Popüler kültürün en önemli parçalarından biri olan Sinema, sonraki nesillere aktarılacak en önemli iletişim araçlarından biri olması bir yana, son dönemlerde bir ideoloji silahı haline geldi. Sinema’nın dünya tarihindeki yeri genellikle sanatsal anlamda ön plana çıkarken, yenidünya düzeninde artık ülkelerin bir psikolojik harp mekanizması haline geldi. Makalemizin bu bölümünde İran Sinemasını ele alırken, diğer sayımızda Hollywood Sinemasını ele alma imkânı bulacağız…
İran Sinema tarihine yakından bakarsak özellikle İslam Devrimi’nden sonra kendine ait bir üslup geliştirerek bu alanda önemli başarılara imza atmış olduklarını söyleyebiliriz. En ciddi ilerlemesini 1990’lı yıllarda gerçekleştirmiş olduklarını da buraya eklemekte fayda var. Şahsen Abbas Kiyarüstemi, Muhsin Mahmelbaf, Ferecullah Silahşör gibi sinemacılar sayesinde bu alanda müstahkem bir yer edindi diyebilirim. Bilakis bu yükselişin İran Sineması’na uluslar arası düzeyde de birçok ödül getirdiğini de unutmamak lazım. Genel anlamda söyleyecek olursak hayatın realist bir üslupla başarılı bir şekilde beyaz perdeye yansıtılması, karakterlerin hikâyeler içine gerçekçi bir şekilde oturtulması ve yine realist senaryolar kullanılması İran Sineması’nın en belirgin özellikleri olarak öne çıkıyor…
Gerçek şu ki İran sinemasının, Hollywood sinemasına karşı eleştirel duruşuna, ekonomik ve toplumsal açıdan sahip olduğu kısıtlı imkânlara, siyasal düzeyde Batı ülkeleriyle yaşanan krizlere rağmen kazandığı başarılar, alternatif sinema açısından çok önemli bir duruş sergilemektedir. Geleneksel filmlerin yanında politik ve felsefi filmlerin beyaz perdeye taşınması gözleri İran Sineması’na çevirdi. Aslında İran Sineması’nın geçmişi 100 yıl öncesine dayanıyor. İlk dönemde öne çıkan filmler olsa da İran Sineması kendine has filmleriyle ülke içinde geniş kitlelere ulaştı. İslam Devrimi’nin ardından sinema alanında belirli konularda yapıt vermek zorlaştı. Ülkenin siyasal ve kültürel yapısında meydana gelen köklü değişimlerle, sinemanın gidişatı da değişti. Bu dönemde İran sineması kısa bir duraklamanın ardından çalışmalarına yeni baştan başladı. Yapılan denetimler de sinemayı mental alanlara yöneltti. Bununla birlikte İranlı film yapımcıları mevcut İslami yönetimin kırmızı çizgilerini aşmadan sinema adına çok sayıda önemli işler yapmaya başladı. Aile filmleri ve Tarihi filmler başta olmak üzere konu üzerinden anlatılan filmler ön plana çıktı… Genel olarak baktığımızda sanatsal filmlerin ağırlık olmasının sebebini de bu durumla açıklayabiliriz.
Ekonomi/Bütçe
İran İrşat Bakanlığı sinema için yıllık 300 milyon dolarlık bir bütçe ayırıyor. Tabi özel sektör ve diğer kuruluşların da kendilerine ait bir bütçesi var. Yapılan araştırmalara göre İslam Devrimi’nden önce İran’da 450 sinema salonu vardı. Ancak bu sayı devrimden sonra bir hayli düştü. Tahran’da 90 tane sinema salonu var. Şimdi ise bu sayı artırılmaya çalışıyor. 100 kişiye bir sinema salonu düşmesi için hükümet çalışma yapıyor. Ülke genelinde 20 şirket film dağıtımı yapıyor. Aynı zamanda Ortadoğu’nun en büyük kaset kopyalama merkezi ise İran’da. İran’da öne çıkan bir diğer alan ise “Aile Sineması”. Sinemaya gidemeyenler için aile sineması hayata geçiriliyor. Devlet destekli çekilen filmler CD’lere kopyalanarak taşraya ulaşması sağlanıyor. Böylece sinema en ücra yerlere bile ulaşıyor…
Sonuç olarak;
Sinemayı, bir ülkenin siyasal, kültürel değişiminden bağımsız düşünmek doğru olmaz. Zira sinema, tarihe tanıklığını insanların hafızasına işler. Senelerdir dünyanın yakından takip ettiği Hollywood sineması bizlere ne sunarsa onunla yetinmek zorunda kaldığımızı itiraf edelim. Genel anlamda tarihe tanıklığı minimum seviyede tutup daha çok kurgular üzerine gitmeyi kendilerine bir yol olarak tutmuşlardır. Aşk’ı, sevişmeyi, dramayı, uzaya çıkmayı doğrusu en çok Hollywood yapımlarında izledik ve hâlâ da izlemekteyiz. Amerikan tarihi çok eskilere dayanmadığından ve birikiminde bizlere sunabilecekleri çok fazla materyal bulunmadığından, dünya tarihini ön planda tutmak istememeleri bizleri kısıtlı bir eksen içerisindeki yukarıda saymış olduğum yapımları izlemek zorunda bırakıyor, western yapımlarını saymazsak. Western yapımları yıllarca soluk benizli ve beyaz adam hikâyelerini birbirlerine benzer olarak ısıtıp ısıtıp önümüze koydular, biz de yemek zorunda kaldık. Zaman geçtikçe, Kâh uzaya çıkma girişimleri oldu kâh insanlığı ve dünyayı kurtarma girişimlerinde başarılı oldular, bizlerde büyük bir hayranlık ile izleyip bu yapımları takdir etmekten geri kalmadık.
Bu Filmi mutlaka izleyin: Cennetin Çocukları (Bacheha-Ye Aseman)
Bu Kitabı Mutlaka Okuyun: İnsanın Dört Zindanı (Ali Şeriati)
Bu Şarkıyı mutlaka dinleyin: Ye Tike Zamin (Mohammad Esfahani)
Bir de;
Mutlu ve Esenle Kalın…
Ergin Borobey