Altın ve Bakır

Altın ve Bakır, orijinal adıyla Tala ve Mes, 2011 yılı İran yapımı bir filmdir. Filmin oyuncu kadrosunda, Negar Javaherian, Behrouz Shaibi ve Javad Ezati yer alıyor. IMDB puanı 7,6 olan filmin yönetmenliğini ise Humayun Esediyan yapmış.

Humayun Esediyan’ın yönetmenliğini yaptığı bu İran filminde, din öğrencisi Seyyid Rıza’nın hayatı anlatılmaktadır. Seyyid Rıza, dini ilimler ile meşgul bir öğrencidir. Eşinde MS (Multipl Skleroz) hastalığı teşhis edildikten sonra, öğrendiği ilimleri hayata geçirmek zorunda olduğunu düşünür. Esediyan’ın büyük bir başarı ile yönettiği filmde, Tahran’daki günlük hayat gayet güzel bir şekilde ele alınırken, dünyada herkesi ve her şeyi birbirine sıkıca bağlayan aşkı, seyirciye Hafız Şirazi ve Mevlana Celaleddin Rumi’nin şiirsel anlatılarıyla bezeyip anlatmaya çalışıyor.

Dilerseniz filmin künyesine bir göz atalım:

• Yönetmen: Humayun Esediyan
• Oyuncular: Nigar Cevahiriyan, Behruz Şuibi, Cevat İzzeti, Mihran Recebi, Rıza Radmaniş
• Tür: Dram
• Yapım Yılı: 2011
• Senaryo: Hamit Muhammedi
• Ülkesi: İran İslam Cumhuriyeti
• Süre: 97 Dakika
• Orijinal İsim: Tala ve Mes

İnsanın içinde aşk varsa eğer, bakışları, söyledikleri, düşündükleri kısacası tüm hayatı değişir. Nasıl ki insanın içine ilk önce bir aşk ateşi düşer de sonra bu ateş, emek ile uğraşarak sevgi haline getirilir, işte bakır da altına dönüşmek için, tıpkı böyle bir emek ve uğraş gerektirir. Tıpkı, insanın içine düşen aşk ateşinin, sevgiye dönüşmesi gibi…

Homayoun Assadian’ın mükemmel yönetme kabiliyeti ve senaryo sahibi Hamit Muhammedi’nin tesirli dili ile sinemaseverler için adeta bir seyir zevkine dönüşen filmde, şu dünyada yaşayıp giderken, büyük şeylerin peşinde koşmaktan aslında daha küçük ve güzel şeyleri nasıl kaçırdığımız anlatılıyor. Bu film, gözlerimizi ufuktan ayırıp, ayaklarımıza bakmamızı sağlıyor…

Bu film, bilgiye, öğrenmeye, ilim görmeye aşık Seyyid Rıza ile Zehra’nın hayatında bir pencere açıyor bize. Aldığı muazzam eğitime rağmen hala bir arayış içerisinde olan Seyyid Rıza, Tahran’daki bir medreseye giderek, orada eğitimini tamamlamayı düşünür. Ömrünü ilim yolunda harcamaya niyetlenmişken, kendisine ve çocuklarına ömrünü adayan, can parçası eşinin, hastalığını öğrenir. Bu haber onu çok derinden etkiler ve düşüncelere dalar Seyyid Rıza…

Bir gece yarısında düştükleri hastanede düşünür Zehra, aniden ortaya çıkan ve tabiri caizse ocaklarını söndüren bu MS hastalığı, aslında aylardır iyiden iyiye kendini hissettiriyordur. Kocasına ne olacağını düşünür, çocuklarına kimin bakacağını ve onların akıbetlerini düşünür, ancak hiçbir sonuca varamaz.

Seyyid Rıza’yı artık bambaşka bir hayat beklemektedir. Bugüne kadar varlığı ile ilgili hiç düşünceye dalmamışçasına, karısının yokluğunu sonuna kadar hisseder. Yemek yapmak, bulaşık yıkamak, çocukları okula göndermek onun için günlük rutin işler halini alır. Seyyid Rıza artık çok değişmiştir.

Film bize, kalp gözü açıksa eğer, yani kalbi sakat değilse insanın, diğer engellerin hiçbir önemi olmadığını öğretiyor adeta. Mesela Seyyid Rıza’nın komşusunun kızı Ayda, elindeki eski teypten sürekli aynı şarkıyı dinler. Seyyid Rıza’ya destek olur bu zor zamanlarında. Filmin bir can alıcı sahnesi ise, ocakta pişen yemeği gösteren Ayda’nın o yanan yemeği kendi kalbiyle özdeşleştirmesidir.

“Sizin hayır gibi gördüğünüz işlerde şer, şer gibi gördüğünüz işlerde ise hayır vardır. Ancak siz bilmezsiniz.” Ayet-i kerimesine binaen, film gerçekten de şerlerden hayır, hayırlardan şerrin nasıl çıktığını gözler önüne sermektedir. Mesela, Zehra’nın başına gelen bu felaket, bir ailenin dağılmasına engel olur, kaldığı hastanede Zehra’nın hemşiresi olan Sepide, Zehra’dan hayata ve evliliğe dair çok şey öğrenir. Bu sebeple, boşanmanın eşiğine geldikleri kocasına, evliliklerini kurtarmak için bir şans verir.

Sevgilerini de aşklarını da bakışlarının derinliklerinde gizleyebilen ve birbirlerine karşılıksız bir muhabbet besleyen karı koca olarak, Zehra ve Seyyid Rıza, hakikaten de gerçek aşkın nasıl olması gerektiğini, daha doğrusu aslında gerçek aşkın ne olduğunu, oyunculukları ile bize fazlasıyla gösteriyorlar.

“Herkes bir ömür cennetin anahtarını aradı. Bir hazine ya da bir kimya, iksir…
Bu hazineyi hayal edenler bu hayal ile hazineyi kaçırıyorlar.
İnsanların arayıp durduğu bu kimya aştır, gerisi çerçöptür.
Eğer okuduklarınız bizimkiyle aynıysa, yırtıp atın kitaplarınızı.
Çünkü aşk ilmi hiçbir kitapta yazmaz!”

Bu dizeler, yetiyor filmin güzelliğini anlatmaya, şimdiden iyi seyirler…

candide

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir