işi bitirmişler demek doğru olur. Zaten filmin komedisi yani beslendiği kaynak günahlar ve haram üzerinden gidiyor. Yani ‘seks satar’ın başka bir yorumuyla karşı karşıyayız: ‘Seksten kaçar’! Sürekli kadınlardan, onların kendisine dokunacaklarını düşünüp gerilen bir adamın dramı demek de doğru olur hikayeye. Ama film bir yandan da kendi ülkesinde abartılan din olgusuyla da dalgasını geçer gibi. Yani sürekli korumacı, baskıcı ve temkinli davranan bir adamın eğlenmeye çalışması bile trajik duruyor.

Filmin konusuna kısaca değinecek olursak; Naser ülkesinin dini koşullarını fazlaca sahiplenmiş bir adam. Bir gün yaptığı bir iyilik dolayısıyla Brezilya tatili kazanıyor. karısı Elham ve kızı Sogol ile yollara düşen Nasır’ın başına bir benzerlik (Brezilyalı Salvador) dolayısıyla gelmeyen kalmıyor. Angela isimli Brezilyalı kadının kendisini terk eden kocasına fazlaca benzeyen Nasır yalanlar dolanlar ve günahlar arasında bir maceranın içinde buluyor kendisini. Öncelikle hikaye dediğimiz gibi zıtlıklardan ilham alıyor ve orta karar bir komedi dozu taşıyor. Manuçehr Hadi imzası taşıyan filmin bir diğer özelliği de yönetmenin eşi Yekta Nasır’ın da filmde rol alması. Hatta yönetmenin diğer filmlerine baktığımızda Nasır’ın yönetmenin bir numaralı oyuncusu olduğunu görüyoruz. Nasır’ı canlandıran Rıza Attaran da İran’ın tanınan oyuncularından ve aynı zamanda yönetmenlik yapıyor…

Banu Özdemir

Ben Salvador Değilim!

Ben Salvador Değilim (2016) filminin özeti: “Nasır” orta yaşlı inançlı bir öğretmendir. “İlham” isimli eşi ve “Sügul” isimli bir kızı vardır. Bir gün para dolu bir çanta bulur ve çantayı sahibine hiç beklemeden iade eder. Paranın sahibi Nasır’ın bu güzel davranışı karşısında ona bir para ödülü gönderir ama Nasır onu da iade eder ve bunun ardından bir televizyon kanalı onu ve eşini olayı anlatmak üzere programa konuk eder. Nasır’ın eşi İlham sürekli başka bir kadını rüyasında gördüğünü Nasır’a anlatır ancak Nasır bu rüyalara bir anlam verememektedir.

Bir gün Siyamek isimli bir turizm acente yetkilisi Nasır ile temas kurar ve onlarla özel bir konuyu görüşmek üzere kahvaltıya davet eder ve acentesinin bu davranıştan dolayı ona ailesiyle birlikte bir haftalık bir Brezilya seyahati hediye ettiğini açıklar. Nasır önce bu teklifi kabul etmez ancak eşinin ricası üzerine kabul eder.

Nasır ailesiyle birlikte Brezilya’ya gider ancak seyahatin daha başında oradaki kültür farklılıklardan dolayı huzursuzluk duymaya başlar. Ailesiyle birlikte otele yerleştikten sonra Siyamek ile birlikte sahile gider ve dolaşırken “Angela” isimli Brezilyalı güzel bir kız tarafından kovalanır. Nasır kızdan kaçarken eli yüzüne çarpar ve kız ondan şikâyetçi olduğunu sahil polisine anlatır. Nasır neden kız tarafından kovalandığını bilmemektedir çünkü kızın eski nişanlısı olan Salvador’a olan benzerliğinden habersizdir.

Angela bir şartla ona olan şikâyetinden vaz geçeceğini söyler. Angela’nın eski nişanlısı olan “Salvador” onu kandırmış ve onu paralarını alarak kaçmıştır. Angela Nasır’dan kısa süreliğine büyükannesinin önünde Salvador’un rolünü oynamasını ister çünkü büyükannesi hasta ve ölmek üzeredir ve Angela’nın evlenmesi şartıyla büyük mirası ona vereceğini söz vermiştir.

Naser Angela’nın şartını kabul eder ve ailesinin yanına otele döner. Ertesi gün ailesiyle birlikte hayvanat bahçesine gezmeye gider ancak Siyamek ve Angela ile karşılaşır. Eşi Angela’yı görür ve onların neden Nasır’ı aradıklarını sorar ancak Nasır olayı geçiştirir ve onlarla Angela’nın büyükannesini karşılamaya gider. Eşi olaya bir anlam verememiştir ve kızıyla birlikte otele döner.

Nasır Salvador’a benzemek için saçını traş eder ve onun gibi giyinerek Angela ile birlikte onun büyük annesini karşılamaya gider. Nasır Portekizce bilmediğinden ses tellerinin hasta olduğunu ve konuşamadığını ima etmek zorundadır. Büyük anneyi karşıladıktan sonra onlardan ayrılır ve otele döner.

Nasır otele döner ancak yeni kıyafeti ve saç traşıyla eşi ve kızını şoke eder ancak olayı eşine anlatmaz ve sadece bir hayır işi için böyle yaptığını söyler. Nasır uyurken eşi İlham onun elbiselerini inceler ve bir ruj lekesi görür ve Nasır’ı uyandırarak gördüğü rüyaların nedenini anladığını ve Nasır’ın onu aldattığını haykırarak söyler.

Nasır eşine onu yanlış anladığını ve böyle bir şeyin kesinlikle olmadığını kızgınlıkla anlatmaya çalışır ancak İlham ona çok kızgın olduğundan ona küser. Nasır bütün detayları eşine anlatması için Siyamek’i arar ve onlarla buluşma ayarlar.
Siyamek İlham’a her şeyi anlatır ve konu aydınlanır ancak artık bu yardım için Nasır’ın eşi İlham da olaya katılmak zorundadır.

Bu arada Siyamek aslında Angela’ya aşıktır ve onunla evlenmek ister ve bunu da Nasır ve eşine anlatır. Dans öğretmeni olan Angela’nın kimsesi yoktur ve kimsesiz çocukları barındıran bir okul için öğretmenlik yapmaktadır ve o büyük annesinden o parayı da okulun kapanmaması ve devam etmesi için almayı çalışıyor ancak büyük annesinin evlenme şartından dolayı bunu ona söyleyemiyor.

Büyük anne Nasır ve eşini yemeğe davet eder. Nasır eşini kız kardeşi olarak ve Angela da Siyamek’i şoförü olarak tanıtmıştır. Büyük anne bir televizyon programının düzenlediği davet için Nasır ve Angela’nın da katılmasını ister ancak Nasır’ın sahneye davet edilmesi üzerine Nasır tüm gerçeği anlatır. Gerçeklerden etkilenen büyükanne çok etkilenir ve çeki Angela’ya verir ve böylece okul kapanmadan faaliyetine devam eder. Finalde Dünyaca ünlü Brezilyalı Rivaldo okula gelir ve yardımın yanı sıra çocuklara futbol topları hediye eder. Nasır ailesiyle birlikte ülkesine döner ancak havalimanında yine başka bir kadın tarafından Salvador’la karıştırılır ve kovalanır.

Türkiye’de Gösterim Tarihi: 15 Temmuz 2016
Türü: Komedi
Yapım Yılı: 2016
Süre: 88 dk.
Yönetmen: Manuçehr Hadi
Senaryo: Rıza Maksudi
Görüntü Yönetmeni: İbrahim Ğafuri
Müzik: Emir Tevessüli
Oyuncular: Rıza Attaran, Yekta Nasır, Carol Vidotti, Rivaldo Ferreira, Bri Fiocca, Mehdi Mihrabi..

Nilgün Özcan

Ben Salvador Değilim!

“Nasır” orta yaşlı inançlı bir öğretmendir. “İlham” adlı eşi ve “Sügul” adlı bir kızı vardır.

Nasır birgün para dolu bir çanta bulur ve çantayı sahibine asla beklemeden iade eder. Paranın sahibi Nasır’ın bu güzel davranışı karşısında ona bir para ödülü gönderir fakat Nasır onu da iade eder. Bunun arkasından bir tv kanalı onu ve eşini vakayı anlatmak suretiyle programa konuk eder. Sonra bir de Brezilya seyahati kazanırlar.

Sadece seyahatin daha başlangıcında oradaki kültür farklılıklardan dolayı huzursuzluk duymaya adım atar. Orada Angela adlı genç hanımla yanlışlıkla tanışan Nesır’ı Angela eski sevgilisi Salvador sanmaktadır. Nasır kendisinin Salvador olmadığını kanıtlamak için kılı kırk yarar.

Ben Salvador Değilim (2016), güzel bir İran komedisi.

İyi seyirler.

Beyaz Perde

Bir İran Komedisi: Ben Salvador Değilim

Her ülke sinemasında olduğu gibi İran sinemasının da yerele hitap eden, gişe hedefli filmleri var. “I am not Salvador” (Ben Salvador Değilim) de bu türün ülkemizde vizyona giren nadir örneklerinden.

Yurtdışına pazarlanabilmiş olması, filmin vasatın üstü olduğunun göstergesi, İran – Brezilya ortak yapımı olmasıyla yurtdışındaki izleyiciyi de hedeflediğini bir anlamda belirtiyor film. Zaten aksi ithalatçı firmanın dikkatsizliği, özensizliği ya da başarısızlığı olarak yorumlanırdı.

00

I am not Salvador” İranlı tutucu bir ailenin yurt dışı, Brezilya macerasını anlatan bir komedi. Yerele hitap eden kısmında İran’daki günlük hayattan, kendi içindeki çatışmalardan, abartılı kaçan tutucu tutumun sonuçlarından espriler yakalarken; genel izleyiciye yabancıların İran hakkındaki ön yargılarından hareket ediyor. Filmin ana karakteri Nasır da özellikle Müslümanlığa ön yargıyla yaklaşıp ondan nefretle karışık korkan kesimin kafasındaki İranlı. Tabi İranlı izleyiciyi sinirlendirmemesi için de ayrıca inançlı, onurlu ve iyi biri.

I am not Salvador” yer yer kahkahaya boğan ve Türkiye’yi anımsatan davranışlar da içeren 88 dakikalık eğlenceli bir komedi. Nasır karakteri ne kadar abartılı da olsa, yerli komedilerdekine benzer mesajlı ve aşırı mutlu sonuyla fazla klişe de gelse keyifli. Özellikle yerli yönetmen ve yapımcılar izlemeli. Biraz üstlerine alınıp işlerini bu seviyeye çıkarsalar bile yeter, en azından ilerleme kaydetmiş oluruz.

Mert Tanöz – Ters Ninja

Çünkü aşk ilmi hiçbir kitapta yazmaz!

altın ve bakır

Altın ve Bakır – 2011 – İran Filmi

Aşkın ne kadar yakınında, ne kadar uzağındayız? Sahi “aşk” denen bu duygu kilometrelerle ölçülemiyorsa uzak ya da yakın olduğunu nasıl bilebiliyor bu insanoğlu? Çözemediğimiz ve çözemeyeceğimiz tüm bu problemlerin yegane sığınağı olan aşk hakkında ne diyebiliyoruz? Daha doğrusu biz aşkı ne diye biliyoruz? Sadakat, güven, sevgi, muhabbet, samimiyet, dürüstlük, ten, tutku… Hangisi aşk? Bence hiçbiri. Tükenebilen hiçbir unsur aşkın tanımı olamaz. Sevmek, katlanmaktır. Sevense, sevdiğine en güzel katlanan. Çünkü aşkta tükenmeyen tek duygudur: “katlanmak” Nedenlerin ve niçinlerin ötesinde, mantığını sustururcasına bir katlanış. Düşünün, hangi beşeri sevgi sonuna kadar aynı yoğunlukta varlığını idame ettirebilmiştir? Aşkın destanını yazan Mecnun dahi bir noktadan sonra Leylasına ‘dur!’ diyebilmişse sen kimsin ki aştan söz edebiliyorsun? Mecnun dur diyebildi, çünkü onun hasretinin ıstırabına katlanmasını sağlayan sevgi tükendi. Yüreği rotasını safi sevgiden yana, Mevla’ya, çevirdi. Yani katlanmanın olmadığı tek sevgiye, en sevgiliye. Bu düsturu yol edinen bir filmdi size söz edeceğim: Tala ve Mes. Yani Altın ve Bakır. Sevginin katlanmak olduğunun en naif kanıtı. Yalnız sevgiliye değil, ondan gelen her belaya da katlanmak. Seyid’ in sevgisiyle imtihanı. Şimdi altın mı bakırı tüketti yoksa bakır mı altına rengini verdi, buna yüreğiniz hüküm versin. Ama hükmün hak olması için önce altın ve bakırın hikayesini dinleyin.

“Herkes bir ömür cennetin anahtarını aradı, bir hazine ya da bir kimya, bir iksir. Mutluluğun sırrını yanlış şeyde aradılar. Orada olmadığı malumdur. Bu hazineyi hayal edenler, bu hayal ile hazineyi kaçırdılar. Tüm bu mantık tek kelimeyle özetlenebilir, ister buna anahtar deyin ister şifre. Ama hiç de öyle karmaşık değildi bu. Yüce Allah bu anahtarı Hz. Musa’ya bir kelimede söyledi. Buyurdu: ‘Benim için sev, benim için buğz et.’ İşte bundan ötürü tüm amellerin kabulünün anahtarı velayettir. Allah için sevmek. Allah kimleri seviyorsa sen de onları seversin. Allah’tan ötürü sevmek. Allah için sevmek. Kaş ve göz, dış görünüş için değil. Hatta kendi gönlünüz için değil, sadece Allah için. Eğer sevginin mizanı Allah olursa, kimse sizi takdir etmese de yine seversiniz. Vefasızlık görseniz de, doğru olanı yapmaya devam edersiniz. Bu menzile varamayıp yarı yolda kalanlar Allah için çalışmıyorlar. Bu yolda Allah için ne kadar zorluk çekerseniz, O’na o kadar çok yaklaşırsınız. “O’nun aşkının kimyasından bu kara yüzüm altın oluverdi. Evet, senin lütfunun mutluluğuyla toprak altın olur.” Eğer okuduklarınız bizimkiyle aynıysa yırtıp atın kitaplarınızı. Çünkü aşk ilmi hiçbir kitapta yazmaz.”

Büşra İşcan