Cennetin Rengi 1999 İslami İran yapımı dramatik filmdir. Özgün adı Rang-e Khoda (Reng-i Hüda)’dır. İngilizce konuşulan ülkelerde The Color of Paradise adı ile gösterime sunulmuştur. Özgün ismi Allah’ın Boyası anlamına gelmektedir. Mecid Mecidi’nin senaryosu yazıp yönettiği filmin önemli rollerinde Hüseyin Mahcub, Muhsin Ramazani ve Selame Feyzi oynamışlardır. Film, çevresini sadece dokunarak ve duyarak anlamaya çalışan görme engelli küçük bir çocuğun dünyasını masalsı bir üslupla anlatır.
Filmin Konusu:
Küçük Muhammed (Muhsin Ramazani), Tahran’daki bir körler okulunda yatılı olarak eğitim görmektedir. Kör olarak doğmuştur ve çevresindeki dünyayı dokunarak ve işiterek anlamaya çalışmaktadır. Okulu yazın tatile girdiğinde babası onu almak ve köyüne götürmek üzere okula gelir. Muhammed’in annesi ölmüştür ve babası yeni bir evlilik planlamaktadır. Özürlü bir çocuğun evlilik planlarını bozacağından endişelenen baba sürekli olarak ondan kurtulmak için çareler arar. Köyde ise Muhammed’i yazı birlikte geçirecekleri sevecen iki kız kardeş ve yaşlı ninesi beklemektedir. Ayrıca filmin sonunda çocuk yine masalsı bir şekilde canlanmaktadır.
Film Hakkında Notlar:
Filmin yönetmeni Mecid Mecidi’nin bir önceki filmi Bacheha-Ye Aseman (Cennetin Çocukları) (1997) Amerikan Akademi Ödülü’ne aday gösterilen ilk İran filmi olmuştu. “Cennetin Rengi” ise bir Asya filmi olmasına rağmen ABD’de gişe rekoru kırarak yine bir ilki gerçekleştirmiş ve dikkatleri tekrar yönetmenin üzerine çekmişti.
Filme çeşitli yarışmalarda 10 ödül verilmiş, 8 kez de ödüle aday gösterilmiştir.
Film İran dışında ilk kez 1 Eylül 1999’da Kanada’da Montréal Film Festivali’nde gösterilmiştir. Bu festivalde “Büyük Amerika Ödülü” yönetmen Majid Majidi’ye verilmiştir.
Filmdeki çocuk oyuncu Muhsen Ramazani (Muhammed) gerçek hayatta da görme engellidir.
Yorumum:
Mecid Mecidi. Bu adamın filmlerini çok seviyorum ben, özellikle Cennetin Rengi’nden ayrı olarak bir de “Cennetin Çocukları”nı izlemenizi tavsiye ederim. Eminim bu hüzünlü ayakkabı hikayesini de beğeneceksiniz. Cennetin Rengi filmine dönersek film başlarken simsiyah bir ekranla başladı, Muhammed ile empati kurmak güzeldi. Muhammed’in “gözünden” dünyayı yaşattı 1 saat 25 dakikalığına da olsa. Muhammed ağladıkça ben ağladım, Muhammed sevdikçe ben sevdim doğayı, babaanneyi, kardeşleri, kuşları, balıkları, ağaçları her şeyi…
Muhammed’i babasının marangozun yanına çırak verdiği sahnede kütüğe oturur oturmaz ağlamaya başlayan Muhammed’e ustası soruyor “Aileni mi özledin?” diye. “Kimse beni sevmiyormuş. Ben ona ağlıyorum. Ama sebebini biliyorum. Beni kör olduğum için istemiyorlar. Öğretmenimiz Allah’ın körleri sevdiğini söyler. Ben de bir keresinde madem seviyor neden bizi kör etti, neden kendisini görmemize izin vermedi, diye sormuştum. Öğretmen de Allah’ın görünmez olduğunu söylemişti. Ama O’nu her an her yerde hissedebilirmişiz. Ellerimizi uzatırsak O’na ulaşabileceğimizi söylemişti. O günden beri her yerde Allah’ı arıyorum. Ellerimi uzatıp O’na ulaşmayı bekliyorum.” İşte bu sahnede kendimden utandım.
Bir de babasının evlilik için Muhammed’i engel olarak görmesi çok acı bir şeydi. Bu Muhammed gibi hassas bir çocuğa yapılan en büyük haksızlık.
-Nine senin ellerin neden beyaz?
+Benim ellerim beyaz değil ki oğlum, çalışmaktan kapkara oldular..
-Hayır nine, senin ellerin bembeyaz, iyiliğin rengi bu..
Şimdilik bu kadar, eminim beğenirsiniz. İzlediğinizde yorumlarınızla görüşlerinizi bildirirseniz çok sevinirim!
Görüşmek üzere!!
Caniko