Tala ve Mes [Altın ve Bakır] – İran Filmi
“O’nun aşkının kimyasından, bu kara yüzüm altın oluverdi.
evet; senin lütfunun mutluluğuyla, toprak altın olur.”
Neden insanlar onlara verilen nimetlerin farkına varmak için bir felaket beklerler, söyle bana.
İnsan aslında ne kadar da kör çevresindekilere.. Aralamıyor gözlerini inatla, dünyaya.
Yağmurlu bir güne uyandığında sen herkes gibi şikayet etme, gülümse! Bırak ıslatsın yağmur seni, yıkasın yüreğini.
Mutluluk, küçük şeyleri görmektir. Yerde yeni açmış bir çiçeği fark et! Her gün doğan güneşe selam ver bu sabah, bir gün onu göremeyebilirsin.
Sana yüzüme bazen tebessüm yerleştiren, bazen de gözlerimin dolmasına sebep olan bir filmle geliyorum bu sefer.
Seyyid Rıza ilim öğrenmeye geldiği Tahran’ın sessiz bir gecesinde eşi Zehra’nın hastalığıyla kitapların başından ayrılır.
Eşinin hastalığını duyduğunda, ellerin arasından kayıp gitmemesini istediği bir hazineye sahip olduğunu fark eder.
Seyyid Rıza için hayat artık -hayalindeki gibi- kitaplardan ibaret olmaz. Çocuklarına yemek pişirir, çamaşır yıkar, sabaha kadar evine para getirebilmek için halı dokur.
Aile emektir çünkü. Zehra’nın fedakarlığıyla ayakta tuttuğu aileye artık o da fedakarlığını sunacaktır.
Seyyid Rıza oğluyla katılmaya çalıştığı derslerden duyacaklarından çok daha önemli şeyler öğrenir, eşinin hastalığıyla. Hayatın karşısına çıkardığı her engele şükreder.
Duanın değerini yeniden öğrenir Seyyid Rıza.Etrafındaki her cana, canlıya yüreğiyle bakmayı öğrenir. Mutluluğun aslında tüm dünyada gizli olduğunu anlar.
Sevginin yürekten çıkıp dudaklardan dökülmesi gerektiğini anlar. Yüreğinde yeşeren duyguların sevdiklerinin gönlüne ulaşması gerektiğine karar verir.
Anlatmak istediği duyguları, konuları nazikçe yüreğine koyacak bu film, hayatındaki küçük ayrıntıları fark etmeni sağlayacak.
Kim bilir belki de, yanından geçip gittiklerinin farkına varma zamanı gelmiştir.
“Herkes bir ömür cennetin anahtarını aradı. Bir hazine ya da bir kimya, iksir… Bu hazineyi hayal edenler bu hayal ile hazineyi kaçırıyorlar… İnsanların arayıp durduğu bu kimya aşktır, gerisi çer-çöptür… Eğer okuduklarınız bizimkiyle aynıysa, yırtıp atın kitaplarınızı. Çünkü, aşk ilmi hiçbir kitapta yazmaz!”
Betül Erkoç, Neptünlü Kedinin Defteri