Sırlı güzelliklerle dolu “İran Sineması”nın başka bir filminin analiziyle yine birlikteyiz. İran sinemasının usta yönetmeni Mecidi tarafından çekilip sinemaseverlere armağan edilen filmin ismi “Baran”dır. Mecidi diğer filmlerinde olduğu gibi bu filmin ismini de elbette ki rastgele koymamıştır. Nitekim “Baran” ismi Farsça da “yağmur” anlamına gelmektedir. Mecidi’nin hemen her yapımında kullandığı ve ileriki filmlerinde de yine bol bol kullanacağı “su” metaforuna burada ismen rastladığımız gibi film içinde de yine rastlıyoruz. Ayrıca suyun dışında “güvercin” imgesi de bu filmde sık sık kullanılmış.
2001 yılında gösterime giren Baran filmi, 1 saat 34 dakika sürüyor. Mecidi, sevginin en saf halini tasvir eden Baran filmiyle içinde yüksek miktarda “sinefil” diye tabir edilen film gurmelerinin olduğu IMDB sitesinden 7.8 gibi yine güzel bir puan almayı becerebilmiş. Filmde Latif rolünü oynayan Hossein Abedini’niyi , Mecidi tarafından 1996 yılında çekilen Pedar-Baba filminden sonra yine karşımızda buluyoruz. Bu kez epeyce büyümüş olarak ekranlara çıkan Abedini’nin film boyunca süren o doğal oyunculuğundan etkilenmemek elde değil. Keza film de bu güzellikler sayesinde Fajr ve Montreal gibi film festivallerinden aldığı tam 13 ödülle alnının akıyla çıkmış. İç savaştan kaçan Afganlar, kaçak işçilik gibi sorunları arka planda ele alan Mecidi, tüm bu olup biteni de ilk gençlik aşkı temasıyla süslemiş. Fakat bu aşk temasını işlerken aşkı, bazı batı filmlerindeki ahlaksız sahnelerin aksine, aşık-maşuk-vuslat üçgeninde, sevginin en temiz haliyle anlatmış. Ayrıca hemen her vakit realistik yaklaşımının başarısıyla övdüğümüz Mecidi, rivayete göre filmde oynayan Afgan işçileri de gerçek hayatta oyunculuk eğitimi nedir bilmeyen Afgan işçilerden seçmiş.
Film, 1979 yılında Sovyet işgalinin ardından çıkan iç savaştan sonra İran’a göç eden 1.5 milyon Afgan mülteci hakkında bilgi vererek başlıyor ve ekliyor: “Yeni neslin çoğu İran’da doğdu ve ülkelerini hiç görmediler…” Ardından filmin başrollerinden kaçak inşaat işçisi genç Latif’i günlük azığını almış caddede mutlu bir biçimde yürürken seyrediyoruz. Sonra inşaata dönen Latif, yeni terlemeye başlayan bıyığıyla inşattan düşmüş adamı biraz da alaycı bir edayla görür. İnşaattan düşen adamın geçindirmesi gereken bir ailesi vardır ve hayat beklemez. İran sineması ve Mecidi yapımlarında afilli efektlere gerek yoktur çünkü gösterilen şeyler hayat kadar gerçektir. Düşen adam kendi yerine çocuğu Rahmet’in inşatta çalışması için patrondan izin ister. Rahmet hiç konuşmaz, yüzü de bir ay kadar temizdir bu çocuğun. Onda enteresan bir esrar olduğu aşikârdır. Binaenaleyh sır da esrardan gelir. Ve Rahmet’in büyük sırrı filmin odak noktası olacaktır.
İnşaat işi fazlasıyla kuvvet gerektiren bir iştir ve Rahmet’in zarif kolları bu yükü kaldıramaz. Bunun üzerine patron, güçsüz Rahmet’le Latif’in yerlerini değiştirir. Bundan böyle çay ve ayak işlerine Rahmet bakacak, Latif ise normal taşıma işi yapan inşaat işçisi olacaktır. Kolay işi kaptırmak zorunda kalan Latif, bu noktadan sonra Rahmet’e büyük bir düşmanlık beslemeye başlayacaktır. Latif’e üzülen Rahmet onun peşinden yürür lâkin Latif’in kini çok büyüktür, ona bir tokat atar ve tehdit eder. Baran katrelerinin semadan yerküreye düşmeye hazırlandığı bir anda çıkan rüzgârla Latif, karşısında gördüğü havalanan perde kapısına gider ve gördüğü manzara karşısında hayrete düşer. Uzun, girift saçlarını tararken gölgesinin sureti aynaya düşen kişi Rahmet’ten başkası değildir ! Rahmet narin bir kız çocuğudur, Rahmet Baran’dır, ve yağmur Rahmet’tir…
Bu şiirsel sahneden sonra ne olacaktır ? İçindeki kini bir merhamet yağmuru ile ak-ı pak eden Lâtif, bu kez kendi aşk sırrını Baran’a açabilecek midir ? İnşaatta geçen başka olaylardan sonra Rahmet’in peşinden onun köyüne giden Baran’ı neler beklemektedir ? İçerdiği az ama öz diyalogları, üzerinde durduğu gerçek dünya sorunları, mânâ dehlizlerinde yüzen efsunlu bakışlarla oyunculukları ile bir Mecidi klasiği olan Baran, yeni izleyicilerini bekliyor.