Kategori arşivi: Yazarlarımızdan

İran Sineması Film Eleştirmenleri Ekibimiz

Deli Yüz Filmi; İran Sinemasında Farklı Açılar

Hayatta kime güvenebiliriz? Ya da en güvenebileceğimiz insanlar tanıdıklarımız mı yoksa hiç tanımadıklarımız mı? Güven, bu hayatta aradığımız ancak bir türlü ulaşamadığımız özellikle günümüz dünyasında kapitalizmin ve teknolojinin aramıza mesafeler koymasıyla bizim daha çok boşluğa düşüren duygumuzdur. Rokhe Divaneh yani Deli Yüz filmi de günümüz dünyasında belki de hiç kimseye güvenemeyeceğimiz gerçeğini yüzümüze bir tokat gibi çarpıyor. Oyun içerisinde oyun…

Sosyal medyanın hayatımıza girmesi bizlere ikinci bir hayatın kapılarını açtı. Aynı anda iki hayat yaşadığımızda yalanlar da peşinde geliyor. İran sinemasından hayatın farklı bir açısını yakalamış nadir örneklerden Deli Yüz, klasik İran sinemasında bulunan dram öğelerinden çok aksiyon ile harmanlanmış belki de İran’ın artık farklı bir yüzünün gösterilmesi gerektiğine kanaat getirmiş bir film olarak karşımızda dimdik duruyor. Son dönem İran sinemasında en yaratıcı senaryo olarak göze çarpan bir yapısı olan Deli Yüz, seyirciyi klasik tabirle koltuklarına çiviliyor.

İran sineması denilince aklımıza ilk gelen sahne, Tahran’ın arka sokaklarında fakirlik içerisinde geçen bir hayatı ya da aile içerisinde var olan karmaşaları olduğu gibi kamerasından geçiren yönetmenlerin bizlere sunduğu; “İşte gerçek İran budur” temsili oluyor. Her ne kadar bizim komşumuz olsa da sinemada ülkemiz seyircisi İran sinemasını Amerikan sineması kadar yakın bulmamaktadır.

Ancak Deli Yüz (Rokhe Divaneh) filmi kesinlikle bu tarz bir film değil. Unutun o aklınızdaki İran filmlerini ve bu filme odaklanın. Sadece Hollywood sinemasında görebileceğimizi düşündüğümüz bir kurguya sahip olan Deli Yüz filmi birçok izleyiciye sıkıcı gelen İran filmlerinin aksine izleyiciye her sahnesinde acaba ne olacak? diye sorduruyor. Bu film ile birlikte İran’ı toplumsal olarak inceleyen ve uluslararası birçok başarıya imza atmış filmlerin aksine farklı bir yüzü olan, kapalı kapılar ardında neler olabileceğini gösteren bir yapım olmuş.

Film, sosyal medya üzerinden kurulan bir grubun toplantısında tanışan 6 gencin bir ilk önce uyuşturucu alışverişi ile başlayan serüvenleri Mesut ve Mandana arasında bir iddia yüzünden farklı hal almaya başlar. Yönetmen Ebulhasan Davudi 6 karakteri 6 farklı bakış açısıyla işleyerek seyirciyi filmin içerisinde her daim tutmuş ve bundan sonra ne olacak? Sorusunu hep canlı tutmuş.

Birbirine zıt karakterlerden oluşan bu 6 kişi bana nedense karakter bakımından 1985 yapımı The Breakfast Club filmini hatırlattı. O filmde de zıt karakterler filmin sonlarına doğru birbirlerine ilgi duymaya başlıyordu. Bu filmde ise Mandana ile Piruz ne kadar zıt karakterli görünseler de aslında bir o kadar da yakın oldukları filmin ilerleyen bölümlerinde ortaya çıkıyor.

Film, ilk başta varsayılan İran imajını akıldan siliyor ve İran’da yasak olan ne varsa aslında orada hep varmış düşüncesini akıllara getiriyor. İlk gittikleri kafede uzun saçlı erkeklerin olması ya da rock müzik çalması, uyuşturucunun ne kadar baskılansa da önlenememesi vs. bunlar gözümüze çarpan detaylar. Klasik İran filmlerinde bulamayacağınız bir detay ve esas merak ettiğimizi İran zaten bu.

Ana konu Mesut’un eve girmesi ve daha sonra telaş içerisinde çıkması üzerinden kurgulanıyor fakat film parçalara ayrılıyor ve her parça hikâyenin farklı bir versiyonu şeklinde karşımıza çıkıyor. Her hikayede bir alt hikaye mevcut. Mesut’un aç gözlülüğü, Mandana’nın yaşadıkları, Piruz’un dik duruşu…

Yönetmen, yeni kuşağın sorunları ve bu sorunların sosyal medya ile daha da büyüdüğüne işaret ederek bizi uyarıyor. En başta belirttiğimiz güven kavramının hayatımızda ne kadar önemli olduğu vurgusunu yapıyor. Sosyal medya her gün hayatlarımıza farklı insanları dahil ediyoruz ve bu bizim için tehlike çanlarının çalması anlamına geliyor. Günümüz dünyasında her beş kişiden birinin sosyal medyada zorbalığa maruz kaldığını düşünürsek yönetmen eleştirmekte çok haksız sayılmaz. Çok fazla tanımadığımız insanları hayatlarımıza alarak aslında mikroplara açık bir vücut gibi tehlikelere ve tehditlere açık hale geliyoruz.

Sonuç olarak İran sinemasında daha önce karşılaşmadığımız bir yapım ile baş başayız. Ancak her İranlı yönetmen gibi Ebulhasan Davudi de günümüz dünyasından eleştirecek bir konuyu bizlere göstermekten geri kalmıyor. Maddi durumumuzun ne olduğuna bakmaksızın hayatın farklı yönleriyle acı çektirme yöntemi olduğunu söylüyor.

Özkan Köprülü

Bir Umut Filmi – 40

FİLMİN KONUSU :

Kırk” Fatıma Guderzi tarafından oynanan bir orta yaşlı kadının hayat hikayesini ele alıyor.

Ferhat (Abdul Rıza Ekberi) fabrika sahibi bir iş adamıdır. Şirketi büyüterek daha büyük kazançlar elde etmeyi planlayarak hayaller kurmakta ve bunun için çabalamaktadır. Eşi ise bu yoğunluk içerisinde kendi isteklerini geri plana atarak, gelecek planı yapamaz duruma gelmiştir.

40. yaş günü yaklaşırken ise ailesini tekrar geri kazanmak istemektedir ve arkadaşlarıyla birlikte bir davet yemeği organize etmiştir. Ancak bu davet beklenmedik olayların başlangıcı olacaktır.

Ferhat, şirkette yaşanan sorunlarla ilgilenirken bir yandan da ailevi sorunlarla uğraşan eşini korkularıyla yüzleşememekle suçlar. Oğulları Said’in hayatına müdahale etmektedir ve bu konuda destek veren eşine karşı gösterdiği tavır nedeniyle de aile dağılma aşamasına gelmektedir.

YORUM :

Hayaller ve hayal kırıklıkları dolu, ailecek izlenebilecek bir film olarak ön plana çıkan “Kırk” filminde aile ilişkileri konusunda muhafazakarlığın delinmesi ile hafif bir gerilim verilmiş.

Filme ismini veren 40 yaş, hayatta bir dönüm noktası olarak kullanılarak, dengelerin değişmesi ile dinamik bir film haline gelmiş.

Bir televizyon filmi olmasına rağmen oyunculukları ve konu akışı başarılı olan filmde, işleri düzeltmeye çalışan Ferhad’ın öyküsü filmin heyecan dolu bir hale bürünmesine neden oluyor.

Kısa süresi de filmin sıkıcılığını azaltan diğer bir unsur olmuş.

İran film kültürüne ait olan duygu yoğunluğunu aktarma konusunda da başarılı olan film size aile ilişkilerini sorgulatacak cinsten.

Herhangi bir yaş sınırlaması olmadan keyifle izleyebileceğiniz bir film sizi bekliyor.

Evren Erarslan

Rokhe Divaneh – İran İşi Gerilim

Rokhe Divaneh / Crazy Rook / Deli Yüz (2014)

Konu : Sosyal medya üzerinden kendini gizleyen gruplar aracılığı ile iletişime Mesut ve arkadaşı bir süre sonra bu grupların düzenlediği toplantılara katılırlar. Girdikleri grup hayat tarzları ile hiç alakası olmamasına rağmen kolayca adapte olurlar. Ziyaret ettikleri yerde (Mandana) isimli birisi dikkatlerini çeker. Gece boyunca muhabbet edecekleri konu, kendilerini hiç beklenmeyecek olaylar silsilesinin içine çekecektir.

Yorum : İran Sinemasında çoğunlukla yer alan drama öğelerinden başka gerilim unsurlarını da ustaca harmanlanmış bir film izlemek isterseniz Deli Yüz (Rokhe Divane) tam size göre bir seçim olacaktır.

Bazı zamanlar işin içinden çıkamadığınız, üstüne de hiç beklemediğiniz şekilde işi çıkmaza sokan durumlarda kaldığınız olmuştur. Eliniz kolunuz bağlı biçimde belirsizliği beklemeye başlarsınız. Peki ya beklemeyip de her şeyi rezil etme pahasına harekete geçilirse? Bu noktada ne olacağı hakkında fikirler yürütürken bir yandan da dezavantajlarını sorgulamaya başlarsınız.

İşte Deli Yüz (Rokhe Divane) izlerken böyle hissedeceksiniz. Güven, arkadaşlık ve aşk sorgularını tek bir durum çözümlemesi üzerinden veren konusuyla dikkate değer bir yapım olmuş. Üstelik bu durum çözümlemesinden çok katmanlı bir anlatıma geçilmiş ki o sırada filmin sonuna gelmek için sabırsızlanıyorsunuz. Filmde birbirleriyle alakasız 6 kişinin yaşamlarından kesitler, aslında yaşadığımız dünyadaki tüm insanların farklı hislerle, farklı bakış açılarıyla yaşadığını, bu yüzden de kimseyi kendimiz gibi değerlendiremeyeceğimiz gibi başkalarını da bizim gibi düşünmeyebilir gerçeğini anlamamız gerekiyor. Böyle bir yargı çıkardığı, en azından bunu düşündürttüğü için bile filmin felsefi yapısını da göz ardı edemeyiz.

Merak öğeleri ile basit ancak güzel işlenmiş konusuyla birlikte son zamanlarda izlenebilecek güzel filmler arasında listenize girebilir. İran filmlerini seviyorsanız, farklı bir tarz arıyorsanız, içinde romantik, gerilim ve macera unsurları bulunduran bu filme göz atabilirsiniz.

Evren Erarslan

Nene Lala

Nene Lala 1996

Tavsiye üzerine bu çok çok şirin iran filmini az önce izledim ve hem tek hem de basit bir şeye takılıp kalmış gibi görünen ama aslında milyonlarca şey anlatan filmlerden hoşlanıyorsanız ben de sizlere bu filmi tavsiye edebilirim 👍🏽

Yılının eski olması sizi korkutmasın, tamamen zaman ile alakası olmayan bir özü var. Teknoloji aletleri dışında tabi 😃

Filmimiz hafif trajikomik.

Nene Lala çok yaşlı bir teyzemiz, tam 8 çocuk annesi olup, hiçbir evladı yanında yaşamamaktadır.

En son oğlu da bir sene önce Japonya’ya gittikten sonra kendisini bir kerecik bile aramamıştır.

Nenenin zaten evinde telefonu felan yokta bir komşuları var, onu arayacak diye hergün gidip soruyormuş aradı mı diye 😞

Mahallede cenaze olduğu bir gün, bütün yetişkinler mezarlığa gider ve aksilik ya bu hayırsız evlat aramaz aramaz, tam da o gün anasını arayacağı tutar.

Sorun şuradaki çocuk evde yanlızdır ve annesi ders calışsın dışarı çıkmasın diyerek kapıyı üzerinden kilitler 🙄

Japonya’daki evlat bir saat sonra bir daha arayacağım, anneme haber et gelsin der.

Çocuk neneye haberi bir şekilde ulaştırır ama eve nasıl sokacaklar kadını❓❓❓

İşte buradan itibaren tam bir saat boyunca mahallenin küçük çocuklarının Nene Lala‘ya nasıl çaresizce yardım etmeye çalıştıklarını izleyeceksiniz.

Çok tuhaf hayat değil mi? Kendi evladım hayırsız oldu diye üzülürken, meğerse ninem mahallede sayısız evlat sahibi olmuş  ❤️

Çok anlamlar çıkartılabilecek hem komik hem de dramatik bir film 🎀

Özellikle Rıza’nın filme katkısı çok büyük olmuş.

Tek rahatsız olduğum noktası, Türkçe dublajıydı 🙄 Keşke altyazılı izleme seçeneği de sunulsa, eminim film bir tık daha kalitelenir.

Arzu Akay

Melekler Hep Birlikte İner

Melekler Hep Birlikte İner 2014

Mutlu Pazarlar! 😍 Ben Pazar günlerini pek sevmem, siz de sevmeyenlerdenseniz gününüzü güzelleştirecek, hep birlikte oturup ibret alarak izleyebileceğiniz çok güzel bir aile filmi ile geldim size. 😇

Tavsiye edilen film listesinin içinden 1 tanesi daha böylelikle eksildi. Şimdi eğer izlemediyseniz bu İran filmini, ben de size tavsiye etmek istiyorum. 👍🏽

BA-YIL-DIM! 😍

Baştan sona hem de tuhaf bir gülümsemeyle izledim filmi, ara ara gözyaşları da devreye girdi tabi ama dram yok korkmayın.

Yine full tasavvuf dolu olan, her ufak harekette milyon tane şey anlatan iran sinemasının en güzel örneklerinden biri.

Konu: Aile

Melekler Hep Birlikte İner filmini izledikten sonra şu aileye imrenmeyecek insan olduğunu düşünemiyorum.

Yeni yuva kurmaya niyetli olanlar mutlaka izlesin.

Erkek adam karısı ve çocuklarına hizmetkar olmalıdır” sözüyle yola çıkılan senaryo dümdüz, çok fazla indisi-çıktısı heyecanı yok ama yeni evlenip bebek bekleyen, Allah yolunda gidip onun rızasını elde etmeye çalışan çok güzel bir çiftimiz var filmde.

Bunlar üçüz bebekler beklediklerini öğrenince hayatları birden değişiverir.

Hatta o kadar ki Molla olan koca, maddi sorunlardan dolayı kendisine ters düsen bir iş teklifini bile kabul eder. 😍

Ben hiç yadırgayıp değişik bulmadım bu arada, onu da diyim.

Filmde helal rızk konusuna çok önem verilmiş.
Zaten o konuya hayatımızda da önem vermiyorsak halt ediyoruz çünkü sağlam ailenin temelini helal lokma oluşturuyor.

Bu filmi ayrıca dindar müslüman erkekler eşlerini dövüyor, yok efendim köle gibi kullanıyor gibi saçma salak konuşan insanların da izlemesini acilen tavsiye ediyorum.

Olması gereken işte bu filmdeki gibi.

Yapmıyorsa insanlar, bu onların itaatsizliği, islam diniyle alakası yok yani.

Tabi bu kadar övdüm ama buradaki ailenin de hataları, atışmaları oldu.

Güzel olan da o zaten.

Hepimiz insanız ve hataya düşüyoruz, mühim olan niyetimiz Allah’ın rızası olsun.

Filmi lütfen izleyin, hepimize çok şey öğretecek.

Şu sözü de çok sevdim, tam benlik:

Kadınlar kolay affedip zor unuturlarmış” 😞

Offfflayarak birkez daha bir tık ötenizde olan bu filmi görmezden gelmeyin diyorum.

Arzu Akay

Rokhe Divaneh

Deli Yüz / Rokhe Divaneh 2014

Tavsiye üzerine bu anormal değişik iran filmini izledim ve bütün süprizli film severlere mutlaka izlemeleri gerektiğini söyleyecek kadar çok beğendim.

Gecen izlediğim Elly Hakkında filmi için de “izlediğim diğer iran filmlerine hiç benzemiyor” demiştim ama bu hiç bir filme benzemiyor.

Rokhe Divaneh Filminin Konusu:

Film Facebookta kurulmuş olan bazı özel gruplarda tanışıp chatleşerek samimiyet kuran 2 arkadaşın birgün bu grupların toplantısına bizzat katılmalarıyla başlıyor.

Katıldıkları toplantıdaki insanlar genel olarak kendilerinden bayağı bir zengin olmalarıyla beraber şımarık ve de züppe olarak da tanımlandırılacak şekildedirler.

Uyuşturucu bağımlısı olan Mandana özellikle Mesut’un ilgisini çeker. Gece geç vakte kadar vakit geçirdikten sonra iyice laubalileşen bu 6 kişiden oluşmuş ( 3 kız , 3 oğlan ) arkadaş grubu, saatin de ilerlemesiyle bir iddiaya girişir. Şöyle ki Mandana Mesut’u arkadaşının evi olduğunu iddia ettiği bir eve götürür ve der ki “evde şu an kimse yok, ve içerisi değerli eşyalarla dolu. Cesaretin varsa eve gir, yanında taşıyabildiğin her şey senin olsun + sana telefon numaramı vereceğim. Mesut önce cayacak gibi olsa da içeride değerli eşyalar var cümlesi kendisini cezbeder ve iddiayı kabul edip zıplar evin duvarından içeriye. Hee bu arada Mandana son model telefonunu da Mesut’a verir belki içeride lazım olur diyerek.

Bizim açgözlü oğlan eve girdiğinde anlar ki ev boşaltılmış, terk edilmiş yani Mandana tarafından kandırılmış :-/ Dışarıdakiler bunun dalgasını geçerken birden eve bisikletli bir adamın girdiğini görüp paniklerler. Mesut’u telefonla aramaya çalışırlar ama Mesut telefonlara cevap vermez. Kısa bir müddet sonra koşarak çıkan Mesut, içeride adamı görünce paniklediğini, kaçmak isterken de adamla boğuşmaya başladıklarını, kendini kurtarayım derken de adamı itip kazayla öldürdüğünü ve telefonu da içeride düşürdüğünü söyler. Arabadakiler gidelim bakalım , telefonu bulalım hem belki adam ölmemiştir, şöyleydi böyleydi diye tartışırlarken Mesut ve arkadaşı ne haliniz varsa görün diyerek çekip giderler.

O esnada tesadüfen oralarda gezinen Polisin arabadaki gençler ilgisini çeker ve rutin bir kontrol yapıp bunları bırakır. Herkes bu kötü geceyi bir an önce unutabilmek için evlerine dağılır da telefon içeride kaldı :-O  Nasıl unutacaklar?! Unutamazlar çünkü ertesi sabah Mandana’nın kayıp telefonundan arkadaşı Gazel’i geceki Polislerden biri arar :-O

İşteeee buradan sonra film zannedersem 8 tane oyuna bölünür.
Şöyle ki o vakitten sonra neler olduysa herkesin kendi versiyonuyla canlandırılıp seyirciye sunulur .

Emin olun ki oradan itibaren olan hiç bir şeyi önceden tahmin edemeyeceksiniz. Her seferinde daha çok şaşıracak, yok artık diyeceksiniz. Hiç yoktan oluşup herkesi içine alan çok kötü bir olay, birbirine hiç benzemeyen 6 karakterin çok karışık yaşamları, sorunları ve karakterlerinin anlatımı, ve film biterken olayın çözüm şekli müthiş.

Ama itiraf etmeliyim ki son oyuna kadar bölüm bölüm hafif bir daraldım. Artık ne olcaksa bir an önce olsun, hapse girilecekse girilsin, kaçılacaksa kaçılsın yiter da! dediğim birkaç yer oldu ama son perde mükemmeldi!

Vallahi tanımadığınız insanlarla çok fazla haşir-neşir olunmaması gerektiğini, sosyal alemde çok aktif olan insanların gerçek hayatlarının parçalanmışlığını ve gençleri ne kadar etkilediğini anlatırken bir yandan da yalanın küçüğünün büyüğünün olmayacağına da çok detaylı değinmis.

Etkilendim, çok beğendim ama bazı bölümleri hafif bunaltıcı bulduğum için 1 yıldız kırdım.. Yine de benden sağlam bir tavsiyedir.

Arzu Akay

Bulutlarda Bir Ev

Bulutlarda Bir Ev – 2014 – İran Filmi

O kadar huzur dolu bir film ki, dünyanın bütün stresinden çok uzakta bırakıyor sizi ama bir o kadar da gerçek bi hikayesi var.

Kötülüğün saf iyilikle buluştuğunda neler olduğunun en net şekli bu filmde.

Filmin Konusu: İki arkadaşımız var filmde. İşleri oğulları cepheye gitmiş olan aileleri tespit etmek ve onlara “oğlunuzun cepheden arkadaşlarıyız, iznimiz vardı birkaç günlüğüne buradaydık. Emanetiniz varmış, onu almaya geldik” diyerek masum insanları dolandırmak.

Ne kadar şerefsizce! Değil mi?

Böylesine haysiyetsiz bu insanlar, birgün minik Meryemlerin kapısını çalar ve hayatları Meryem ve onun ninesi sayesinde değişir.

Açık hava tiyatrosu tadında, sakin ama çok çok duygu yüklü olan bu filmi mutlaka izlemenizi tavsiye ediyorum.

Arada yutkunmakta zorlanacaksınız belki ama dünyada böyle güzel insanların yaşaması ihtimali bile sizi mutlu edecek.

İslamiyet diyorum, yaşandı mı insana ne güzel meziyetler yüklüyor.

Masumiyet diyorum, azıcık vicdan sahibi insanları ne kadar olumlu etkiliyor.

Keşke hepimiz bu filmdeki nine gibi zarif, düşünceli ve de güzel niyetli olabilsek (torununu o adamlarla bir başına bırakarak biraz fazla iyi niyetli davrandı ama neyse).

Tekrar ediyorum Bulutlarda Bir Ev filmini mutlaka izleyin.

Yiğitlerin yetiştiği evler, evet işte onlar bulutların kenarında.

Arzu Akay

Davul Bile Dengi Dengine Çalar

Komedi süsü verilmiş gerçek bir film diyebileceğimiz bir filmdi Davul Dengi Dengine. Ali Hazayfer’in yazıp yönettiği Davul Bile Dengi Dengine Çalar filmi için kurgusu aşırı orijinaldi, bambaşkaydı diyemem fakat fark ettim ki İran filmlerinin asıl amacı özgünlük değil, doğru yorumu katmak.

Öyle akıcı bir filmdi ki iki farklı olayın birbirine bağlanması gayet akıcıydı fakat bir süre sonra hafif sıkar gibi oluyor. Buna sebep olanın gereksiz birkaç detayın verilmesi olarak görüyorum ama inanın sonunu merak ettiğim için bırakmak aklımın ucundan dahi geçmedi.

Filmde öyle güzel bir aşk kavramı var ki Türk dizi ve filmlerinde gördüğümüz o tutkulu aşklar, yaşı tutmamasına rağmen yaşanan ağır cinselliklerden uzak. Asude, naif bir aşkı anlatırken bence oyuncuların yeteneği kadar dekor ve kostümler de önemli. Özellikle kadınların vücut hatlarını belli etmeyecek kadar bol ve koyu renkli İslami giysileri ile bana sade ama doyurucu gelen bir filmdi. Açıkçası aşırı tavan yapmış beklentilerle başlamadığım için kötü bulmadım fakat bomba bir filmdi de diyemem. Sadece sizi etkileyecek bir filmdi. İçindeki naif aşk, hırs doğallık zaten filme ısınmanızı sağlıyor. Erkeklerin dahi aşırı makyajla çekime çıktıkları filmlerin aksine kadınlar bile öylesine doğaldı ki sanki film izliyor gibi değil de mahallenizde geziyormuş gibi bir hissiyat veriyor.

Hiç beklenmedik anlarda araya sıkıştırılan espriler filme çok hoş bir hava katmıştı. Sosyal sınıf farklılıklarına rağmen gördüğümüz her karakterin bir mizah anlayışı olduğunu ve bu anlayışın da aslında konumlarına göre şekillendiğini göreceksiniz.

Karakterleri genel olarak sevsem de Kasım’ın yengesi Refet’i kız bulma konusundaki terbiyesizliği ve açgözlülüğü sebebiyle bir türlü sevemedim. Bana itici geldi ve karaktere istesem de ısınamadım. Yiğidi öldür hakkını yeme, karaktere ısınamasam da rolünü layıkıyla yerine getiren bir oyuncuydu.

Kasım ve Reyhane benim favorimdi, çok tatlı bulduğum için böyle düşünsem de aslında iki karakterin de nazik yapısı beni onlara çekti. Özellikle Kasım çok hoşuma giden bir karakterdi, gerek düşünce yapısı olsun, gerek davranışları olsun. Çok ince fikirli ve kibar bir karakterdi.

Filmde benim çok hoşuma giden birkaç söz vardı. Onları not ederken büyük bir zevk duydum. Sizin için de buraya bırakıyorum.

Ne güzel olurdu gerçekten insanlar ölünce kitap oluverselerdi. Hayatlarının kitabı olurlar sonsuza kadar yaşarlardı.

Annen seni seviyor, kardeşin seni seviyor, karın seni seviyor. Sen fakir değilsin.

Keyifle izleyeceğinizden emin olduğum Davul Dengi Dengine bir şeylere sıkıldığınızda, bunaldığınızda çerez olarak tabir edebileceğiniz bir komedi filmi olsa da bazı kısımlarda derin duygular vardı.

Hala izlemediyseniz kısa sürede izlemeniz dileğiyle!

Elif Yaman

Gülçehre

Yönetmenliğini Vahid Musaiyan’ın yaptığı Gülçehre filmi İran filmleri arasında oldukça sarsıcı ve gerçekçi bir film. Müthiş bir aşk, muazzam bir azmin kameraya aksedişi.

Filmin konusu da oldukça güzel. 2011 yapımı olsa da gerçekten oldukça iyi iş çıkarmışlar teknik anlamda. Aynı zamanda gerçek bir hikayeden alıntı olmasına rağmen bu kadar objektif bir yansıma olması da beni oldukça etkileyen bir noktaydı. İşin içine siyasi olgular girince ben az da olsa bir propaganda beklemiştim fakat aksine amaç sadece sanattı. Bu yüzden oldukça başarılı bulduğum bir çalışmaydı.

Konusuna gelecek olursak. Oldukça başarılı bir oyuncu olan Mesut Rayigan’ın canlandırdığı Eşref Han karakteri, neredeyse yadigar sayılabilecek bir aile mirası olan Gülçehre Sineması’nı yeniden faaliyete geçirmek için işe koyulur. İnsanların savaş psikolojisinde ilimsel açlık çekmesini istemeyen Eşref Han’ın karşısına Taliban engeli çıkmıştır. Taliban katı kuralları gerekçesiyle radyo, televizyon ve sinemaya karşıdır. Bunu önlemek için yoğun olarak kadınları hedef alan ağır cezalarla tehdit edip zaten savaş psikolojisi nedeniyle çökmüş olan halkı sindirmeye çalışmıştır. Filmin bir diğer ilgi çeken karakteri ise zarafetini oyunculuğuna yansıtan Ruhsare’dir. Eşref Han’a çok yardımı dokunan bir doktordur fakat Eşref Han’ın yaptığı bu toplumsal hareketin bedelini ödemesine ne yazık ki engel olamamıştır. Tabi Ruhsare’nin yaşadıkları beni Eşref Han’ın ölümünden daha çok duygulandırdı. Gülçehre kesinlikle oldukça duygusal bir filmdi.

Filmi izlerken size aşılanan azim, umut gibi duygular olsa da ön planda olan iki duygu vardı bence. Aşk ve öfke. Bir yandan Eşref Han ve Ruhsare beni duygulandırırken, diğer yandan yobaz zihniyetlerin dışa vurumu, yapılan haksızlıklar öfkelenmenize sebep oluyor.

Film sonunda kesinlikle vakit ayırıp izlemeye değer bir film olduğuna inanacaksınız. Gerek senaryo, gerek çekim olarak oldukça iyi bir çalışmaydı. Tarihi dram türünde sıkılma ihtimaliniz genelde yüksektir fakat film sizi içine içine çekiyor ve 108 dakikanın nasıl geçtiğini dahi anlamıyorsunuz. Film bittiğinde kendinizi ne ara sonuna geldiğinizi düşünürken bulmanız muhtemel.

Öyle ya da böyle, film sonunda vicdanınızı bir elin sıktığını hissedeceksiniz. Çünkü izlediklerimizin aslında ne kadar gerçekçi oluşuyla alakalı bir durum bu. İstemeden de olsa gözardı ettiğimiz bir durum, tabi bu durumda bazı olayları abartırken bazılarını pasifize etmeye yönelik çalışmalar yapan medya da oldukça etkili.

Uzun yıllar unutmayacağım ve çoğu detayıyla aklımda kalacak olan Gülçehre filmini eğer hala izlemediyseniz keyifle izlemenizi diliyorum. Yenikaynak.com‘a bizleri böyle güzel filmlerle buluşturduğu için en içten teşekkür dileklerimi sunmaktan gurur duyuyorum.

Elif Yaman

 

Deli Yüz

Deli Yüz filminde sosyal medya üzerinden tamamen öksüz ve yetimlerin bulunduğu bir grup oluşturulur. Bu gruptan üyeler buluşmaya karar verirler ve bir kafede buluşurlar. Aslında olaylar Piruz’un sandığı kadar masum gitmemektedir ve kendini ilginç bir yalan silsilesinde bulur. Bazı yalanlara kendi de dahil olup oynamak zorunda kalır.

Deli Yüz, şu ana kadar çok az İran filmi izlesem de izlediklerim arasında günümüz gençliğine en çok hitap eden filmdi. Sosyal yaşantı olarak da karakter olarak da kendime en yakın hissettiğim filmdi diyebilirim, adapte olmakta hiç zorluk çekmedim. Film dram kategorisinde gösterilse de genç yetişkin türüne daha çok uyduğunu düşünüyorum.

Karşımıza altı tane başrol çıkıyor. Piruz, Mesut, Gazel, Mandana, Şukufe ve Kaveh’di. Bu altı başrolün hepsinin hikayesi bölüm bölüm anlatılmıştı, hiçbiri hakkında kafanızda soru işareti kalmıyor. Ben en çok filmin bu yönünü sevdim çünkü bütün karakterlerin farklı yaşanmışlıkları, farklı hikayeleri var. Tıpkı şiirlerin zihniyetini yazarından, yazarın yaşadığı dönemden çıkardığımız gibi karakterlerin hal ve hareketlerini de anlamamız büyük oranda o karakteri tanımaktan geçiyor. Filmin tanıtımını okuduğumda çok ciddi bir beklenti oluşmuştu, izlediğimde ise beklediğimin çok üstünde bir sonuçla karşılaştım.

Oyun olarak adlandırılan bölümler birbirine ustaca bağlanmıştı. Her bölümün sonunda size başka bir karakteri anlatmış olsa da konu bütünlüğünü ve akıcılığı bozan rahatsız edici bir senaryo yazılmamıştı. Beni şoka uğratan kısım sonuydu çünkü çok farklı şeyler planlamıştım. İtiraf ediyorum, evli, mutlu, çocuklu klişesini bekledim. Kaveh ile Gazel, Mandana ile Piruz, Şukufe ile de Mesut evlenir sanmıştım. Filmin ortalarında hayaller bile kurmuştum fakat öyle bir sonla karşılaştım ki dumura uğradım. Far görmüş tavşan gibi kalakaldım. Tonlarca entrika dönüyor sırf bir kadının zenginliği için ve bu entrikaların sonu acı bitiyor, sanırım şu ana kadar izlediğim tüm filmlerle kıyaslarsam ilk ondadır.

Filmin tek bir anafikri olmadığını düşünüyorum, birçok ders çıkarılabilecek bir filmdi. Bu da çok hoşum gitse de filmin diğer bir hayran olduğum parçası kesinlikle başlangıç ve bitiş sahneleri. Piruz karakterinin dilinden duyduğum sözler sanki bir modern klasikten alıntı gibiydi. Bu kısımlara kelimenin tam anlamıyla vuruldum!

Elif Yaman