Mecid Mecidi’nin yönetmen koltuğunda oturduğu 1997 yapımı film “Cennetin Çocukları” ; yoksulluğu ve bu uğurda çekilen acıları gözler önüne seriyor. Ali ve Zehra kardeşler; İran’ın arka sokaklarında yaşayan fakir halkın dramını, hayata tutunuşlarını çok çarpıcı bir şekilde izleyicilere yansıtıyor. Her şeye kolaylıkla sahip olduğumuz halde yine de yaşadığımız memnuniyetsizlikten utanmamız gerektiği sonucunu çıkarmamız gereken başarılı bir film.
Bir çift ayakkabıdan yola çıkarak, izleyicilere ders veren, kanaatkâr olmayı ve yaşadığımız hayatın belki başkasının hayali olduğunu düşündürerek şükretmenin önemini hatırlatıyor. Bu filmi anlatırken kelimelerimin kifayetsiz kalacağını ve ben ne söylersem söyleyeyim bu eşsiz filmin bana hissettirdiği yoğun duyguyu tarif edemeyeceğim gerçeğini çok iyi biliyorum. Dilimin döndüğü, kelimelerimin yettiği kadar anlatmaya çalışayım.
Ali; kardeşinin ayakkabısını tamirciden alır ve eve giderken yolda kaybeder. Tamir edilse bile kullanılmayacak halde olan ayakkabıyı üstüne üstlük kaybetmiştir. Bunun verdiği şaşkınlık ve acıyla eve gider. Zehra ayakkabılarını sorduğunda; yüzünde büyük bir korku ve üzüntü oluşur, sesi titreyerek kaybettiğini söyler. O sözler Ali’nin ağzından çıktığı andan itibaren, dolabımdaki tüm ayakkabıları bilgiyasarın ekranından içeri sokmaya çalıştım, bu acının tarifi mümkün bile değil. Babalarından korktukları için durumu ona anlatamazlar, anlatsalar bile babalarının yeni bir ayakkabıya verecek parası yoktur. Bunun bilincinde olan iki kardeş, sorunun üstesinden birlikte gelmeye çalışır. Zaten anne ve babaları yokluk ve hastalıkla yeterince mücadele etmektedir, bir de ayakkabının derdini ve üzüntüsünü çekmesinler diye anlatmazlar. Tek bir çare vardır o da Ali’nin ayakkabılarını ortaklaşa giymek…
Sabah dersi olan Zehra okula Ali’nin eski ve kirlenmiş bez ayakkabılarıyla gider. Öğlen de okuldan koşa koşa döner ve ayakkabıları Ali’ye yetiştirir, çünkü aynı ayakkabıyla Ali de okula gidecektir. Birbirini kovalayan günler içerisinde bu durum sürekli tekrarlanır ve Ali ayakkabıları almak için ara sokakta Zehra’yı beklerken sürekli okula geç kalır. Koşuşturmacanın devam ettiği bir gün, Zehra’nın ayağına büyük gelen ayakkabı ayağından çıkar ve su kanalına düşer. O an Zehra’nın yaşadığı şoku ve korkuyu; bu filmi izleyen tüm izleyiciler iliklerine kadar hissedebilir, bu acının tarifi mümkün değil.
Birgün Ali; okulun ilan panosunda gördüğü koşu yarışmasına katılmaya karar verir, çünkü üçüncüye ayakkabı ödülü vardır ve bu ödül Ali’yi çok heyecanlandırmıştır. Ali’nin bundan sonraki tek amacı üçüncü olup, kazandığı ayakkabıyı Zehra’ya vermektir. Ancak büyük bir sorun vardır, çünkü öğretmen yarışmaya katılacak öğrencileri çoktan seçmiş ve ilanın süresi bitmiştir. Ali hocasına bayağı dil döküp ağladıktan sonra yarışmaya seçilir. Yarışma günü geldiğinde Ali yarışmayı birincilikle bitirir. Birinci olduğu için çok üzülür ve pişman olur, çünkü gayesi üçüncü olmaktı. Zehra’ya yeni bir ayakkabı hediye edememenin verdiği buruklukla evin yolunu tutar ama neyseki babaları o gün Zehra’ya yeni bir ayakkabı almıştır.
İzleyiciyi derinden etkilemeyi başaran muazzam bir film, çocuk oyuncuların performansları göz dolduruyor. Doksan dakikalık müthiş duygu değişimlerinin yaşandığı bu filmi; “neden daha önce izlemedim” diye pişman olduğum gerçeğini göz ardı edemem. Bu film; gerçek hayattan ne kadar habersiz yaşamakta olduğumuzu ve bize sunulan nimetler karşılığında ne kadar az şükrettiğimiz gerçeğini bir tokat gibi yüzümüze vuruyor. Filmi izledikten sonra tüm izleyicilerin aklında hemen hemen şu soru olacaktır “benim neden on çift ayakkabım var”.
Kaliteli bir filme ihtiyacınız varsa eğer “Cennetin Çocuklarını”nı tavsiye ederim, her insanın hayatının belli dönemlerinde birkaç kez izlemesi gereken müthiş bir film.
Serap Ezgi