– Selamun aleyküm. Bir bakışıyla toprağı altına dönüştürenler, bazı vakitler bize de göz ucuyla bir nazar eder mi?
– Aleyküm selam.
– Bizi ne zaman yoğurup şekillendireceksiniz, Mirza can? Diyorum ki, eğer size zahmet olmayacaksa, bizim de şu ağzımıza, dilimize bir iğne saplasanız. Çünkü, amelimiz sözlerimizle uyuşmuyor ama insanlar bizi bir balon gibi şişiriyor.
– “Bu alemin merdiveni “ben” ve “biz” lafıdır.
Netice ise, merdivenden yere çakılıştır!”
– Maşallah.
– İnsan ne kadar yükseğe çıkarsa, yere düştüğünde sesi daha çok çıkar. Salik, rint (gönül eri) olmalı ki şöhret rüzgarına yenik düşmesin. Böylece eğer bir gün şöhret balonu patlarsa, fazla gürültü çıkarmaz.
– Doğru söyledin Mirza. Şöhretin şerri, faydasından fazladır.
– Tabi, bir faydası varsa. Her şeyin bir bedeli vardır. Güzelliğin bedeli yalnızlıktır. Servetin bedeli, hesabını vermektir. Şöhretin bedeli ise rüsvaylık, göz önünde olmaktır.
El öpmek için insanın önünde iki büklüm olan bu millet, ok yayına benzer. İnsanın önünde ne kadar çok eğilirse, ondan gelecek ok, daha zehirli ve öldürücüdür. [../..]
Bu güzel dervişler sohbetinin tamamı ve daha fazlası için “Rüsvaylık (Utanç)” filmini izleyin derim.